Bahçeşehir Üniversitesi (BAU) Dil ve Konuşma Bozuklukları Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin açılışı gerçekleşti. Merkez, iletişim, dil, konuşma, ses problemleri yaşayanların sorunlarını çözüme kavuşturmak ve bu alanda donanımlı terapistler yetiştirmeyi hedefliyor.
Bahçeşehir Üniversitesi (BAU) Dil ve Konuşma Bozuklukları, Uygulama ve Araştırma Merkezi, Beşiktaş Kuzey Kampüsü’nde düzenlenen törenle hizmete girdi. BAU Sağlık Bilimleri Fakültesi bünyesinde kurulan merkezin açılışına BAU Rektörü Prof. Dr. Esra Hatipoğlu, BAU Mütevelli Heyeti Üyesi Serdal Şenel, BAU Genel Sekreteri Hikmet Yıldırım, Sağlık Bilimleri Dekanı Prof. Dr. Gökay Görmeli, BAU Dil ve Konuşma Bozuklukları Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü ve Bölüm Başkanı Dr. Öğr. Üyesi İbrahim Can Yaşa, üniversitenin mütevelli heyeti üyeleri, akademisyenler ve öğrenciler katıldı.
BAU Rektörü Prof. Dr. Hatipoğlu, “Bugün gerçekten üniversitemiz için çok önemli, hem gelişim hem yatırım olarak nitelendirilebilecek bir süreci birlikte paylaşıyoruz. Toplumumuz ve ülkemiz adına çok önemli bir girişim olduğuna inanıyoruz” dedi.
“İLETİŞİM, DİL VE SES YUTMA BOZUKLUKLARI GENİŞ BİR SPEKTRUMU KAPSAMAKTA”
Merkez’in Müdürü Dr. Öğretim Üyesi İbrahim Can Yaşa, dil ve konuşma terapistinin günlük hayatta konuşmayı etkileyen bozuklukların değerlendirmesini ve terapi hizmeti sunduğunu belirterek şunları söyledi:
“İletişim, dil ve ses yutma bozuklukları geniş bir spektrumu kapsamakta. Bireylerde görülen belli dil ve konuşma bozukluklarının değerlendirme ve terapi sürecini de içermekte. Bunlar, konuşmaya başlamayan çocuklar, ya da gelişimsel dil bozuklukları olan kişilerde; belirli harflerin telaffuzunda zorlanma, akıcılık bozuklukları, kekemelik, belirli bir yaştan sonra kafa travmaları, herhangi inme ya da felç durumunda ortaya çıkan konuşma bozuklukları gibi problemleri iletişimi ve dili etkileyen durumlardır.”
“GÜNÜMÜZDE EN SIK RASTLADIĞIMIZ DURUM ÇOK FAZLA DİJİTAL EKRANLARA MARUZİYET OLMASI”
Konuşma bozuklukların birçok sebebi olabileceğini aktaran Yaşa, “Bu merkezde bireylerde görülen bu bozuklukların değerlendirmesini, süreçlerin yürütülmesini ve aynı zamanda öğrencilerimizin uygulama ve araştırma yapmasına olanak sağlamayı hedefledik. Genellikle ‘neden benim çocuğum geç konuşuyor ya da konuşmaya başlamadı. 3 yaşına geldi, konuşma ya da dil gelişmesini engelleyen sebepler ne olabilir?’ tarzında sorunlarla karşılaşıyoruz. Bu noktada çeşitli faktörler var. Günümüzde en sık rastladığımız çok fazla dijital ekranlara maruziyet olması.
