İnsanlık; zor bir Sanattır aslında. Fakat İnsanlık Sanatı, Resim, Müzik Sanatları gibi değildir, envai çeşit materyalleri olan! Yalan Makinesi! İnsanlık Dengesi!…
Tek materyali vardır, böyle zor bir Sanatın, İnsan Olabilmek! Bir Hikaye ki Bin Hisse Menşeî!…
Bir Kati Kanun! Yalan Söylenmeyecek!…
Bir zamanlar, anlı şanlı bir Hükümdar var imiş. Bu Hükümdara Veziri bir haber vermiş. Demiş ki; “Hükümdarım! Falanca şehirde bir salgın yayılmış ki Yalan diye, hekimler dâhi çare bulamamış. Bu vahim durumu Size arz eyliyor olmaktan son derece üzüntü içerisindeyim.” Bu vahim Hâdiseyi duyan Hükümdar, Vezirini gönderdikten sonra uzun uzun düşünmüş. Bu vahim Hadise yok olacak! Bu şart! Fakat peki nasıl? En son bir fikir gelmiş, “Bundan Sonra Yalan, Kat-i Surette Söylenmeyecek!” Diye Ferman yayınlamak! Hükümdar tez Vezirini çağırmış ve Fermanı yazdırtmış. Tellal tutup Fermanı da bütün ahaliye duyurtmuş. Ama nafile! Ahali bu Fermanı kaile almamış. Bunu duyan Hükümdar tabir-i câiz ise küplere binmiş! Kafasını duvarlara vurmuş! Çünkü Hükümdar, Yalan hastalığının Veba salgını kadar etkili olduğunu çok iyi biliyormuş…
Bilgin Tavsiyesi!…
Bir gün Sarayın kapısını bir bilgin zât çalmış. Hükümdarın huzuruna varmış. Ve Yalan salgınının şifasının menşeinin kendisinde olduğunu söylemiş. Hükümdar “Nedir peki?” Demiş. Bilgin zât başlamış anlatmaya. “Yakut, Zümrüt gibi çok değerli taşlar ile bezenmiş, ağaç bir düzenek yapacağız. Bu düzeneği İnsanlara bağlayacağız. İnsanlar her yalan söylediği zaman bu düzenekten bir değerli taş dökülecek ve bu süreç, düzenekteki Yakut, Zümrüt gibi çok değerli taşlar tamamen dökülene kadar devam edecek.” Hükümdar bu fikri çok beğenmiş ve derhâl gerekli çalışmaların yapılması için emir vermiş. Şehir meydanında Hükümdarın ve Devlet Büyüklerinin katılması ile düzenek kurulmuş. Ahali meydana çağırılmış.
İlk önce ahaliye Yakut, Zümrüt gibi çok değerli taşlar ile bezeli düzenek tek tek inceletilmiş. Herkes düzeneği çok büyük bir hayranlık ile incelemiş. Sonra ahaliye tek tek düzenek bağlanmış. Her yalan söylendiğinde Yakut, Zümrüt gibi çok değerli taşların her biri dökülüyormuş. İnsanların, düzeneğin Yakut, Zümrüt gibi çok değerli taşlar ile bezeli hâline olan deruni hayranlık ile dolu bakış açıları çok değerli taşlar döküldükçe olumsuza dönüşmüş. Çünkü çok değerli taşlar döküldükçe düzeneğin odun hâli ortaya çıkmış. Odunun o göz zevkinden uzak hâli ile Yakut, Zümrüt gibi çok değerli taşların göz kamaştırıcı parıltıları ile aralarında âdeta dağlar misali farklar varmış…
İbret!…
Bu deneyden sonra gözlemlenmiş ki ahali çok büyük bir ibret almış ve bir daha asla yalan söylememiş. Yalan; İnsanlığı bir ağaç gibi tasavvur edersek şayet, Yalan da o ağaçta vurulmuş balta misalidir. Halbuki İnsanlık, hakikatten de Yakut, Zümrüt misali gibi âdeta göz kamaştıran parıltıya sahiptir. Fakat Yalan söylendiği zaman bu âdeta göz kamaştıran parıltıyı tabir-i câiz ise köreltir ve o âdeta göz kamaştıran parıltının yerini odun misali kap karaltı bir hâl alır…