Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Son günlerde muhalefet ve bazı marjinal yapılar Taksim tartışmaları ile 1 Mayıs’ın bayram havasına gölge düşürmeye çalışıyor. Taksim Meydanı dayatmalarını masum bulmadığımızı ifade etmek isterim” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi Sergi Salonu’nda ‘Emeğin, Sendikal Örgütlenmenin ve İstihdamın Geleceği’ temasıyla düzenlenen 13’üncü Çalışma Meclisi Yemeği’nde konuştu. Erdoğan, “Sözlerimin hemen başında yarın ülkemizle birlikte tüm dünyada coşkuyla kutlanacak 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nü tebrik ediyorum. Bu vesileyle helal rızık peşinde koşan tüm işçi kardeşlerime selam ve sevgilerimi gönderiyorum. Türkiye Yüzyılı’nın inşası için ter döken, emek veren her bir kardeşimden Allah razı olsun diyorum. Biliyorsunuz 1 Mayıs tarihi ülkemizde yıllarca gerilimin, kavganın, çatışma ve sokak olaylarının sembolü olarak görüldü.
Bilhassa 1977 senesinde yaşanan faciadan dolayı her 1 Mayıs uzun süre şiddetin ve kaosun olduğu bir gün olarak algılandı. 2008 yılında 1 Mayıs’ı Emek ve Dayanışma Günü, 2009 yılından itibaren de resmi tatil ilan ederek buna son verdik. Ayrıca 2010 yılında 32 yıl sonra Taksim’i kutlamalara açan yine biz olduk. Böylece 1 Mayıs’ın hiçbir engellemeye, hiçbir gayrimeşru çabaya gerek duymaksızın, İşçi Bayramı olarak kutlanabilmesini temin ettik. Buna rağmen son günlerde muhalefet ve bazı marjinal yapılar Taksim tartışmaları ile 1 Mayıs’ın bayram havasına gölge düşürmeye çalışıyor. Sembolik törenler haricinde Taksim Meydanı’nın miting yeri olmadığı, mitinge uygun bir altyapıya sahip olmadığı, herkesin malumu iken bu konudaki dayatmaları masum bulmadığımızı ifade etmek isterim’’ dedi.
‘MÜSAADE EDİLENLER DIŞINDA BİR ALANDA YÜRÜYÜŞ DÜZENLEME ISRARI İYİ NİYETLİ DEĞİL’
Erdoğan, konuşmasının devamında “İstanbul’da gösteri, miting ve yürüyüş güzergahları bellidir. Geniş çaplı buluşmalar için her 2 yakada da miting alanları mevcuttur. Gerekli izinler ve tedbirler alındığı sürece herkes mitingini, gösterisini, anma programını ve barışçıl protestosu buralarda özgürce yapabilir. İstanbul’da yapılacak kutlamalar için 40 ayrı yer ve güzergah belirlenmiştir. Sadece İstanbul değil 55 ilimizdeki 103 ayrı etkinliğe de izin verilmiştir. Müsaade edilenler dışında bir alanda yürüyüş ve miting düzenleme ısrarının iyi niyetli olmadığı açıktır. Günaşırı yaptıkları çağrılarla 1 Mayıs’ı propaganda aracına dönüştürmek isteyen terör örgütlerine, istismar zemini sunulmamalıdır.
Herkesin sorumluluk duygusuyla hareket etmesi gerektiği kanaatindeyim. Çalışma hayatında katılımcı, sosyal diyalog anlayışının en önemli temsil mekanizmalarından birini Çalışma Meclisimiz oluşturuyor. Bugüne kadar 13 kez toplanan Meclisimiz çalışma hayatına dair yol haritasının belirlendiği sorunların tartışıldığı, çözüm önerilerinin getirildiği bir platform görevi üstlendi. Biz de hem Meclis toplantılarına iştirak ederek hem de taraflarla farklı vesilelerle bir araya gelerek gündemimizdeki konuları değerlendirdik. Çalışma hayatımıza dair kritik kararların arifesinde sizlerin görüşlerine başvurduk.
Sizden gelen teklifler, tenkitler ve fikirler çerçevesinde meselelerimizi çözüm yolları geliştirdik. Göreve geldiğimiz andan itibaren sürdürdüğümüz diyaloğu bugün de aynı yoğunlukta ve hassasiyetle devam ettiriyoruz. İşçisi ile işvereni ile memuruyla esnafıyla çiftçisi ile Meclis’te yaptığımız istişarelerin şimdiden ülkemiz, milletimiz, çalışma hayatımız bakımından hayırlara vesile olmasını diliyorum’’ ifadelerini kullandı.
