İngiliz Futbolu siyahilere karşı ayrımcılık yapıyor mu? 1991’de Crystal Palace’ın başkanı Ron Noades, İngiliz televizyonunda siyahi futbolcular hakkında açıklamalar yaptı.
Çoğunluğu siyahi futbolculardan oluşan takımı ligi üçüncü sırada bitiren Noades, “Siyahi oyuncuların sorunu,” diyordu, “müthiş hızlı ve çok iyi koşucular olmaları, önlerindeki topla oynamaktan hoşlanmaları… Ama top arkalarında kaldı mı tam bir kaos ortaya çıkıyor. Çoğunun oyunu iyi okuyabildiğini sanmıyorum. Kış ortasına geldiğinizde, atletik siyahi oyuncuları taşıyacak birkaç güçlü beyaza ihtiyaç duyuyorsunuz.
“Noades’un bu sözleri, İngiliz futbolundaki son ayan beyan ırkçı dalgalardan birini simgeliyordu. 1980’lerin ırkçılığı, az çok oyuna da sinmişti. Taraftarlar, siyahi oyunculara muz fırlatıyorlardı. Emlyn Hughes gibi 70’lerin sembol futbolcusu olup yorumculuk yapanlar, 1980’lerin ilk yarısında ligin en güçlü ekiplerinden ikisi olan Liverpool ve Everton’da siyahi oyuncuların olmamasını, “Futbola yetenekleri yok,” diyerek açıklıyorlardı.
Yazar Dave Hill, klişeleri özetliyor: “Sıfır Yetenek’ favorilerden biri, bir diğeri ise konsantrasyon eksikliği. ‘Defansınızda onlardan çok kişi olsun istemezsiniz, dedi isimsiz bir kahraman, ‘baskı görür görmez çözülüyorlar.’ Sonra, siyahilerin soğuğa karşı hassas oldukları ve yağmur yağarken dışarı çıkmadıkları şeklinde tuhaf batıl inançlar var.”
İngiliz futbolunun o günlerde ırkçılık dolu olduğu son derece net bir gerçektir: Deri rengine bağlı önyargılar o yılların İngiltere’sinde her alanda mevcuttu. Ama bizim öğrenmek istediğimiz, ırkçılığın futbol dünyasında ayrımcılığa dönüşüp dönüşmediği.
Noades gibiler, siyahilere karşı önyargılı olabilirler ama bu oyuncuların futbol alanında iş bulmasını zorlaştıracak bir şeyler yaptılar mı? 80’lerin siyahi forveti Garth Crooks yaptıklarını düşünüyor: “Her zaman, bir beyaz ile aynı şansa sahip olmak için, ondan %15 daha iyi olmam gerektiğini hissettim. “Ancak siyahilere karşı ayrımcılık fikri, futbola dair bildiğimizi sandığımız bir şeyle çelişiyor: En azından sahada, oyun kıyasıya adildir.
Futbolda iyi oyuncular ten renkleri ne olursa olsun, kötülerden daha iyi bir performans gösterir. Taraftarlar, başkanlar ve teknik direktörler, Noades gibi gerçeklerden çok varsayımsal fantezilerle dolu bir zihin dünyasında yaşayabilirler, bir oyuncu, iyi oynadığında, herkes bunu görebilir.
Nick Hornby, Futbol Aleși’nde, Arsenal’in hatalarıyla ünlü savunma oyuncusu Gus Caesar ile ilgili ünlü pasajında der ki, “Sporun en harika yönlerinden biri de o acımasız netliği, mesela kötü bir 100 metre koşucusunun ya da çaresiz bir stoperin şansının yaver gitmesi diye bir şey yoktur; sporda keşfedilirsiniz. Keşfedilmemiş, dahi bir forvetin, bir tavan arasında açlıktan ölmesi söz konusu değildir. “Kısacası, görünen o ki, futbolda ideolojiye yer yok. Rasyonel-lik ölçülerinde doğru seçimler yapmalısınız. Zaten sahadaki sonuçlar, iyi olup olmadığınızı hemen belli edecektir.
Ne yani, kulüpler maçları kaybetmek pahasına siyahilere karşı ayırımcılık mı yapacaklar gerçekten? Hem nihayetinde Ron Noades bile siyahi yani oyuncularla çalıştı. Futbol hakkında da bir şeyler biliyordu: Crystal Palace‘ten ayrıldıktan sonra Brentford’u alarak kendini teknik direktörlüğe getirdi, takımı bir üst kümeye yükseltti ve 2.ligde yılın teknik direktörü seçildi. Aslında, siyahilerin sahadaki başarısı, fırsatları olduğuna dair bir kanıt olarak görülebilir.
Zaten bahsi geçen ayrımcılığın gerçekten var olduğunu kanıtlamak oldukça zordur. Yeterince iyi olmadığın için değil de sırf önyargılar yüzünden işe alınmadığını nasıl kanıtlayabilirsin ki? Liverpool ve Everton, 1980’lerde daha ziyade beyaz oyuncular transfer etmelerini, onların daha iyi olduğunu ileri sürerek savunabilir. Neyse ki, “o böyle dedi, diğeri şöyle dedi” tartışmasına gir-menin gereği yok. İngiliz futbolunda siyahi oyunculara karşı ayrımcılık uygulandığını kanıtlayacak verilerimiz var. Bu belirli tür ayrımcılık sona erdiğinde verileri gösterebiliriz. Ayrıca, İngiliz futbolunda bugün hüküm sürmekte olan yeni ayrımcılık biçimlerinin değişmesinin daha güç olduğunu da tahmin edebiliriz.
Britanya adalarına ayak basan ilk siyahi insan, muhtemelen Julius Caesar’ın işgalci ordusundaki bir askerdi (MO 55). “Yerli” İngilizler ise adaya ancak dört yüzyıl sonra, Roma İmparatorluğu’nun dağılma döneminde gelmişlerdi. Çok daha sonraları, Victoria döneminde, Britanya hükümdarı, dünyadaki siyahi nüfusun önemli bir kısmını yönetti. Daha iyi eğitimli ya da girişimci olan az bir kısmı, İngiltere yönetimindeki Hindistan’dan, Karayipler’den ya da Afrika’dan İngiltere’ye geldiler. 1865’te Gold Coast’ta (Şimdiki Gana) doğmuş olan Art-hur Wharton, dünyada profesyonel olarak futbol oynayan ilk siyahi oldu. Preston’ın kalesini korurken 100 yard koşusunda da 10 saniye ile dünya rekorunu belirlemişti.