Yabancı bakıcının çocuklarla farklı dillerde iletişim kurup ana dil gelişiminin geriden gelmesi, aile içindeki şiddetli geçimsizlik ya da huzursuzluk. Çocuğun güvenli bir alanda yetişmeyip konuşma ve dil gelişimi süreçlerinde sosyal oyunu bulamayıp dil gelişiminin belli sebeplerle geride kalması. Bunların dışında organik sebepler de var; beyin gelişimindeki anomaliler, zeka ve bilişsel gelişim süreçlerini takip eden nöro gelişimsel rahatsızlıklar, otizm spektrum bozukluğu ya da farklı gelişimsel problemler. O yüzden çocuğumuzun dil gelişimini çok hassas bir şekilde takip etmek, ona sağlıklı huzurlu, daha sosyal ve güven sunulan bir aile ortamında büyütmek gerekir.
Ayrıca sembolik oyunların da bol miktarda yer aldığı, iletişimin desteklendiği bir ortamda büyütülmelidir. Bunlar çocuğun dil gelişiminde herhangi bir problem yaşamasını minilimize edecektir” şeklinde konuştu.
“ERKEN BEBEKLİK DÖNEMİNDEN İTİBAREN BELİRTEÇLER VE GÖSTERGELER İYİ TAKİP EDİLMELİ”
Bebeklikten itibaren takip edilmesi gerektiğini dile getiren Yaşa, “Çünkü 6 aylık bir bebeğin sese yönelmesi, babıldamaların başlaması, 1’inci yaşına doğru babıldamaların çeşitlenmesi ve ilk sözcüklerin duyulması gibi durumlarda tedirgin olunmalı. İki yaşa kadar 15 ile 50 sözcük duyulması gerektiğini söyleyebilirim. 2 yaş itibariyle de 2 kelimeli cümleler, bunların da 3 yaşa kadar da artması, 3 yaş itibariyle de başından cümleler kurup hikayeleştirip bir şeyler anlatabiliyor olması gerekir.
En başından itibaren göz kontağı ile anneyi babayı tanımayla, ev ortamında farklı sosyal iletişim becerilerini göstermeleriyle çocuğun sağlıklı bir dil gelişimine sahip olup olmadığını görebiliyoruz. O yüzden ailelerden ricam, erken bebeklik döneminden itibaren bu belirteçleri ve göstergeleri iyi takip etmeleri ve süreci yönetmeleri” ifadelerini kullandı.
“YÖK’E BAĞLI BİR MERKEZ”
Merkez hakkında bilgi veren Yaşa sözlerine şöyle devam etti:
“YÖK’e bağlı bir merkez. Beş tane terapi ve danışmanlık faaliyeti yürütebileceğimiz terapi odalarımız mevcut. Bir tane de ileri ses yazılım değerlendirme, yazılım ve dijital teknolojilerin yer aldığı farklı şekilde sesin özelliklerini, konuşmanın parametrelerini değerlendirebileceğimi bir merkez. Konuşma ultrasonun ve farklı yazılımların olduğu ses laboratuvarımız mevcut. Bu alanlarda tam zamanlı terapistlerimiz görev almakta. Aynı şekilde dil ve konuşma bölümü öğretim elemanı ve üyelerini belirli zaman aralıklarında terapi sunabileceği, dışarıya yönelik hizmet vereceği bir merkez. Aynı zamanda kendi lisans son sınıf ve yüksek lisans öğrencilerimizin de burada uygulama ve araştırma yapmalarına da olanak sağlayacağız. Bu şekilde çok boyutlu hizmet vermeyi hedeflemekteyiz.”
Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Görmeli ise “Biz burada Türkiye’nin en kapsamlı araştırma ve geliştirme merkezinde bu soruna çözüm odaklı olarak gitmeyi planlıyoruz. Burası Türkiye’de benzeri olmayan donanımda ve geleceğe yönelik bir merkez olarak açıldı. Çok güzel işler yapacağına eminim” dedi.
Açılış kurdelesi kesildikten sonra BAU Dil ve Konuşma Bozuklukları Uygulama ve Araştırma Müdürü ve Bölüm Başkanı Dr. Öğr. Üyesi İbrahim Can Yaşa, Prof. Dr. Esra Hatipoğlu ile merkezi gezdi.