Altın Portakal Film Festivali’nde ulusal kategoride yarışan Birlikte Öleceğiz filminin ekibi izleyici ile buluştu
Bu yıl 58’incisi düzenlenen Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde ulusal kategoride yarışan Hakkı Kurtuluş ve Melik Saraçoğlu’nun yönetmenliğini yaptığı ‘Birlikte Öleceğiz’ filminin ekibi, söyleşide izleyiciyle buluştu. Yönetmen Hakkı Kurtuluş, yurt dışı festivallerde bu tür filmlerin yer almamasını, ‘Sükut suikastı’ olarak yorumladı.
Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde ulusal kategoride yarışan 10 filmden biri olan, senaryo ve yönetmenliğinde Hakkı Kurtuluş ve Melik Saraçoğlu’nun imzasının bulunduğu ‘Birlikte Öleceğiz’ filmi, dün gece, ‘Yıldızların Altında 1’ sahnesinde seyirciyle buluştu. Aynı zamanda yazarlık yapan ve filmleriyle ödüller kazanan Kurtuluş ve Saraçoğlu’nun filmine izleyiciler ilgi gösterdi. Film, Mazhar’ın ve İstanbul’un filmin kahramanlarından birine dönüştüğü aşk hikayesini anlatıyor.
Filmi 2014’te yazmaya başladıklarını söyleyen Hakkı Kurtuluş, “Klasik Yahudi kültüründe olgunluk yaşı 40 olarak dile getiriliyor. Bunu ilk duyduğumda uzun süre 40 yaş üzerine düşündüm. Bunun gerçekten doğru olduğunu söyleyebilirim. Bu filmi 2014 yılı sonunda yazmaya başladık. Dile kolay 7 yıl geçmiş. Temel mesele, birbirini çok seven, aralarında sevgiyle ilgili hiçbir derdi olmayan iki insan. Her kim olursa olsun, nasıl olur da bir arada kalmayı başaramaz? Filmin temel çıkış süreci bu” dedi.
Yurt dışı festivallerde bu tür filmlerin yer almamasıyla ilgili soruyu cevaplayan Kurtuluş, “Sükut suikastıdır bunun adı. Sadece bize değil bu ülkeden, İran’dan, Rusya’dan, Çin’den meslektaşlarımıza da yapılan bir sükut suikastıdır. Leş bir kültürel ırkçılık vardır. Neoliberalizmin geldiği noktada katmerlenerek artmıştır ve pandemide katmerlenerek artmıştır. Bu kültürel ırkçılık ‘A pis, zenci’ demekten daha rezildir. Ahlaklı gibi görülür, ahlakçılık taslar ama daha rezildir. Onun için seçkilere dikkatli bakmanın gerektiğini düşünüyorum. Yoğurdu hatta dondurmayı bile üfleyerek yemek gerektiğini düşünüyorum” diye konuştu.
Yönetmen ve senarist Melik Saraçoğlu ise filmin Kültür Bakanlığı destekli olduğunu söyleyerek, “Bu destek süreçleri epey sancılı olabiliyor. Çekimler epey uzun sürdü, çünkü İstanbul’un ön planda olduğu bir film. Neredeyse aşk üçgeni diyebileceğimiz bir film. Ece, Mazhar ve İstanbul arasında geçen bir film. Hal böyle olunca İstanbul’un önemli yapıları ve mekanları da filmde yer ediyor. O yerler için çaba, kavga, dövüş gibi uzun süreçler gerektirdi. Bazı yerlerin iznini almamız uzun sürdü. Bazı yerleri gizli gizli çekmek zorunda kaldığımız oldu” dedi.
ŞEHİRLİ HİKAYELER
Yurt dışı festivalleriyle ilgili de konuşan Saraçoğlu, filmin yurt dışında hak ettiklerini düşündükleri değeri görmediğini belirtti. Saraçoğlu, şunları söyledi:
“Bildiğimiz büyük festivallerden artık şöyle yorumlar geliyor. ‘Biz artık sizin yaptığınız taşra filmlerinden sıkıldık, hep aynı filmleri yapıyorsunuz, bize artık şehirli hikaye getirin’ gibi tepkiler geliyor. Genel olarak şehirli hikayeler geldiğinde de ‘Siz niye böyle filmler yapıyorsunuz, niye bizim sularımıza giriyorsunuz, siz bildiğiniz çocuk bahçenizde oynasanıza’ gibi bir bakış açısı oluyor. Bu tür filmler genelde geri dönüyor. Bu film de yurt dışında hak ettiğini düşündüğümüz değeri görmedi. Benzer filmler de görmüyor. Batıdaki festivaller, taşra filmi istemeye devam ediyor. Onlar öyle istiyor diye öyle film yapmayı tercih etmedik.”
Filmin oyuncularından Su Kutlu, “Ece, bu dünyadan olmayan bir karakter. Beni ilk baştaki süreçte biraz zorladı. Fakat hocalarım en baştan itibaren bana çok destek oldular. Kayda girmeden önce aylarca çalıştık. Benim için çok enteresan bir deneyimdi ve çok keyifliydi. Hayatımda ilk defa 2 parantez içerisine sığdırılamayacak kadar geniş yelpazeye sahip bir kadını oynayabildim. Bu çok büyük bir şans. İnanılmaz bir deneyimdi” diye konuştu.