Bugün 25 Kasım Uluslararası Kadına Karşı Şiddetle Mücadele Günü. İsminden de anlaşılacağı üzere evrensel bir sorun. Hiçbir inanca, hiçbir gelenekle meşru gösterilmeyecek büyük bir insanlık suçu.
Kalıtsal cehaletin getirdiği, hurafelerle, sözde töre kanunlarıyla ortaya çıkan ataerkil anlayışın yarattığı, kadını ikinci sınıf gören zihniyetin, kadına şiddetin altyapısını oluşmasına temel olan zihniyet olduğu bir gerçek. Bu kalıtsal zihniyetin, vaktiyle Mustafa Kemal Atatürk ‘ün Kadın Hakları üzerine yaptığı devrimlere de karşı çıktığını da unutmayalım. Halen kadının toplumsal alandan soyutlanmasını isteyen bu zihniyetin, dile getirdiği sinir bozucu ifadelere de rastlıyoruz. Bu kadına şiddetin temelinde yatan sosyolojik boyutlardan.
Fiziksel, psikolojik veya ekonomik olarak maruz bırakılan kadına şiddetin bir diğer boyutu da ailesel ve çevresel faktörler. Yetiştiği ailenin kadına bakışının ileride çocuğun da bakışı haline gelmesi içten bile değil. Hiçbir kurala tabi tutulmadan herşeyin kendine mübah olduğu üzerine yetiştirilen erkek çocukların, büyüdüğünde hayatına giren kadına karşı yaptığı her türlü saygısızlığı mübah görmesi sonucunu doğurması içten bile olmuyor. Hayatıma giren kadının benden sonrası olamaz gibi ilkel bir mantık yerleşmiş oluyor. Bu değindiğim noktada ufak bir ailesel – çevresel faktörü.
Hayal kuran kadınların, hayal kurmaya cesaret bulamayan kadınlara cesaret olması çok önemli. “Ey Kahraman Türk Kadını Sen Yerlerde Sürünmeye Değil Omuzlar Üstünde Göklere Yükselmeye Layıksın.” sözünün altyapısı Türk Kadınının hayattaki büyük rolünün ne denli büyük olduğunu ortaya koyuyor. Cumhuriyetin aydın yüzleri olarak hepimizin yakından tanıdığı başarılı kadınlardan bu özel günle ilgili düşüncelerini aldık. Şimdi sözü onlara bırakıyoruz.
Ayşegül Akdemir Şahin (Oyuncu)
Kadına şiddeti durdurmak ve önlemek herkesin yani tüm insanlığın görevidir. Tüm kadınların mutlu ve sevgi dolu bir dünyada şiddete maruz kalmadan yaşamalarını gönülden diliyorum.
Kadına yönelik yapılan şiddet, insanlığa ihanettir. Yaşama hakkı elinden alınmış tüm kadınları rahmetle ve saygıyla anıyorum.
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk ‘ünde dediği üzere; “Kadınlarını geride bırakan toplum, geride kalmaya mahkumdur.”
Hande Dane (Oyuncu)
Yüzyıllar boyu kadının yaratma enerjisi ve gücünden korkulduğu için kadın hep bastırıldı. Bunu gerek manipülasyon, gerek şiddet ve adaletsizlikle yapmaya çalışan ataerkil düzenin halen bu yüzyılda bile devam ediyor olmasını insan olabilmek adına utanç verici buluyorum.
Bize verilmiş bu “Ana-dolu” topraklarının kadim zamanlarda en kutsal saydığı kadına, anaya her zaman verilmiş değeri günümüzde de uyandırmanın vakti çoktan geldi.
Güçsüz, ego zaafları olan, içsel ve duygusal olarak yetersiz erkek çocukları yetiştirmekten vazgeçmek, belki de burada kadına düşen en önemli görevlerden biri olmalı.
Eşitlik değil, denkliği savunanlardanım. Bu yüzden bu korku aşıldığında ve belki de kadının kadına düşman olmamayı ilke haline getirdiğinde bu paylaştığımız dünyanın daha güzel, huzurlu ve gerçek bir yuva gibi hissedebileceğimiz bir yer olmasının mümkün olduğunu düşünüyorum.
