Küçükken, büyüyünce mutlu olacağımı düşünürdüm. Yaş aldıkça bunun mümkün olmadığını maalesef büyüdükçe anladım, ben büyüdüm ama benimle birlikte büyüyen öyle çok şey vardı ki…
Hayatın sorumlulukları, gelecek kaygıları, bitmek bilmeyen günümüz dertleri şöyle bir yana dursun, benimle birlikte büyüyen bir de annem vardı. Küçük bir çocukken her şeyimle ilgilenen, ufacık bir tartışmada beni kendine küstüren canım annem. Ben onunla, o’da benimle büyüdü.
Bir zaman sonra rollerimiz de değişti, artık her söylenene alınan ben değil annem olmuştu. Bu Hayattaki en son isteyeceğim şey annemi üzmek, incitmek olabilir ama ben büyüdükçe daha çok üzüldü sanki annem. Sırf bu yüzden keşke küçük kalabilseydim diyorum bazen…
Küçükken, mahalledeki arkadaşlarımla oyun oynarken, birbirimizle amansız bir yarışa girerdik, büyüyünce o yarışlarda değişti. Artık arkadaşlarımla birbirimize karşı daha acımasız, daha anlayışsız olduk. Hayat bir oyundu belki de ve bu oyunda kötü arkadaşlar her zaman en güvendiklerin olurdu. Büyüdükçe bunun daha iyi farkına vardım…
İnsan insana muhtaç yaşar hayatını, bunu zamanla gün geçtikçe çok daha iyi anlıyor insan. Kimseden bir şey beklemeden yaş almayı, olgunlaşmayı isterdim ama bunun mümkün olmadığını, insanlara ihtiyacım olduğu zamanlarda anladım…
Küçükken büyüyünce mutlu olacağımı, her şeyi tek başıma başarabileceğimi düşünürdüm. Maalesef hayat beni yanılttı, büyüdükçe insanlara daha çok ihtiyacım oldu.
Ben hiç yalnız ağlamak istemedim hiç yalnız gülmek, eğlenmekte istemedim. Tıpkı çocukken olduğu gibi, büyüyünce de yanımda yöremde benimle ilgilenen, üzüldüğümde beni güldürmeye çalışan insanlar olsaydı yanımda, belki daha mutlu olabilirdim.
Ama ben büyüdükçe ve insanları da gerçek anlamda tanıyıp idrak ettikçe yalnızlaştım, olgunlaştım…
Ben büyüdüm, büyüdükçe de hayatın farkına vardım. Yalnızlık bir tercih meselesi değil, hayatın bize sunduğu bir çeşit zorunluluk maalesef.