Son günlerde çok sayıda sabıka kaydı bulunan kişilerin dışarıda olduğu algısına sebebiyet verdiği gerekçesiyle infaz yasasında köklü değişiklikler yapılması gündeme geldi.
İnfaz yasasında gerçekleşmesi beklenen yenilikleri Avukat Nuriye Balta değerlendirdi.
Yeni infaz yasasını genel hatlarıyla özetleyebilir misiniz?
Yargı paketi ile ciddi değişiklikler yapılması beklenen yasada değişiklikler şu yönde olacak. Özellikle 2 yılın altındaki suçlar bakamından bu suçların yatarının olmaması kamuoyunda rahatsızlığa neden oluyor. 2 yılın altında ceza alanlar da cezaevine girecek. Seri suç işleyenlerin tutuklanmasını kolaylaştırmaya dönük değişiklikler olacak. Kadın cinayetleri ve çocuklara yönelik istismar suçlarını önlemeye dönük infaz sisteminde değişiklik yapılacak. Adalet Bakanlığı bünyesinde yeni bir birim kurulacak. Bu birim, kadın ve çocuklara yönelik veya toplumsal infial uyandıran cinayet, istismar suçlarıyla ilgili iddianameleri, yargılama aşamasını, emniyet kayıtlarını toplayarak, inceleme yaptıktan sonra mahkemelerin ilgisine sunacak.
Suç kaydı olan birinin diğer davalarının bitip sabıka kaydına işlenmesi beklenmeden, tutuklu yargılanmasının yolu açılacak. Seri suç işleyenlerin tutuklanması kolaylaştırılacak. Belli suçların bir bölümünün cezaevinde infazı sağlanacak. Örneğin, 3 yıl ceza almış bir kişinin aldığı cezanın yüzde 10’unu, yani 3,5 ayını cezaevinde kalmadan serbest bırakılmayacak.
Yine kısaca şunları da eklemek istiyorum. Toplumda suçların caydırıcı olmadığını sıklıkla temel sorun olarak dile getiriyoruz ancak sosyolojik açıdan da bu konular değerlendirilmelidir kanaatindeyim. Suçların neredeyse hiç cezasının çektirilmemesi bir tarafa işlenen suçun niteliğine göre salıverildiklerinde bu mahkumların topluma kazandırılması için çalışmalar yapılması gerekmektedir. Cezadan caydırıcılık sadece bu meselelerin çözümü için bir seçenek. Toplumun algısından öte, toplumun yararına olan uygulanmalıdır. Peki nasıl bu hale geldik? Bu kadar suçlu nasıl hala dışarıda? Suç kaydı olmasına rağmen nasıl ellerini kollarını sallayarak toplumun içerisindeler? Bu sorunun cevabı biraz daha önceki düzenlemelere dayanıyor.
15 Temmuz 2023’te Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren ve 31 Temmuz 2023 tarihinden itibaren uygulanan infaz düzenlemesinden önce COVID-19 salgını sebebiyle Resmi Gazete’de yayımlanarak 14 Nisan 2020 tarihinde yürürlüğe girerek 5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’a (İnfaz Kanunu) 7242 sayılı Kanun ile eklenen geçici 9. madde ile açık ceza infaz kurumlarında bulunan veya açık ceza infaz kurumlarına ayrılmaya hak kazanan mahpuslar ile denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle cezalarının infazına karar verilen yükümlülerin 2 ay süreyle izne ayrılmasına dayanak oluşturan bir düzenleme yapılmış ve siyasi mahpuslar ile belli suç tiplerinden mahkûm olan mahpuslar kapsam dışı bırakıldığı örtük ve özel bir af olarak adlandırabileceğimiz bir düzenleme yapılmıştır. 14 Nisan 2020’den bu yana COVID-19 izninde olan mahpusların izin süreleri her 2 ayda bir uzatılmıştır.
