Ülkeler, vahşi kapitalizm içerisinde bildik reçeteler ile kalkınma yarışındalar ve özellikle de dış ticaret finans ve maliye alanında büyük bir rekabet bulunmakta.
Kalkınma iktisadını sevdiğim için genel olarak formülleri bilirim. Her ülke ve coğrafya için de farklı farklı metodlar bulunmaktadır. Bu yazı dizisinde de ülkemize özel çözümlerden bahsedeceğim.
Öncelikle, her türlü harcamanın ciddi bir mali disiplini ile yapılması için titiz bir plan yapılmalı ve bu plan aşama aşama uygulanmalıdır. Böylece hiç kemer sıkmaksızın ülkemizin yaptığı harcamalar disiplin altına alınabilir. Vergi adaletinin sağlanmasına büyük özen gösterilmelidir. Özellikle ücretlilere ve emeklilere uygulanan vergi oranları düşürülmelidir.
Bütçeye mali kural getirilmelidir. Kurallı maliye politikası, ekonomide mali disiplin açısından en önemli önceliğimiz olmalıdır. Böylece, bütçe açığı, kamu borç stoku ve kamu harcamaları netleştirilir ve bütçeye şeffaflık getirilir. Kayıt dışı ekonomi sistemli ve zamana yayılmış olarak kayıt altına alınmalıdır. Finansal istikrarın sağlanması amacıyla, para, maliye ve makro ihtiyati politikaların birbiriyle uyumlu bir biçimde uygulanması ve öngörülebilir olması çok önemlidir.
Bankacılık sistemi, borsa gibi stratejik önemi olan finans kurumlarımızın etkin ve nitelikli bir biçimde denetlenmesine özel bir önem verilmelidir. Strateji ve politika belirleyen Bakanlıklar ile düzenleyici ve denetleyici kurumların görev, sorumluluk ve yetkileri belirsizliğe yer vermeyecek şekilde net bir biçimde tanımlanmalıdır.
Merkez Bankası’nın ve düzenleyici ile denetleyici kurumların bağımsızlığını ve kurumsal kapasitelerini güçlendirecek, bu kurumların ilgili mevzuat ile kendilerine verilen görev ve sorumluluklar çerçevesinde bağımsız karar alabilmeleri sağlayacak yeni düzenlemeler yapılmalıdır. Türkiye İstatistik Kurumu’na güçlü bir bağımsızlık kazandırarak kurumun ve yayınladığı istatistiklerin güvenilirliği artırılmalıdır.
Kamu mali yönetiminde bütünlüğü bozan Türkiye Varlık Fonu gibi bütçe dışı ve denetimden muaf yapılara ve uygulamalara son verilmelidir. Sayıştay‘ın işlevlerini etkin bir biçimde yerine getirmesini sağlanmalı ve denetim kapsamı tüm kamu kurum ve kuruluşlarını içerecek şekilde genişletilmelidir.
Altın asla yatırım aracı değildir. Reel sektörüne destek veren ülkelerde böyle bir anlayış olmaz. Sadece banka sistemi içinde fon olarak durur. Türkiye olarak, dünya altın tüketiminde 3. sıradayız. Darphane tasarruf amaçlı cumhuriyet altını basmamalı. Birde altın karşılığı verilen faiz ödemeleri, döviz karşılığı faiz geliridir aslında. Çünkü altın dövizin oppositi olan bir yatırım aracıdır. Esnek kur olan bir ülkede ise bu kural çok saçma olur. Döviz artacak da altının değeri azalacakta, iyi de kuru zaten dış etkenler (kriz, fed kararı v.b) ve piyasa belirler. Dolayısı ile dünyada altın talebi artmadan veya doların değeri düşmeden altın artmaz. Kısaca vatandaşın bu altın saklama merakına bir son verilmelidir. Vatandaş, bankaların altın fonlarına yönlendirilmelidir.
Piyasa disiplini hızla tesis edilmeli ve bunun türevi olan mali disiplinde sağlanmalıdır. Bunları yaparken de, özelleştirmeler tamamlanmalı, ancak yabancıya satış yerine ağırlıklı olarak yerli sermaye tercih edilmelidir. Kalkınmanın finansmanı, cari açık yerine artık iç kaynaklarla sağlanmalı ve tasarruf hacminin artırılması amacıyla mali piyasalar geliştirilmeli ve finansman disiplini sağlanmalıdır.
Mali disiplin, büyüyen bir piyasa ekonomisi içerisinde piyasa disiplinin bir türevi olarak ele alınmalı ve sürdürülmelidir. Bütçe disiplinini esas olarak vergi oranlarını yükselterek değil tahsilat oranını arttırarak, kayıt dışılığı azaltarak ve harcamaları kontrol altına alarak tesis etmeliyiz. Kamu vicdanında büyük yaralar açan kamuda lüks, gösteriş, israf ve savurganlığa son vermeli, bina ve araç kiralamalarına, temsil ve tören harcamalarına sınırlama getirmeli, bunların tekrarını engelleyecek mekanizmaları geliştirecek ve bu konularda kamuoyu denetimini teşvik edecek düzenlemeler hayata geçirilmelidir. Kamu kaynaklarının, bütçe dışı fonlar, özel bütçeler ve bütçe dışındaki kurum ve kuruluşlar aracılığıyla ya da bütçe içinde olsa bile temel harcama mevzuatı dışında şeffaf olmayan bir biçimde özel kurallarla yönetilmesi uygulamasına son verilmelidir.
Maliye politikamıza ilişkin kararları sürdürülebilirlik analizleri çerçevesinde alan, kamu bilançosunun risklere karşı dayanaklığını artırmalıyız. Böylece kamunun mali durumuna sadece bugün için değil, gelecek nesiller açısından da bakabiliriz. Olası riskler ve şoklara karşı kamu mali duruşunun ve ekonomimizin sağlam ve dayanıklı olması vazgeçilmez önceliğimiz olmalıdır. Kamu borç stoku, sosyal güvenlik dengesi, sağlık ve emeklilik taahhütleri ile devlet garanti ve taahhütleri gibi gelecek nesilleri ilgilendiren kararları bu çerçevede almalı ve gelecek nesillere sürdürülemez yükümlülükler bırakmamalıyız.
Son olarak, bütçe hazırlama, onaylama ve uygulama süreçlerine halkımızın iştirakini sağlamalıyız. Son yıllarda zayıflama eğiliminde olan ‘Bütçe Hakkı’na katılım sürecinin yeniden güçlendirilmesini ve bütçeleme sürecine başta sivil toplum örgütleri olmak üzere toplumun ilgili tüm kesimlerinin aktif katılımını sağlamalıyız. Bütçe hedeflerini, bağımsız paydaşlarla istişare halinde belirlenecek makroekonomik tahminler çerçevesinde orta vadeli plan ve programlar olarak belirlemeliyiz. Ayrıca, tüm kamu sektörünün Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun mali saydamlık, hesap verebilirlik, iç kontrol ve denetim gibi alanlarına ilişkin hükümlerine tabi olmasını sağlayacak yeni düzenlemeleri hayata geçirmeliyiz.