Enginay Gültekin (Oyuncu – yönetmen)
Şiddet; daha çok fiziksel ve psikolojik etkileri bakımından ele alınsa da sosyolojik, ekonomik, siyasal ya da kültürel açıdan da gözlenebilir. Fiziksel bir zorbalığın ötesinde kadınların kimliğine, var oluş biçimlerine, bireyselliklerine yönelik gösterilen; özgürlüklerini ve haklarını kısıtlayıcı her türlü ahlaki, psikolojik, sosyal, ekonomik veya siyasal zararı, tahakkümü ve dayatmacı davranışları Şiddet’i görünür kılıyor.
Kadına yönelik şiddet alanında yapılan çalışmalara baktığımızda geleneksel toplum ve eril kültür odaklı olduğunu görüyoruz.
Çağdaş toplumlarda da kadına yönelik şiddettin oldukça yaygın olduğunu biliyoruz. Türkiye’de kadına yönelik şiddet olaylarına bakıldığında şiddete maruz kalan kadınların şiddet karşısında genellikle çaresiz kaldıklarını, ayrıca şiddet karşısında ne yapacaklarını bilmeyen bu kadınların şiddetle sürekli yüzleşmek zorunda kaldığını biliyoruz. Kadına yönelik şiddet haberlerinin genellikle; eş, sevgili, baba ve erkek kardeş zincirlemesi ile sürmekte olduğunu biliyoruz.
Türkiye’de medyada hemen hemen her gün birkaç farklı kadına yönelik şiddet haberi olduğunu biliyoruz. Araştırmalar, Türkiye’de her üç kadından birinin fiziksel veya cinsel şiddete uğramış olduğunu söylüyor. Kabul edilemez! Bütün bu bildiklerimiz artık hayatımızı değiştirmek zorunda. Şiddet’ e HAYIR!
Tüm kadınların mutlu, sağlıklı ve sevgi dolu bir dünyada şiddete maruz kalmadan yaşamalarını diliyorum.
Funda Kadıoğlu (Oyuncu)
Günümüzde tüm dünyadaki en büyük insan hakları ihlali olan kadına şiddet , cinsiyet eşitsizliğini normal görenler tarafından uygulanmaktadır. Bu bir eğitim ve ahlak sorunudur. Einstein’ın cümlesi gibi; “Şiddet, ahlak seviyesi düşük erkeklere her zaman çekici gelmiştir.”
Kadın düşmanlığına ve kadına karşı şiddete susanlar , engellenmesi için adım atmayanlar da ahlaksızdır. Çok iyi biliyoruz ki, kadına şiddet önlenebilir. Mağdur kadınların seslerini her yerde her zaman duyurmalıyız.. bu konudaki Ceza Kanunlarını sertleştirmenin yanında okullarda bununla ilgili eğitim verilmeli, her insana saygılı olunması gerektiği, erdemli bir insanın nasıl olması gerektiği öğretilmelidir.
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nün kadına yönelik şiddetin önlenmesi adına farkındalık yaratmasını ve tüm kadınların mutlu, sağlıklı , özgür ve sevgi dolu bir dünyada yaşamalarını diliyorum.
Nazan Arısoy (Yazar)
Şiddeti normalleştirme süreci aile ocağında yaşanan 3-7 yaş arasında başlıyor. Çocuk aile içinde fiziksel ve psikolojik şiddete şahit olurken; öfkesini cömertçe sunan baba ve annenin kavgasını, küfür ve hakaretlerini hatta fiziksel olarak birbirlerine zarar verdiğini görüyor ancak barışma, af dileme ve suçlu suçsuz kavramlarına şahit olamıyor.
Çocuklarımızın yanında yaşanan her konuya dikkat ederek yara alıp almadığı konusunda da araştırmacı olmanın yanında; şiddetin suç olduğunu öğretmeliyiz. Aksi taktirde çocuk, okuldaki arkadaş zorbalığına da karşı çıkamıyor. Çekimser, özgüvensiz bir karakter haline dönüşüyor ya da tam tersi evdeki susulunluğunun korkularının hesabını okulda hırçınlık yaparak, çete kurarak, yetişkin olduğunda da toplum tehlike yaratan bir birey olarak kesiyor.
