Özlem dolu aşk… Adam doğa manzaralarını çok seviyordu. Resimlerini çizer, hatta doğa manzarası olan mekanlara gider ve fotoğraflarını çekerdi.
Yaptığı resimlerden, çektiği fotoğraflardan koleksiyon yapardı. Resimlerini yaptığı ve fotoğraflarını çektiği doğa manzaraları karşısında kendi halinde olup, mutlu, güzel, sade, duygusal ve anlamlı bir hayatı vardı erkeğin. Aşka da inanır, sevgiye de…
Bir gün adam o kızla üniversite yıllarında karşılaştı ve yıllarca aynı bölümü okudu. Kaderlerinin kesiştiği yolda çok sevdi onu ve hissetti tüm ruhunda…
Umutlar tükenince yine çarpar mı bu kalp? “İşte benim hayatım seninle kesiştiği ilk günden beri tekrardan çarpmaya başladı” dedi kıza.
Kız da ona gülümseyerek “gönlümün prensi” dedi. Adam kızın sözünü bitirmesini bekledikten sonra aşkı ifade eden kırmızı gülü uzatarak kıza verdi. Kız gülü aldı ve erkeğe kalbinin dışarıdan açılmaz kapılarını, içeriden ardına kadar açtı. Adam mektuplar yazdı kıza, aşkını sevdasını anlasın diye… Kız da mesafelerin uzaklığından ne yapacağını bilemeyip, çaresizce gelen mektupları okuyarak erkeğe geri cevap veriyordu.
İki aşkın hasreti ve özlemi daha da perçinleşti. Özlem, göz yaşları olarak kendisini dışarıda gerçekleştirdi.