Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Şerafettin Kılıç, “Saadet Partisi olarak biz en alt sınırı, yani asgari değil insanca yaşama ücretini talep ediyoruz” dedi.
Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Şerafettin Kılıç bir basın toplantısı gerçekleştirdi. Basın toplantısında konuşan Kılıç şu ifadelere yer verdi.
Milli Takım Tebriki
Kıymetli basın mensupları…
Ekranları başında bizi izleyen aziz kardeşlerim, hepinizi en kalbi duygularımla selamlıyorum.
Aziz milletimizin hafta başını tebrik ediyor, işlerinde kolaylıklar ve esenlikler diliyorum.
Düzenlemiş olduğumuz basın toplantısının hayırlara vesile olmasını temenni ediyor, ülkemizde ve dünyada her geçen gün artan sorunların çözümüne dair bir katkı olmasını da ayrıca niyaz ediyorum.
Bu vesileyle huzurlarınızda ortaya koydukları başarılı performans ile göğsümüzü kabartan Milli Takımımızı da ayrıca gündemimize almak istedim.
Türkiye Futbol Milli Takımımızı Cebelitarık’a karşı elde etmiş olduğu, 6-0’lık galibiyetten ötürü kutlarım, Salı günü Karadağ ile oynayacağı maçın şimdiden başarıyla sonuçlanmasını da canı gönülden arzuladığımı belirtiyorum.
Getir Kuryesi Gençlerin Durumuna Bir Örnek
Değerli arkadaşlar…
Bugün Türkiye’de gençlerimiz ne yazık ki ciddi bir karamsarlığın içerisine sürüklenmiş bulunuyor, halihazırda var olan ekonomik problemlerin üzerine 2 yıldır eklenen pandemi şartlarını da göz önüne aldığımızda gençlerin yaşadığı buhranlı sürecin ne derecede olduğunu anlamak mümkün.
Bakınız gençlerin şu an içinde bulunduğu durumu anlamak içi bir tek örneği sizlere hatırlatmak istiyorum. Getir firmasında kuryelik yapan bir kardeşimiz sokak röportajında hepimizi düşündürmesi gereken şu cümleleri sarf etti; “Günde 14 saat çalıştığını belirten kardeşimiz: Yaşamaya dair bir gayem yok. Hayata sadece çalışmak için mi geldim? Sosyalleşeyim desem para yok, para kazanayım desem sosyal hayat yok.” dedi.
Hepimizin ellerini başına alarak bu durumu düşünmek mecburiyeti var, eğer bugün gençlerimiz huzuru yurt dışında arıyorsa bu başta mevcut iktidar olmak üzere hepimizin sorumluluğudur.
Bakınız; Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre, 18-24 yaş grubundaki genç nüfus içinde kendini mutlu olarak görenlerin oranı 2019 yılında yüzde 56,7 iken bu oran 2020’de yüzde 47,2 oldu.
Bugün eminim bu rakam daha da düşmekte mutsuz gençlerimizin sayısı artmaktadır. Peki, neden? Arkadaşlar iş bulamayan, 25 yaşına gelip de hala babasının eline bakan bir genç nasıl mutlu olabilir?
O genç her gece ailesinin evinde başını yastığa koyduğunda neler hisseder gelin empati yapın ve siz de bunu bir düşünün.
Tabi biz bunlar deyince bazı arkadaşlar çıkıp diyorlar ki; “efendim Türkiye’de işsizlik yok, iş beğenmeme sorunu var gençler iş beğenmiyor” yahu siz coğrafya, edebiyat, fizik, kimya mezunu bir genci pizza kuryesi yapmak isterseniz elbette bu genç iş beğenmez.
İstihdam alanları açmayanların, plansız bir şekilde her yeri üniversiteler ile donatanların gençleri suçlama hakkı yok.
Asgari Değil İnsanca Yaşam Ücreti
Değerli arkadaşlar gündemimizi ne yazık ki ekonomide yaşanan sıkıntılar meşgul etmekte. Çünkü Türkiye’de gelen gün geçen günü aratmaktadır. Her gün zam her gün yeni bir darboğaz milletimizi yormaktadır.,
Bu ahval altında asgari ücretin ne olacağı konusu ise hepimizin merakla beklediği bir sorunun cevabı.
Burada bir hususa dikkatlerinizi çekmek istiyorum; Asgari kelimesinin TDK sözlüğüne göre anlamı, en az, en düşük, en aşağı, minimum, minimal, en alt anlamına gelir.
Lakin bu en alt sınır milletimizin yarasına merhem olmamaktadır. Açlık sınırı 3.093,20 TL, yoksulluk sınırı 10.075,58 TL olduğu bir ülkede en alt sınırı uzun zamandır iktidar adilane bir şekilde belirlememektedir.
Bu sebeple Saadet Partisi olarak biz en alt sınırı, yani asgari değil insanca yaşama ücretini talep ediyoruz. Milletimizin enflasyona kurban edilmediği, alım gücünü koruyacak aynı zamanda, devletin vergilerden yapacağı fedakarlıkla iş verene yük olmadığı bir ücret oranı belirlenmesini istiyoruz.
Milletimizin Kucaklaşmaya İhtiyacı Var
Muhterem arkadaşlar…
Ekonomik sıkıntılarımız ortada, lakin memleketimizin derdi bir değil bin burada bu bin dertten bir tanesine daha dikkat çekmek istiyorum.
Ekonomik bunalım, işsizlik, siyasi gerilimler milletimizin kutuplaşması ile sonuçlanmaktadır. Burada 2020 yılında yapılmış olan bir araştırmayı dile getirmekte fayda görüyorum. Bu araştırmaya göre;
- Araştırmaya katılan insanların yüzde 74,9’u çocuklarının başka bir partinin taraftarlarından biriyle evlenmesini istemiyor.
- Yüzde 72’si o partinin taraftarlarından biriyle iş yapmak istemiyor.
- Yüzde 66,6’sı çocuklarının o parti taraftarlarının çocuklarıyla arkadaşlık etmesini istemiyor.
- Yüzde 60,8’i ise kendini en uzak hissettiği partiye kendini en yakın hisseden biriyle komşu olmak istemiyor.
Bu sonuçlar içinde bulunduğumuz tehlikenin çanıdır adeta, milletimizin bin yıldır kardeşlik hukuku ile yaşadığı bu topraklarda ekilen nefret tohumlarının meyve verdiğinin göstergesidir.
Bu vahim tabloya karşı atılması gereken en önemli adım, siyaset dilinin değiştirilmesidir. Siyasi partilerin birbirini hasım değil rakip gördüğü bir anlayışı ihdas etmektir. Rakiplerin hainlikle, terörle itham edilmediği bir dil kuşanılmalıdır.
Bunun neticesinde de ister, helalleşme ister kucaklaşma isterseniz de başka bir şey deyin milletimizin kardeşliğinin tesis edilmesi gerekmektedir.