Peyami Beye bir mektup var… Sıyrıldınız mı korkularınızdan Peyami Efendi?
Artık kudretli maneviyatınız size yetmiyor öyle değil mi ? Geçtiğimiz seneye kadar; bizim mahalledeki camide oldukça huzur bulur, saatlerce namaz kılar ve vakitleri birleştirme cüreti göstererek tuhaf bir şekilde Müslüman cemaatin farkındalığını kazanırdınız. Haliniz ne de içtendi o vakit. Takdir edilişiniz, sükunet yaratırdı adınızı dile getiren kişilerin kurduğu cümlelerde… Fakat, artık buralara uğramıyorsunuz bile. Sahip olduğunuz paslanmış prangalarınızın tüm dualarınıza rağmen gizemli bir güç tarafından onartılıp parlamaması, fakir ceplerinizin bir türlü dikiş tutmaması ve sükunetli bir yaşamın, sizleri “efendi” olmaktan bir “beyefendi” olmaya dönüştürememesi ne kadar da şaşırtıcı bir durum oldu bunca secdeye varışların sonrasında…
Oysa ki; Allah, tüm dualarınızın karşılığını verecekti…
Bu semt sizi özlemiş gibi duruyor Peyami Efendi. Havaya ağır gelen sis baskısı bunu çok net anlatıyor. Bu buhran, semtimizin çocuklarını esir almış gibi adeta… Bu arada bizim çocuklar halen daha yırtık pantolonlarını geçiriyorlar bacaklarına. Açlıktan zayıflayanlar ise, kemer niyetine ip doluyor beline. Özlem duyarak buyurursanız yeniden mahallemize, bir ip de siz dolayabilirsiniz sefaletin beline…
Sevgili Peyami Bey,
“Peyami efendi” olmaktan “beyefendi” olmaya terfi ettiğiniz haberini büyük bir sevinçle aldım geçtiğimiz günlerde kuşlardan. Bu makam seyahatinizi sükunetle karşıladım. Artık, eski patronlarınız dükkanlarını sizin rızanız olmadan açmıyor ve şehvet tutkunuzun tazelenmesini beklemeden alemdeki tüm mezeleri kayıtsız şartsız önünüze ikram ediyorlarmış. Sabahlara kadar sizleri leylaya mecnun eden servet avcılarını en iyi dostunuz olarak görüyormuşsunuz… Bankada da epeyce bir miktar servetiniz saklı tutuluyormuş. Geçen günün bir öğle tatilinde Bankacı Nafiz Bey böyle bir söylemde bulundu, uzun eteğimin üzerinde bulunan solmuş çiçek desenlerine odaklanmış bir vaziyette…
Ben kuşların yalancısıyım Peyami Bey…
Bizim mahallenin çocuklarına da zengin olmanın hayalini bağışlamanızı isterdim sizlerden. İbadethanelerin kapısında saatlerce sizleri bekleyen topukları ezilmiş ayakkabılarınızı halen daha saklıyorum ayakkabı dolabımda. Parıl parıl parlayan ve dillere dolanan köselelerinizi henüz görmedim. Takım elbisenizin markasını tahmin dahi edemiyorum. Ancak, mahalle imamı Aziz Bey size çok yakıştığını söylüyor. Bir yandan da tasavvufa yatırım yaptığınızı belirtmeden geçemiyor hani…
Size dair kulaklarımın işittiği bu duyumlar, yukarıdaki paragraflarda birbirleriyle köşe bucak pazarlık ediyor adeta Peyami Bey. Rüyalarınızın gerçeğe dönüştüğü noktada sizlerle fakir edebiyatına vuslat olmak isterken, sizler bu sisli semtin hangi yönüne doğru seyahat edebildiniz böyle ?
Biliyor musunuz? Tüm seyyahların ezberini bozdunuz…
Boşanma tebliğinizi dün gece büyük bir hüzün eşliğinde avcumun içerisinde saklayarak uyudum. Yırtık pardesünüz ise bezden dolabınızda gül kokuları içerisinde benimle saklambaç oynuyor…
Ben saklanıyorum, o ise sobelemiyor…
Şimdi veda zamanı Peyami Bey… Geride kalan bir asrın diğer yarısında buluşmak üzere…
Hoşçakalın…