Yapılan araştırmalar gösteriyor ki özellikle Türkçeyi öğrenme oranı yüksek bölgelerde sosyal uyum diğer bölgelere nazaran yüksektir.
Yazımın başında belirtmeliyim ki içerik bakımından özellikle Suriyeli göçmenlerin Türkiye’de kalıp, kalmamasına yönelik herhangi fikir beyan etmeden tamamen apolitik şekilde ve yine herhangi göçmen sınıfını ayırt etmeden ülke sınırları içerisindeki bazı entegrasyon sağlayıcı konulara değinmek ve bu konuların öneminden bahsetmek istedim.
Bildiğimiz gibi ülkemiz sınırları içerisinde resmi sayılara göre 4 milyona yakın göçmen ve mülteci bulunuyor. Bu kişilerin yaklaşık %70’ini kadınlar ve çocuklar oluşturmakta. Doğum oranlarının fazlalığıyla birlikte gelecek yıllarda toplam göçmen nüfusu ile ilgili farklı tahminler bulunmakta. Diğer yandan geri dönüp dönmeyecekleri de oldukça fazla konuşulan konular arasında. Bunlardan izole olarak kalmaları veyahut bir kısmının gitmesi durumunda Türkiye Cumhuriyet Devleti sınırları içerisinde yerli nüfusla birlikte sosyal uyumları gerçekleşmiş şekilde yaşamaları için bazı standartları sağlamaları gerektiği sosyolojik bir gerçeklik olarak ortada bulunmakta. Bu koşullar entegrasyon politikaları içerisinde değerlendirilebilir ancak ben daha özele inerek kilit noktaların neden önemli olduğuna değinmek istiyorum.
AYNI DİLİ KONUŞMAK
İlk olarak “dil” konusuna değinmekte yarar görüyorum. Yaşadığımız çevrede iletişim konusunda yaşadığımız sıkıntılar hayatımızı negatif yönde etkilemekle kalmayıp aynı zamanda yanlış anlaşılmamıza da sebep olan bir kavram.
Devletler arasındaki iletişimsizlik ve diplomasi eksikliği dahi yanlış anlaşılmalara zemin hazırlayarak güvenlik ikilemi meydana çıkartırken kişiler arasında bu durumun meydana gelmesi gayet doğal karşılanabilecek bir durumdur. Hele ki yabancı ana dile sahip iki insan arasında bu anlaşmazlıkların meydana gelmesi gayet olağandır. Yapılan araştırmalar gösteriyor ki özellikle Türkçeyi öğrenme oranı yüksek bölgelerde sosyal uyum diğer bölgelere nazaran yüksektir.
Bunun sebebini aynı dili konuşarak anlaşabilen insanların bir arada daha kolay yaşayabilmesi olarak açıklayabiliriz ve kişilerin dertlerini birbirlerine anlatabilmesi dahası yanlış anlaşılmalara mahal vermeden kendilerini savunabilmeleri oldukça önemlidir. Değinilmesi gereken bir diğer husus zaman zaman gündeme gelen farklı okullarda kendi anadillerinde eğitim almaları konusu. Bu entegrasyon çalışmalarına tamamen zıt olup uyumu zedeleyici bir etkendir.
Dil öğrenimi en kolay çocuklarda sağlandığı varsayılırsa aslında tehlikeli de görünmektedir. Bu bağlamda, zorunlu olmasa da dil öğrenimi konusunda sebepleriyle birlikte anlatılarak göçmenlerin Türkçe öğreniminin kolaylaştırılması ve teşvik edilmesi oldukça değerlidir.
Bir başka önemli husus ise gettolaşmayla birlikte “gruplaşma” yaklaşımının önüne geçilmesidir. Bu durum dil öğrenmekle de bağlantılı olup grup halinde yaşayan bireylerin dil öğrenimini de etkilemektedir. Bu bağlamda bireyler dil öğrenmeye gerek duymayarak “kendi kendimize yeteriz” psikolojisine girmekte ve bu da öğrenme süreçlerini oldukça olumsuz etkilemektedir. Dolayısıyla yaşamlarında karşılarına çıkan gelişmelere bağlı olarak gruptan ayrılan bireyler yeni yerleşim bölgelerinde zorluk çekmektedir. Diğer yandan bu gruplaşma durumu kendilerini korumaya alma konusunda göçmenler açısından olumlu bir davranış olarak görülse de amaç entegrasyonun sağlanmasıysa önüne geçilmesi gereken önemli konular arasındadır.
Göçmen kişilerin iş hayatlarında yaşama ihtimalleri oldukça yüksek olan “emek sömürüsü” ise ülkeye aidiyet hissetmeleri konusunda olumsuz tavır takınmalarının bir sebebini oluşturmaktadır. Bilindiği üzere kaçak çalıştırılma durumlarında hem ülke hem de kişiler zarar görmektedir. Bu durumun kişiler açısından sonucu sosyal güvencelerinden vazgeçmiş halde ve aynı işi yapan diğer yerli kişilere göre düşük ücrete maruz kalmalarıdır. Dolayısıyla hem iş verene hem de çalışma arkadaşlarına karşı düşmanlık ve kıskançlık beslemeleri doğal bir durumdur ve yine entegrasyonlarının sağlanmasını olanaksız kılacaktır.
Son olarak “medya” (sosyal medya dahil edilebilir)özellikle yerli nüfus üzerinde oldukça etkilidir. Yanlış bilgi günümüzde hızla yayılmakta ve zaman zaman önü alınamaz sonuçlar doğurmaktadır. Göçmenlerle alakalı verilen haberlerin titizlikle incelenmesi gerekmektedir. Manipülasyon ve provokasyona açık bir konu olmasından dolayı bazı mecralar bu durumu lehlerine kullanarak halkı kin ve nefrete sevk edici aksiyonlarda bulunabiliyorlar. Kişisel görüşümüz ne olursa olsun sağ duyu bu tarz durumlarda oldukça önemli. Hemen hemen herkesin ülkemizde aşina durumda olduğu göçmen meselesi sonucu ne olursa olsun hiçbir konu gibi şiddet ile çözülebilecek bir husus değildir.
Sözlerimi Immanuel Kant’ın ünlü “Ebedi Barış” eserinde değindiği gibi “yabancının kabulü reddedilebilir; ancak barış içinde yaşadığı sürece ona düşmanca davranılamaz” sözleriyle bitirmek istiyorum. Tüm insanlığa barış içerisinde, özgürce yaşama şansı dilerim.