Gençliği yetiştiriniz, onlara ilim ve irfanın müspet fikirlerini veriniz. Geleceğin aydınlığına onlarla kavuşacaksınız. Mustafa Kemal ATATÜRK
Aydınlanmanın Kısa Tarihi
Coğrafi olarak Doğu ile Batının birleşim noktasında yer alan ülkemiz, birbirine zıt bu iki kutuptaki toplumların düşünce yapısındaki farklılıklardan da doğal olarak nasibini almıştır. Bir tarafta modern Batı tarzı yaşamı savunanlar öte tarafta Ortadoğu tipi daha muhafazakâr yaşam tarzını savunanlar… Bu farklılığın kökenleri Avrupa’nın modernleşmeye başladığı 1700’lü yıllara kadar dayanır. Lale Devri ile birlikte dönemin padişahı ve ricali gelişmenin formülünü Batı tarzı bir devlet ve toplum yapısında görüp ona göre icraatlarda bulunmuşlardır. Ne var ki günümüzden de son derece aşina olduğumuz bir gurup gerici tayfa bir isyan çıkararak yapılan bu faaliyetlere kan dökerek son vermişlerdir. İşte o günden bu güne iki gurup arasındaki bu keskin fikir ayrımı varlığını sürdürmektedir.
Devam eden yıllarda Osmanlı aydınları boş durmamış, gerek dışardan baskı yapmak suretiyle gerek devlet ileri gelenleri ile anlaşma yoluna giderek ve gerekse çatışmayı göze alarak ilerici fikirlerini hayata geçirmek için boş durmamışlardır. 2. Abdülhamit’in baskı ve istibdat rejimine karşı önce Jön Türkler sonra İttihat ve Terakki Cemiyeti cumhuriyeti, demokrasiyi ve insana dair değerleri savunmaktan geri durmamışlardır.
Aydınlanmanın Zaferi
Ülkemizin kurucu lideri Mustafa Kemal ATATÜRK de şüphesiz bir aydınlanma taraftarı idi. Kurtuluş savaşından sonra yapığı ilk iş ülkeye kök salmış gericilikle mücadele oldu. Yaptığı inkılaplarla ilerlemeyi tesis etti. Ülkemizin gelişmesi adına kısa sürede yaptığı devrimlerle Ortadoğu gibi bir cehennemde Cumhuriyet ve Laiklik İlkelerini benimseyerek çağdaş bir toplum meydana getirmiştir. Atatürk bilime çok önem vermiştir. Bu mevhumlara olan inancını her daim dile getirmiştir.
Laiklik sistemi ile din ve devlet işlerini birbirinden ayırarak toplumun bilinçlenmesini, ufkunun genişlemesini sağlayarak geri kalmasını önlemiştir. Cumhuriyet sistemini kuran Mustafa Kemal her bireyin dinine, ırkına, mezhebine saygı göstermiş ve toplum üzerinde ayrılıkların olmadığı bir sistem inşa etmiştir. O din maskesi takmış hainlere karşı gereken tavrı ve önlemi almıştır ve uygulamıştır da. 1924’ te Şeyh Sait, 1930’da Menemen’de Derviş Mehmet gibi hilafet hayali kuran gericilere karşı tavrı net olmuştur. Mustafa Kemal genç cumhuriyette, son anlarına kadar bilimin ve ilerlemenin tesisi için çabalamış ve bu uğurda taviz vermemiştir.
Aydınlanmaya Karşı Gerici Direnç
Atatürk öldüğünde geride kodlarına modern ve aydın bir cumhuriyet fikri işlemiş bir devlet bıraktı. Ama bu, ülkede gerici hiç kimsenin kalmadığı anlamına gelmiyordu. Bilakis padişahlığın ve hilafetin hayalini kuranlar yer altında örgütlenme yoluna gittiler. Genç cumhuriyeti yıpratmak suretiyle emellerine ulaşmak için sürekli bir çaba içinde oldular. Tarikatlar kurmak suretiyle örgütlenip iktidarı ele geçirmeye çalıştılar. En son şahit olduğumuz FETÖ terör örgütü ve kalkıştığı darbe girişimi bunun en yeni örneğidir.
Darbe girişimi ile ülkemizi kan gölüne çeviren suçsuz günahsız birçok insanın kanına giren onları şehit eden bir yapılanmadan bahsediyoruz. Bu güruhun iktidarı ele geçirmek için neler yapabileceklerine bize gösterdi. Bunun yanında mevcut siyasi anlayışın da bu olaylara katkısını göz ardı edemeyiz. Hâlihazırda ülkemizdeki tarikatların sayısı ve gücü malumumuz. Bu anlayış devam ettiği sürece ülkemiz maalesef bu tür tehditlere karşı her zaman açık halde olacaktır.
Çözüm
Aklın gösterdiği yol bir ve bellidir: Toplum olarak Cübbeli Ahmet, FETÖ ve diğer cemaatlerin saçma sapan hurafe ve fikirlerine değil Atatürk ve Aziz Sancar gibi büyük fikir adamlarının ilim ve irfan dolu fikirlerine ihtiyacımız vardır. Atatürk sözü bize yol gösterici olmalıdır;
Softa sınıfının din simsarlığına izin verilmemelidir. Dinden maddi menfaat temin edenler iğrenç kimselerdir. İşte bu duruma karşıyız ve buna müsaade etmemeliyiz.
Atatürk’ün çizdiği yoldan, gösterdiği hedeflerden ne zaman saptıysak o zaman gerilemeye Ortadoğu denen cehennem coğrafyasının zihniyetine doğru yol aldık ve halen de o yolda devam etmekteyiz. Bu yoldan dönmenin tek yolu var: Atatürk’ün ilke ve inkılaplarının pusulamız olmasıdır. İlim ve İrfan dururken sahte din adamlarının yolundan gidilmemelidir. Atatürk hayatının son anına kadar olan süreçte böyle yapılanmaların filizlenmemesi ve güçlenmemesi adına çok katı tedbirler alarak bu konudaki yaptıklarının üzerinden 100 yıl geçse bile bizlere yol gösterici olacak niteliktedir.
Atatürk’ün yolunda ilerleyen gençlere, politikacılara, esnaflara, işçilere, memurlara ve en önemlisi Atatürkçü düşünce yapısına sahip yöneticilere ihtiyacımız vardır. Toplum olarak Atatürkçü düşünce yapısına sahip olursak başaralı oluruz demektir. Tek başına bir savaşı sürdürmek belki zafer getirebilir ama belki bin yıl sonra belki asırlar sonra… Ama toplu olarak mücadelede bu olayı 3-5 ay veya 3-5 yıl gibi kısa bir sürede zafer ile sonuçlandırabilir. Bütün bu gerçekler ışığında tüm aydın ve ilerici, cumhuriyetçi, laik ve demokrat Atatürk İlke ve İnkılaplarını benimsemiş yurdumun insanlarını birlik olmaya, bir olmaya davet ediyorum.
YOLU ATATÜRK OLANLARA, CUMHURİYET OLANLARA SELAM OLSUN.