“Peki, eğitimli kültürlü aydın kadınlar neden şiddete maruz kaldıklarında karşı çıkmıyor, evliliği sürdürüyor?” Sorusunu sıkça duyarız. Nedeni çok açık… Çocukken şiddetin aile tarafından normalleştirilmesi nedeniyle, yetişkin kadın olduklarında da ne kadar eğitimli kültürlü kendini geliştirmiş olsa da karşı çıkmamasına ve var olan düzeni devam ettirmesine gerekçe yaratıyor.
Melissa Papel (Oyuncu)
Kadına karşı şiddet sadece bir ülkeyi veya bir sosyal kategoriyi ilgilendirmiyor, her ülkede ve toplumun her kesiminde görülebilen bir olgu bu. Her yıl istatistikler, artık ‘’kadın cinayeti’’ diye adlandırılan bu tür eylemlerin dökümünü veriyor. Ama hiç bir istatistiğe girmeyen başka tür şiddet olayları da var: küfür, psikolojik baskı ve dayak gibi. Şiddet gören kadınlara sığınma evleri açmak yetersiz bir çözüm, çünkü bu sadece olup bittikten sonra yarayı sarmak gibi bir şey. Hele ki iş öldürmeye kadar gitmişse sarılacak bir yara da kalmıyor ortada.
Bugünkü toplum düzeninde gerçek çözüm ağırlıklı olarak yine kadınlardan geçiyor: erkek çocukları daha çok küçük yaştan itibaren eğitmek, onlara ilkin aile içinde kızkardeşe saygıyla yaşamayı öğretmek, kızkardeşlerini ezmelerine izin vermemek. Bu şekilde eğitilen erkek çocukları da ileride baba oldukları zaman kendi çocuklarına aynı saygılı yaşamı öğretebileceklerdir. Bu arada kız çocuklarına da kendini ezdirmeme bilincini ve yeteneğini kazandırmak, kendine güvenmeyi öğretmek aynı ölçüde önemli. Yeni bir toplum düzeni oluşana kadar da belki sığınma evlerinin yanısıra kadınlara savunma eğitimi verecek spor salonları açmak gerek.
Havva Yüksel (Makyaj sanatçısı)
Öncelikle bir kadın olarak şiddetin her türlüsüne karşı durulması gerektiğine inanıyorum. İster psikolojik, ister bir mobing isterse her türlü fiziksel temasın dahi ve hatta kati suretle hiçbirine izin verilmemesi gerekir. Ne yazık ki buna maruz kaldığımızda bunu kendi ayıbımız gibi görüp çoğu zaman susuyoruz. Halbuki bu ayıp bunu yapanın ta kendisinin. Bunu dile getirmeli ve hakkımızı aramaktan sonuna kadar vazgeçmemeliyiz. Genel bağlamda kadın olsun, erkek olsun, çocuk olsun, hayvan olsun, bitki olsun. Şiddetin her türlüsüne karşıyım.
Elif Eleskovic (Makyaj sanatçısı)
Açıkçası böyle bir günün olmasından bile utanıyorum. Kadınların el üstünde tutulması gerektiğini, toplumda saygın bir kimlikle güçlü olabileceklerini kanıtlamak zorunda bırakılmamız bile bizler için içler acısı bir durum. Kadın köle değildir, kadın hizmetçi değildir, kadın bir obje ya da kukla değildir. Kadın, annedir. Kız kardeştir. Eştir. Kadın erkeği hatta yaşamı tamamlayan ve Allah’tan sonra sizlere yaşamı sunan en güzel varlıktır.
Biz kadınlar olarak her düşüşten sonra dağ gibi ayağa kalkarız. Ve egosal boyutta problem yaşayan kişiler de buna karşı savaş meydana getirir. Ve kadına uygulayacağınız sözlü ve fiziki her şiddet acizliğin dev bir boyutudur. Güçlü olduğumuzu, yılmayacağımızı, her düşüştü yeniden dağ gibi ayağa kalkacağımızı biliniz.
Güzeliz, güçlüyüz ve daima haklarımızı arayacağız.