Evde durmaktan sıkıldık bütün ülkece. Yaz aylarının sıcak havasıyla tanıştığımızda haklı olarak herkesin kafasından yazların vazgeçilmezi tatil planı fikri geçmiştir.
Bazılarımızda sadece fikir olarak kalsa da bazılarımız icraata geçti bile. Ama nedense tatili denizden ve havuzdan ibaret sanmaktan bir türlü vazgeçemedik. Sanırım bu sadece bizim değil genel olarak dünyada var olan algılardan biri.
Tatil için gidilecek yerler (tabi maddi durumu yeterse) 5 yıldızlı, her imkânı içinde barındıran, 7/24 lüks bir otelin içinde zaman öldürülebileceğin mekanlar bütünü oluşturuyor. Ve bu yüzden çoğu lüks oteller yerleşim yerinden çok uzakta, etrafında pek bir şey barındırmayan mekanlar olarak kuruluyor. 8-9 saat uyuyup 1-2 saat yemek yiyip geri kalan zamanı dört duvarla çevrili mekanlarda zaman geçirmek sizce de cidden tatil mi? Aslında aynı şeyleri kendi şehirlerimizde de yapabiliriz. En azından lüks otellere verilen para cebimizde kalır.
Tatil; çalışmaya ara vermek, çalışmayı durdurmak, izine başlamak; kesmek, son vermek anlamlarına gelen bir kavramdır. Yani günümüzü havuzda ve plajlarda geçirmek demek değildir. Bence tatil dediğin; daha önce bulunmadığın şehirlerin dokularını gezip göreceğin, tarihleri hakkında bilgi öğrenebileceğin ve kültürüne bakış açısı katabileceğin sana verilen zaman dilimidir. Bizim ülkede o bile zor dediğinizi duyan gibiyim ama elimizden gelen bir şey olmadığı için olanla yetinmekten başka alternatifimiz kalmıyor maalesef. İlla maddi olarak çok iyi konumda olmamız gerekmez. Lüks bir otel yerine gecenizi geçirebileceğiniz bir yer, abartılı öğünler yerine sağlığınızı koruyabileceğiniz öğünler seçersek ya da tatil için yaptığımız birikimleri savurmadan plan yaparsak hayata karşı vizyonumuzu artırabiliriz.
Sosyal medya sayfanız yerine geçmişinizi; eğlenceli, unutulmaz hatıralarla doldurabilirsiniz. Ve geleceğiniz için de görüş açınızı daha geniş perspektifle aydınlatabilirsiniz.