‘İŞÇİ OLARAK ÇALIŞMANIN KAZANDIRDIĞI TECRÜBEDEN SİYASİ YAŞAMIMDA HEP İSTİFADE ETTİM’
Erdoğan, milletin takdiri ile geldikleri görevlerin yanı sıra şahsen de çalışma hayatının bizzat içinde bulunmuş biri olduğunu ifade ederek, “Gençlik yıllarımda İETT’de işçi olarak çalışmanın kazandırdığı tecrübeden siyasi yaşamım boyunca hep istifade ettim. Emeğin, alın terinin kendisi ve ailesinin iaşesi için ter dökmenin değerini o dönemlerde çok yakından görme fırsatı buldum. Emekçi kardeşlerimle aramızda kurduğumuz sarsılmaz bağ yarım asırdır hiç kopmadı, eksilmedi, eskimedi.
Belediye başkanı, başbakan ve cumhurbaşkanı sıfatıyla ülkemize hizmet sorumluluğunu üstlendiğimizde nereden geldiğimiz asla unutmadık. İşçilerimizin her sıkıntısını kendi sıkıntımız her kazanımını da kendi kazanımımız olarak telakki ettik. Son 21 yılda kuşatıcı bir anlayışla işçi, işveren, memur, esnaf ve çiftçi kardeşlerimizin refah seviyelerini artırmak için çaba gösterdik. İş Kanunu, Sosyal güvenlik Reformu, İş Güvenliği ve İş Sağlığı Sendika kanunlarına ilişkin düzenlemeleri sizlerle bir istişare hayata geçirdik.
Asgari ücrette tarihi artışları, işçi ve işverenlerimizin azami mutabakatını sağlayarak gerçekleştirdik. Net asgari ücreti 2024’te 17 bin liraya yükselttik. Böylece 2023 Temmuz ayına göre yüzde 49, ocak ayına göre yüzde 100 artış oldu. 2016 yılında başlattığımız asgari ücret desteğini 2024 yılı için sigortalı başına aylık 700 liraya yükselttik. Asgari ücretten alınan vergilerin kaldırılması uygulamasıyla tüm gelir gruplarına asgari ücrete kadar olan kazançlar için vergi muafiyeti getirdik’’ diye konuştu.
‘ESNAFLARIMIZ, USTALARIMIZ ÇALIŞTIRACAK ÇIRAK BULAMAMAKTAN ŞİKAYETÇİ’
Erdoğan, Türkiye’nin istihdam rakamlarında da tarihinin en yüksek seviyesine ulaşmış durumda olduğuna işaret ederek şöyle konuştu:
“İstihdam sayımız 32 milyon 423 bine yükseldi. Son verilere göre işsizlik oranı yüzde 8,7 seviyesinde gerçekleşti. Bir önceki yıla göre yani son 1 yılda iş gücü sayısı 775 bin kişi, istihdam sayısı 1 milyon 156 bin kişi arttı. Gelecekte işsizlik oranlarının daha da aşağıya ineceğine inanıyorum. Burada son dönemde sıkça şahit olmaya başladığımız bir hususu ifade etmekte fayda görüyorum; tarımdan turizme, sanayiden ticarete, farklı sektör temsilcileri ile bir araya geldiğimizde en önemli sorunu işçi bulamama olduğu anlaşılıyor. Özellikle emek yoğun iş kollarında ara eleman sıkıntısı yaşanıyor. Esnaflarımız, zanaatkarlarımız, ustalarımız yanlarında çalıştıracak çırak bulamamaktan şikayetçi.
Öyle ki deprem sonrasında iyice hareketlenen inşaat sektöründeki işçi ve usta eksikliği sebebiyle çalışmalar, olması gerekenden daha yavaş ilerliyor. Bugün işini büyütmek, üretimini artırmak yani iş alanlarına açılmak isteyen firmalarımızın en büyük endişe kaynağı kalifiye eleman kıtlığıdır. Özel sektörümüz çalıştıracak personel bulamazken resmi kurumlarımızın kapısında iş başvuruları için uzun kuyruklar oluşmaktadır. Türkiye ekonomisinin geleceği açısından bu 2 tablo arasındaki tenakuzu popülizme teslim etmeden mutlaka gidermek zorundayız.
