Ortak özelliklerimiz ve benzerliklerimiz ile “Biz” olabiliyorken, farklılıklarımız ve aykırılıklarımız ile “Onlar” olabiliyoruz. Peki “Biz ve onlar” nasıl oluşmuştur?.
İnsanlık; İçinde bulunduğu mavi bilyede yaşadığı olaylar ve edindiği deneyimler ile türünün devamlılığını sağlamayı başarmış, yangınlar, sel felaketleri ve yırtıcılar gibi engellere rağmen bu çabayı sürdürmüş, ardından üstün bir varlık olduğunu keşfetmiş ve bulunduğu yerlerde hâkimiyetini ilan etmiştir.
Fakat bir yerden sonra tür içinde anlaşmazlıklar ve çatışmalar başlamış. Aynı topraklarda yaşayan ve ortak payda altında toplanan insanlar, bu topluluk içinden bazıları; daha fazlasını istemeye başlamış. Aradan geçen yıllar içerisinde iki taraf, iki topluluk, iki farklı görüş iki ideoloji ortaya çıkmış. Ve günümüzde bundan çok farkı olmayan bir “Biz Ve Onlar” algısı ile kendi küçük dünyalarında yaşamaya başlamışlar.
Savaşlar, kıtlık, soykırımlar, nükleer silahlardan günümüze kadar gelmiş olan bu “Biz Ve Onlar” nasıl oluşmuştur peki? Bunun temelinde inançlarımız yatar elbette. Hepimizin benimsediği bir inanç bir değer yargısı vardır.
Daha sonra bizimle aynı düşen inanç ve değer yargılarını benimseyen insanlarla bir araya gelip kendimize “Biz” adını veririz. Aksimizi düşünen ve inananları da “Onlar” diye adlandırırız. Yönünde aynı fikirde olduğumuz insanlar ile “Biz” olarak görmüyor muyuz kendimizi? Bugün tuttuğunuz takımın formasını giyen birine olan sempatiniz ile takımınızın karşısındaki taraftara duyduğunuz sempati aynı mıdır? Ya da aynı inanca sahip olduğunuz insanlarla bir araya geldiğinizde hissettiğiniz mutluluk ile sizin inancınıza saygı duymayan biri ile aynı ortamda bulunmak mı size daha fazla mutluluk verir.
Ortak özelliklerimiz ve benzerliklerimiz ile “Biz” olabiliyorken, farklılıklarımız ve aykırılıklarımız ile “Onlar” olabiliyoruz öyle değil mi?
İşte bu sayede belli bir şeyi benimser, kendimizi belli bir şeyin parçası gibi hissederiz. Çünkü biliriz ki aynı fikirde olduğumuz bir ortamda kendimizi yabancı yada eksik hissetmeyiz, hatta benimsediğimiz görüşler, inançlar ve değerler adına çaba sarf eder kimi zaman da bu inançlarımızı hayatımızın merkezine oturturuz.
İşte bu aidiyet hissi için, insanlık içinde olduğu ve daha önceden bulunduğu her yerde “Biz Ve Onlar” algısı yaratmıştır. Zamanla bu, kaderimizin kaçınılmaz bir parçası haline gelmiştir. Çünkü aynı şeyleri seven insanlar zamanla birbirini de sevmeye başlar. Bu durum aynı şeyden nefret eden insanlar için de geçerlidir. Ortak bir duyguyu hissetmek söz konusudur. Ve bu ortaklık zamanla daha derinlere iner. Ama aynı şeyi seven insan ve nefret eden insan bir arada bulunmayı bile göze alamazlar. İşte bu durum onları ; “Biz Ve Onlar” algısına yöneltmiştir.
Bugün dünyada sözünü ettiğim algı ile gerçekleştirilen dışlama, ırkçılık, cinsiyetçilik, ast-üst meselesi, savaşlar, kitlesel kıyımlar, nükleer savaşlar, kıtlık gibi insanlığın en acı tablosu “Biz Ve Onlar” algısı ile oluşmuştur. Birlikte anlaşamıyor olmamız, gerici, dar görüşlü, cahil, gelişmemiş, eski kafalı, saldırgan, hırçın bulmamızın tümü birbirimize karşı acımasız yakıştırmalarda bulunmamızın nedeni ise birbirimizle barışık olmayışımız kaynaklanır.
İnsan olarak kötüye ve dibe batarken şunu anlamamız gereken asıl mesele: Farklılıkları benimsemesek bile saygı duymayı öğrenmemiz ve benzerliklerimiz üzerinde yoğunlaşmak yerine farklılıklarımızdan öğrenecek bir takım çıkarımlar yapmalıyız. Gerçek bir “Biz” olmak için “Onlar’ı” da aramıza almak zorundayız. Ancak bu şekilde insanlık tarihinin başlangıcındaki bu ikilik ayrımını kırabiliriz.
İnsan olma erdeminin özünü sürdürebilmek için gereken şey: Biz ve onlar diye bir ayrım gözetmeksizin; birbirimizin yaralarını, zayıflıklarını, acılarını, güçsüzlüklerini, bilgisizliklerini, kötü yönlerini törpüleme çabamız olacaktır. Hele ki birimizin noksanlığı hepimizin standardını düşürüyorken, tam da bu yüzden bunu yapmalıyız.
İnsan olmanın temelinde yatan bir üstünlük varsa o da şudur: Olup olabilecek tüm tehlikelere karşın kendimizi korumak, eğitmek ve en önemlisi deneyimlerimizden ders çıkarmayı öğrenmektir. İşte bu nedenle insanlığın öğrenmesi gereken çok şey var…