Herhangi bir şeyin üzerine iz bırakmaya istinaden yazıya duyduğumuz bir güven vardır. Manevi değerlerimizden maddi değerlerimize kadar, günlük hayatımızda farkında bile olmadan bu izlere ne kadar çok başvuruyoruz öyle değil mi?
Peki hiç düşündünüz mü, içinde bir döngüde yer aldığımız zamana iz bırakmak nedir?
Kimine göre dua etmektir, kimine göre evrenin frekanslarına dahil olmaktır iz bırakmak.
Kimine göre de zaman; kaderin ta kendisi ve bıraktığımız izler de “kaza” dır.
Neyi savunursak savunalım, hepimiz bir şekilde, bu döngüye bir takım izler bırakıyoruz.
Başlıkta “not” olarak belirtmemin nedeni ise bazılarımız farkında olarak bıraktığı izlerle bu dünyanın içinde.
Şimdi aklımıza sanatla uğraşanların eserleri, bilim insanlarının icatları falan gelebilir. Onlar nesnel şeyler. Ben bugün soyut olan notlardan bahsetmek istiyorum.
İnanmak gibi…
Zaman zaman içine düştüğüm, sizlerin de bunu yaşadığını bildiğim durumlarda başvurduğum şey; inanarak yola devam etmek.
Bir efsane vardır. Zamanın birinde kambur bir prens yaşarmış. Görüntüsünden o kadar mustaripmiş ki, insanlardan kaçar olmuş. Bir gün, çağırttığı ünlü bir heykeltıraşa kendisinin heykelini yapmasını ama kamburu olmamasını istemiş. Heykeltıraş o kadar güzel bir heykel yapmış ki, prens gözlerine inanamamış. Onu sarayda tenha bir yere koydurup, her gün izlemeye ve kendisini o şekilde düşlemeye başlamış. Ruhunda oluşan güzellik zaman içinde vücuduna da yansıyıp, her geçen gün kamburunun azaldığını fark etmiş. Adı üzerinde bu bir efsane! Bizim yapmamız gereken şey mesajı almak.
Bana göre her gün kendi heykelini ziyaret etmesi zamana bıraktığı bir nottu ve o nota şunu yazmıştı.
“Nasıl olursam olayım, ne yaparsam yapayım içimde yaşattığım mükemmel bir varlık benimle…”
Bugün şikayet ettiğin bir şeyi yaşıyorsan, geriye dönüp farkında olmadan zamana bıraktığın notları bir gözden geçir.
Ve artık fark et!
Huzur içinde olmadığın hiçbir zaman dilimini yaşamış sayma…
Karşılaşılan durumlar üzerinde hakimiyet sahibi olmaya çalış…
“Benim durumumda olmadığın için beni anlayamazsın! Ben artık böyle yaşamaya mahkumum” diyen bir tanıdığım vardı. Evet doğru söylüyordu. O artık öyle yaşamaya mahkumdu. Çünkü kendi engelini böyle hissederek kendisi yaratıyordu.
Ben kişisel gelişimci değilim. Akıl vermek ne haddime! Ancak düşünüp, duygusal zeka ve mantığın birleştiği yerde bir şeyler keşfetmeyi, onları hayata geçirmeyi, en çok da huzuru seviyorum. Kendi kendimize yaratamadığımız huzuru inanın kimse bize altın tepside sunmayacak .
Dua et! O kadar çok et ki yalnız olmadığına inan. İçindeki varlığın sahibine güven. O senin zamana bıraktığın tüm notları kaydetti!
Şimdi ben de buraya bir not bırakmak istiyorum. Zamanda süzülsün ve sonra gelsin, güzel insanlarla birlikte beni de bulsun :)
“Umudumu koruyacağım, daha görecek çok güzel günlerimiz var”
Sevgiyle kalın efendim.