Çalışma hayatının tarafları olarak mesleki eğitim sistemimizin yeniden gözden geçirilmesi dahil daha kalıcı çözüm yolları geliştirmemiz gerekiyor. İçinde bulunduğumuz dönemde; hükumetimizin önceliklerinden birisi de istihdamda arz talep dengesinin temini olacaktır. Bu dengenin sağlanması noktasında sizlerin de bizlere gereken desteği vermesini bekliyorum.’’
‘BU KAZANIM ANA MUHALEFET PARTİSİNİN BAŞVURUSU ÜZERİNE İPTAL EDİLDİ’
Erdoğan, ücretler ve istihdamın yanı sıra sendikal haklar ve özgürlükler alanında da son 21 yılda tarihi nitelikte pek çok adım attıklarına işaret ederek, “Sendikal ve toplu iş sözleşmesi kanunuyla 1983 yılında darbecilerin yaptığı yasayı 29 yıl sonra değiştirmek bize nasip oldu. Ağızlarını her açtıklarında 12 Eylül darbecilerinin hazırladığı yasalardan şikayet edenlerin değiştirmediği yasaları biz değiştirdik. Memurların toplu sözleşme yapma hakkına Anayasal güvence getirerek memurlarımıza toplu sözleşme hakkını verdik. İşçi ve memurlarımızın toplu sözleşme süreçlerini çoğunlukla mutabakatla sonuçlandırdık. 2013 yılında 1 milyon olan sendikalı işçi sayısını bugün itibari ile 2,5 milyona yükselttik.
Sendika üyesi sayısı kamu görevlilerine 3 ayda bir toplu sözleşme ikramiyesi ödenmesini imkan sağladık. Ancak bu kazanım ana muhalefet partisinin başvurusu üzerine Anayasa Mahkemesi tarafından geçtiğimiz aylarda iptal edildi. Düzenlemenin iptali nedeniyle 2 milyonu aşkın memurumuzun aylıklarında 345 liralık düşüş oldu. Bunun takdirini kamu personelimizin en iyi şekilde yapacağı inancındayım. Tüm dünyayı yaklaşık 3 yıl boyunca derinden sarsan Covid-19 salgınında işçi ve işverenlerimizin yanında olduk. Bu dönemde prim ödemelerini erteledik. İstisnai haller dışında işverenler tarafından işçi çıkarılmasını sınırlandırdık. Kısa çalışma ödeneği ve nakdi ücret desteği uygulamalarıyla milyonlarca çalışanımıza sahip çıktık’’ dedi.
‘SON 21 YILDA PEK ÇOK REFORMU BAŞARIYLA HAYATA GEÇİRDİK’
Erdoğan, salgın sonrası istihdamda normale dönüşü teşvik için normalleşme desteği sağladıklarını belirterek şöyle devam etti:
“Müstakil iş sağlığı ve güvenliği kanunu ve alt düzenlemelerini hayata geçirerek bu alanda önemli bir reforma imza attık. İş kazası oranlarını düşürdük. Kamu kurum ve kuruluşlarındaki alt işveren işçilerini doğrudan çalıştıkları kurum ve kuruluşlarda sürekli işçi kadrosuna aldık. 2011 ve 2013 yıllarında sayıları 300 bin olan sözleşmeli personelimiz kadroya geçirilmişti. 2023 yılındaki düzenlemeyle de 500 bine yakın sözleşmeli personelimize kadroya geçme hakkı tanıdık. 2002 yılında yüzde 52,1 olan kayıt dışı istihdam oranını yüzde 25,4’e indirdik. Ayrıcalıklı statüleri kaldırarak işçi, memur, esnaf, herkese eşit şartlarda sosyal güvenlik hizmeti verilmesini ilke edindi.
Son 21 yılda burada saymaya kalksak saatler sürecek daha pek çok düzenlemeyi, reformu, hakkı ve kolaylığı başarıyla hayata geçirdik. Ülkemizde ve dünyada maalesef çalışma hayatının taraftarını birbirine düşman gösteren bir anlayışa rastlıyoruz. Bunlar işçi ile işverenin tıpkı mıknatısın 2 farklı ucu gibi asla bir araya gelemeyeceğini uzlaşmayacağını savunuyorlar. Hatta işçi ve işveren arasındaki iş birliğinin kendi ideolojileri içinde tehdit kaynağı olarak görüyorlar. Çatışmacı, kavgacı, hayatı sadece dost-düşman ayrımı üzerinden tarif eden bu katı ideolojik yaklaşımın ne ülkemize ne milletimize faydası olur. Çalışma hayatını işçi, işveren, patron emekçi rekabetine indirmenin doğru ve hakkaniyetli bir tutum olmadığına inanıyorum.’’
