Haberton.com’da bugünkü röportaj konuğumuz başarılı oyuncu Gözde Kocaoğlu.
Sizi oyunculuğa yönlendiren şey ne oldu? Etkilendiğiniz bir film? Veya idolüm dediğiniz bir oyuncu var mıydı?
Ben 7 yaşındayken Tepecikten Güzelyalı’ya taşındık. Abim liseye ben ilkokula başlıyordum. Konak Belediye Tiyatrosu hemen ilkokulumun yanındaydı ve abim tiyatro kursuna başlamıştı. Ben de okul çıkışlarımda tiyatroya gidiyordum. Abim ve arkadaşlarının benimle oynaması, saçlarımı örmesi, aralarındaki arkadaşlıklar ve ortamları aidiyetlik hissi beni sarmalamıştı ama ben bunu yıllar sonra farkedecektim.
Bir gün abim hadi gel seni tiyatro kursuna götüreyim dedi ve hikayem böyle başladı. Tabi ki en büyük idolüm abim Rıza Kocaoğlu. Ve çok büyük Sezen Aksu hayranıydım. Sürekli klip çekiyordum kendi kendime. Çocukken çok televizyon izlediğimi hatırlamıyorum. Biz daha çok sokakta oyun oynuyorduk. Bi de tiyatroya bu kadar yakın olmak, televizyondan çok tiyatro izlememe vesile oldu. Sinema olarak etkilendiğim ve hatırladığım iki film var. Biri Mavi Göl, Brooke Shields. Beni benzetirlerdi.. İkincisi de Uçurtmayı Vurmasınlar.
Bildiğimiz kadarıyla aslen İzmirlisiniz. Sanatın üretildiği sanatçının çok çıktığı bir kültür. Bunu özgür ruhuna bağlayabilir miyiz?
İzmir’de büyümek çok güzeldi. Tabii başka yerde nasıl olurdu bilmiyorum. İnsan her yerde kendi dünyasını kuruyor zira bence. İzmir’de. Büyürken tiyatro ile ilgilendiğimden dolayı şanslıydım. Diğer şansım da ailemin beni desteklemesiydi. İlk tiyatro kursuna gittiğimden beri bu mesleğe olan aşkım aynı. Hiç değişmedi. Hep bunu yapmak istedim, başka bi isteğim olmadı, hayatta en net olduğum şey olabilir. Ailem de bu konuda beni hep desteklerdi.
Evet İzmir diğer şehirlere göre daha özgür gözüküyor, ama buradan bakınca şunu söyleyebilirim, insan nerede olursa olsun kendi özgürlüğünü kendi yaratıyor. Özgürlüğün için çaba gösterdiğinde o su öyle güçlü akıyor ki, etrafındakiler de seninle beraber oluyor, o aşkı görüyorlar hissediyorlar. Devrimi abim başlattı) ben de arkasından kız çocuğu olarak kendi devrimim devam ettirdim.
Tiyatro ve kamera önü oyunculuğu arasında farklar hep konuşulur. Birinin diğerinden daha zor olduğunu söyleyebilir misiniz?
Tüm bunlara baktığımızda öyle bi meslek ki bu işini tutkuyla yaptığında zor diye bişey kalmıyor, ama aynı zamanda da zor. İster tiyatro olsun ister sinema ister dizi. Önemli olan verdiğin emek. Kişi kendini ne kadar geliştirirse dünyaya ve mesleğe bakışı zor ve kolay kavramlarından ayrışıyor.
İyi bir oyuncunun kuralları ve kriterleri olmalı mı sizce? Sizin böyle kriter veya kurallarınız var mı proje seçerken?
İnsanın kendini geliştirdiği noktada, kendini oluşturması başlıyor bence. Burda da tabi ki kurallarımız sınırlarımız oluyor. Yani oyunculukta bir kural kriter sınır olmasından ziyade insan olarak benim hayatta duruşum ne diye sorunca hepsi cevap buluyor.
Bazı oyuncuların zamanla yönetmenliğe ve senaristliğe evrildiğini görüyoruz. Sizin böyle düşünceleriniz var mı?
Cevaplar buldukça yol uzuyor ve belki de yıllardır aklında olan şeyi de gerçekleştirme cesareti buluyorsun, ya da deneme cesaretin artıyor, ve diyorsun ki ben bi de yazmayı deneyeyim, ya da yönetmeyi deneyeyim. Şimdilerde ise kendimi yazma deneyiminde geliştirmeye çalışıyorum. Tabii ki hayalimde bir film yönetmek var. Ve hayaller her zaman gerçekleşmek için vardırlar. Şu sıralar öğrencilerime de bunları söylüyorum. Hayal kurun. Ve hayaliniz için çabalayın.
Şu sıralar neyle meşgulsünüz? Eğitmenlik dediniz bu nasıl bir serüven sizin için?
Tüm oyunculuk serüvenimin yanında oyuncu koçluğu ve eğitmenliği de yapıyorum. Yoldaşlık da diyebiliriz bence. Çünkü eşdeğerli bir yerden aldığımızda insanın kalbine en şefkatli yol açılıyor. Ve bunu yaparken en çok bu yoldaşlığı seviyorum. Birine yoldaşlık ederken onunla beraber keşfetmek olağanüstü tazeleyici bir duygu. Keşfetmeyi, merak duygumla yol almayı, ve yaptığım şeyi tutku ve aşkla yapmayı seviyorum.