Zaman zaman o uçsuz bucaksız derinliklerde anlamını yitirmiş cümleler vardır. Yer yer çıkarlar raflarından oracıkta beliriverir aynadan yansıyan kendi yüzümüz gibi..
Susturur önce yutkunmak zorlaşır bir an öyle gerçeği hissedersin sabredişlerin de, neden böyle diye çok sorarsın kendine nereden başlamalı, hangi yöne adım atmalı, kimi yoldaş etmeli yanıma diye; zaman zaman susar insan demiştim ya işte o misal dalar gider gözler sonu gözükmeyen o engin denizlere, ya bir an ya bir anı yada keşkelerle dolu o derya deniz sonsuzluğun da kaybolup gider iki çift göz günün sonunda.
Konuşulsa kaç kişi içten duyacak yada kaç kişi kendi yönünden değil de karşı tarafın yönünden bakacak yaşananlara, kim kimi yargılamadan yanında durabilecek? Konuşsa kalp, sussa gönül razı değil derler ya o misal, yörüngesini kaybeden bir yelkovan gibi bozulan saatin hep aynı dakikayı ve hep aynı yöne doğru gitmesi gibi.
Anlamaya çalıştıkça bazı olanları daha çok çıkmaza girmek gibi, aslında o çıkmaz yeni bir başlangıçlara gebe olduğunu fark edildiğinde sebebi ne olursa olsun beklemek gibi; aslında her şey yeniden güneşin doğması gibi. Bizler neyi anlamamız gerekiyorsa ona kulak tıkıyoruz, neyi duymamız gerekirse ona sağır gerçeği görmek isterken ona kör oluyoruz.
Aslında en çok inanmaktan korkuyoruz, her inanış bir hayal kırıklığı sanıyoruz belki de, ya bu sefer de olmazsa diyerek hep kendimize yön veriyoruz, bu girdabın içinde kaybolup gidiyoruz. İnanmaktan korkmayın! Gerçeklerin üzerine inadına gidin! Göreceksiniz ruhunuzda kalbinizde sizinle iyileşecek, kendinize geleceksiniz. Tıpkı; peri masalların da her yaşanan mutlu son gibi.