‘MİLLET OLMAK BİR OLMAYI GEREKTİRİR’
Erdoğan, hak mücadelesinin işveren ve sermaye düşmanlığı olmadığını ifade ederek, “İşçinin de işverenin de hakkını aldığı adil bir sistemin tesisi mücadelesidir. İşçinin ücretinin alın teri kurumadan verildiği, sanayicinin, üreticinin, işverenin ortaya çıkan katma değerden hak ettiği payı aldığı yapının kültür ve medeni kodlarımıza daha uygun bir sistem olduğu açıktır. Yani ne işçi ezilecek ne de işveren mağdur olacak. Ne emekçinin hakkı gasp edilecek ne de patron ötekileştirilecek. Çalışma hayatının tüm tarafı aynı gemide olduklarının bilinci ile birbirlerine karşı sorumluluk duygusuyla hareket edecek.
Çalışma hayatında bu kader ortaklığını tesis ettiğimiz ölçüde ekonominin diğer alanlarında da başarılı olacağımız muhakkaktır. İşçinin hakkını alamadığını düşündüğü, işverenin, esnafın, sermaye sahibinin kendini güvende hissetmediği, toplum kesimleri arasında duygudaşlığın gelişmediği, zenginin fakirin halini umursamadığı, bir tablodan hiçbirimize hayır gelmez. Millet olmak bir olmayı, beraber olmayı, kardeş olmayı omuz omuza dayanışma içinde hareket etmeyi gerektirir. Bu hakikatler gün gibi ortadayken çalışma hayatı dahil her meseleye siyasetin penceresinden bakanlar olduğunu görüyoruz. Bunların nazarında mağdurun veya failin siyasi kimliği diğer her şeye garibe çalıyor” diye konuştu.
‘AYNI AYMAZLIĞA TELEFERİK FACİASINDA DA ŞAHİT OLDUK’
Erdoğan, aynı ideolojik kabileden olunca terör eylemleri ve iş cinayetlerinin bile önemsiz hale gelebildiğini belirterek, konuşmasını şu şekilde sürdürdü:
“Bakınız geride bıraktığımız haftalarda milletçe 2 büyük acı yaşadık. Beşiktaş’ta ruhsatı sıkıntılı bir gece kulübünde çıkan yangında 29 emekli kardeşimiz hayatını kaybetti. İstanbul’un göbeğinde işlenen bu iş cinayeti karşısında maalesef işçinin hakkını savunduğunu iddia eden kuruluşların hiçbirinin sesi dahi çıkmadı. İhmallerin adresi muhalefete ve muhalefet belediyelerine çıkınca sözde emekçi örgütlerinin hepsi birden lal oldu. Adeta dillerini yuttular. Sanki 29 insan hem de feci bir şekilde hiç ölmemiş, hiç can vermemiş gibi hak, hukuk, adalet, özgürlük’ demeye pişkince devam ettiler. Aynı aymazlığa bayramın ikinci günü meydana gelen teleferik faciasında da şahit olduk.
Sorumlulardan hesap sorulmasını bir yana bıraktım, ellerinden gelse böyle bir rezaleti bizlere yaşatanları baş tacı edeceklerdi. Evlatlarına kavuşma mücadelesi veren Diyarbakır annelerinden bölücü örgüt terör örgütünün katlettiği işçilerimize öğretmenlerimize kadar her konuda benzer vicdansızlığı sergilediler. Sırf aynı ideolojik kaynaktan beslendikleri için terör örgütünün eylemlerini dahi görmezden duymazdan geldiler. Oysa hak ve adalet mücadelesi siyasi ve ideolojik holiganlığa kurban edilemeyecek kadar anlamlı, önemli ve ulvi bir mücadeledir.
Söz konusu eğer lisansa, insansa ve insan hayatıysa diğer her şey 2’nci planda kalır. İstanbul Gayrettepe ve Antalya’daki skandallara biz vicdan penceresinden bakıyoruz. İhmal, kasıt veya ihanetten dolayı insanımızın mağduriyetine yol açan herkesin hukuk önünde hesap vermesi için gerekli çabayı gösteriyoruz. Nihai hedefimiz bu yüzyılın emeğin, yatırımın, üretimin, istihdamın, büyümenin, kalkınmanın ve refahın yüzyılı yapmaktır. Bu amaçla hayata geçirdiğimiz iş sağlığı ve güvenliği reformunu kararlılıkla uygulamaya devam edeceğiz. Kayıt dışında mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğiz. Sosyal güvenlik ve prim ödeme bilincini arttıracağız.’’