15 Temmuz 2023 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren infaz değişiklikleri ise deprem ile ilintilenmektedir. Bu düzenlemeye göre İnfaz kanununa İnfaz Kanununa 7456 sayılı torba yasa ile eklenen geçici 10. Madde ile bazı mahpus gruplarını kapsam dışı bırakmıştır. Bu düzenleme ile Covid-19 salgın hastalığı nedeniyle izinde bulunan hükümlüler izin bitimini takip eden 7 gün içinde infaz işlemlerinin devam ettiği kurumlara dönmeleri gerektiği belirtilse de devamında bu düzenleme kendi içinde erimiştir.
COVID-19 salgın hastalığı nedeniyle 31/7/2023 tarihi itibarıyla izinde bulunan mahpusların beş yıl daha erken denetimli serbestliğe ayrılmasına imkân sağlanmaktadır. Buna göre ilgili mevzuat uyarınca mahpusların halihazırda sahip oldukları denetimli serbestlik sürelerine beş yıl ilave edilerek, bu mahpusların hapishaneden daha erken çıkmaları ve kalan hapis cezalarını denetimli serbestlik tedbiri altında infaz etmeleri sağlanmaktadır. Ancak elbette yeniden suç işlememe sorumlulukları aynen devam etmektedir.
Yasanın bir nevi af yasası olduğunu söyleyenler var. Hükümet ise bunun bir tür “mahkumlara izin verilmesi” olduğunu söylüyor. Bu düzenleme af ya da kısmi af olarak nitelendirilebilir mi?
Ceza infaz hukukunda mahkumlara izin verilmesi ile af birbirinden farklı hukuki kurumlar. Her suç için aynı şekilde izin verilmiyor. Af olması halinde cezaevinde bulunan tüm insanların salıverilmesi gerekir. TBMM’de oy çoğunluğu sağlandığı takdirde ancak aftan söz edilebilir. Ancak sonuçları itibariyle bu kişiler adeta affedilmektedir. Toplum tarafından son yapılan değişiklikler, af yasası olarak değerlendiriliyordu. Suçların caydırıcılığı kalmadığı konusunda hemfikiriz sanırım. Şimdi yeni düzenlemelerde özellikle korunmaya muhtaç statüdeki vatandaşlarımıza karşı işlenen suçlar yönünden uygulamada değişiklik olması için çalışmalar yapıldığını biliyoruz.
Mahkumlara verilen izinlerin neticesinde, kaçak durumda olan, zamanında teslim olmayan, izin sürecinde yeniden suç işleyen örnekler fazlaca mevcut. Maalesef bunu izin olarak tanımlamak oldukça zor. Tabi, diğer taraftan bazı değişiklikler insan hakları boyutunda değerlendirilebilir. Örneğin; Terör suçları, örgütlü suçlar, cinsel suçlar hariç olmak üzere kadın, çocuk veya 65 yaşını bitirmişlerin mahkûm oldukları toplam 1 yıl ve daha az hapis cezasının infazında ev hapsi uygulanabilecektir. Terör suçları, örgütlü suçlar, cinsel suçlar hariç olmak üzere 70 yaşını bitirmişlerin mahkûm oldukları toplam 2 yıl ve daha az hapis cezasının infazında ev hapsi uygulanabilecektir.
Hapishanelerin temel sorunlarından olan kapasite fazlalığına geçici bir çözüm niteliği taşıyan bu düzenlemenin, salgının yarattığı riskler tüm mahpuslar için geçerliyken tüm mahpusları kapsamaması ve özellikle siyasi mahpusları tümden dışarıda bırakması Anayasanın eşitlik ilkesini ve ayrımcılık yasağını ihlal ettiği gerekçesiyle, insan hakları örgütleri tarafından eleştirilmektedir.
Muhalefet bu yasaya anayasanın eşitlik ilkesini ihlal ettiği gerekçesiyle karşı çıkıyor. Siz bir avukat olarak hukuki değerlendirme yaptığınızda bu düzenlemede eşitlik ilkesi veya diğer anayasal ilkelere uygunluk bakımından bir sakınca görüyor musunuz?
Maalesef, açıkça ve doğrudan yapılan bir ayrımcılık ile karşı karşıyayız. Bir grup suçu kapsam dışında bırakıp hırsızlık, yağma, yaralama, rüşvet, zimmet, dolandırıcılık gibi suçları affetmek, toplumda hem adaletsizlik hem de ayrımcılık algısı yaratır.
Diğer taraftan, bu gibi kanunlar Türk Ceza Kanunu’nun 2. Kitap 4. Kısmı ile “Millete ve Devlete Karşı Suçlar” düzenlenmiştir. 4. Bölümde; “Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar”, 5. Bölümde; “Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar”, 6.Bölümde; “Milli Savunmaya Karşı Suçlar”, 7. Bölümde; “Devlet Sırlarına Karşı Suçlar” düzenlenmiştir. Bu suçlar ile birlikte Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlar ve Örgüt Faaliyetlerinde kapsanan suçlar kapsam dışı bırakılarak geri kalan suçlardan mahkûm olan mahpusların ne kadar süre kapalı hapishanede kaldıktan sonra ne zaman açık hapishaneye geçeceği, açık hapishanede bulunan mahpusların talepleri halinde hangi şartlarda ne zaman denetimli serbestlik tedbirinden yararlanacağı ve bu mahpusların denetimli serbestlik tedbirlerinden 3 yıl erken yararlandırılacağı düzenlenmiştir.
Bu madde ile eşitlik ilkesine aykırı değişiklikler yapılarak belli suç tipleri kapsam dışı bırakılmış, denetimli serbestlik, açık hapishaneye ayrılma gibi haklardan yararlanmanın önkoşulu mahpusun işlediği suç olarak belirlenmiştir. Bu sebeple söz konusu infaz düzenlemesinin eşitlik ilkesine ve ayrımcılık yasağına aykırı hazırlandığı söylenebilir. Ayrımcılık yasağı ve eşitlik ilkesi Türkiye’nin tarafı olduğu birçok uluslararası metinde düzenlenerek Türkiye’nin iç hukukunun parçası haline gelmiş Türkiye Anayasası ile güvence altına alınmış ve infaz hukukunun temel metni olan İnfaz Kanunu’nda da düzenlenmiştir.
İnfaz Kanunu’nun 2. maddesinde düzenlenen ayrımcılık yasağı ilkesinin koşullu salıverilme, denetimli serbestlik, açık hapishaneye ayrılma gibi infaz aşamalarının tümünde geçerli olması gerekirken Geçici Madde ile getirilen bu örtük af ayrımcılığı derinleştirmiştir. Tüm bu sebeplerle COVID-19 salgın sürecinde mahpuslar arasında suç ayrımı yapılarak ve sayılan diğer suçlardan hüküm giyen mahpusların kapsam dışı bırakıldığı düzenlemenin devamı niteliğinde olan ve ayrımcılığın derinleştirildiği yeni infaz düzenlemesi hukuka ve hakkaniyete aykırı nitelik taşımaktadır.
Bu yasa ile iyi hal indirimi kalkabilir mi?
İyi hal ve denetimli serbestlik hükümet tarafından yeniden değerlendiriliyor. İyi hal indirimi her suçta olmayacağı konuşuluyor. Bununla ilgili alternatif çalışmalar yapılıyor. Bizce, kadın ve çocuklar gibi korunmaya muhtaç gruplara yönelik işlenen suçlara yönelik iyi hal indiriminden artık bahsetmeyeceğiz gibi duruyor.
Yine kısaca şunları da eklemek istiyorum. Toplumda suçların caydırıcı olmadığını sıklıkla temel sorun olarak dile getiriyoruz ancak sosyolojik açıdan da bu konular değerlendirilmelidir kanaatindeyim. Suçların neredeyse hiç cezasının çektirilmemesi bir tarafa işlenen suçun niteliğine göre salıverildiklerinde bu mahkumların topluma kazandırılması için çalışmalar yapılması gerekmektedir. Cezadan caydırıcılık sadece bu meselelerin çözümü için bir seçenek. Toplumun algısından öte, toplumun yararına olan uygulanmalıdır.