Antik olimpiyat oyunlarının ilk olarak nerede ve ne zaman başladığına ilişkin kesin bir bilgi yok; ancak sayısız efsane bulunuyor.
Bunlardan biri, Olimpia kralı ve Peloponnisos‘a adını veren kahraman olan Pelops’a kurbanların sunulduğu süre boyunca doğmuştur. Hristiyan Yunan düşünürü Titus Flavius Clemens‘e göre ise bu oyunlar Pelops’un ruhuna sunulan armağanlar.
Bir başka bir varsayıma göre ise mitolojik kahraman Herakles‘in Olimpiya’da bu tip bir oyuna katılarak kazanmasının sonucunda bu oyunların her dört yılda bir geleneksel olarak yinelenmesidir. Bir başka efsane bunun Zeus tarafından Titan Kronos‘a karşı aldığı yenilgi sonrasında koyulduğunu söyler. Değişik kaynaklarda bunun Elis Kralı İfitos’un MÖ 9. yüzyılda halkını büyük bir savaşın içine düşmekten kurtarması için Pythia’ya giderek ona danıştığını, kâhinin ise ona tanrılar onuruna oyunlar düzenleyerek, tanrıların memnuniyetini kazanmasını önerdiği geçer. Bunun sonucunda İfitos bu oyunları düzenlemeye başlar ve Spartalı düşmanları bu oyunlar süresince onlara saldırmayı durdurur. Oyunlar tanrıların yaşıyor olduğuna inanılan Olimpos Dağı‘nda düzenlenir ve adını da bu dağda düzenlenmesinden ötürü alır. Ancak kökeni ne olursa olsun olimpiyat oyunlarının Antik Yunanistan’da Eleusis Gizemleri’nin yanında düzenlenen en büyük iki dinsel törenden biri olduğu kesindir. Yani kökeni antik çağlara dayanan bu organizasyonun pek spor temelli başlamadığı görülüyor. İlk ateşi inananın yaktığı meşale yüzyıllardır yanmaya devam ediyor.
Peki, Olimpiyatlar bir dünya barışı organizasyonu olma özelliğini nasıl kazandı?
1892’de Paris Sorbonne Üniversitesi‘ndeki bir konuşması sırasında Fransız Baron Pierre de Coubertin uluslararası spor organizasyonu fikrini öne sürdü. Coubertin, 1870-71 yıllarındaki Fransa–Almanya savaşında Fransa’nın yenilgi nedenini ülkede fiziksel eğitimin verilememesi olarak görüyordu. Spor eğitimini ve spor kurumlarını güçlendirerek ülkede sporu yaygınlaştırmak ve spordaki rekabetin ve iletişimin gerçek savaşları önleyebileceğini savunuyordu. Ancak bu olimpiyatlarda gördük ki savaş dolu dünyamızda yeni bir savaşın fitilini daha ateşledi. 23 Haziran 1894’te Coubertin önderliğinde Uluslararası Olimpiyat Komitesi 13 ülke ve 79 temsilci ile ilk kez toplandı ve Olimpiyat Oyunlarının yeniden düzenlenmesine ve ilk olimpiyatların 1896’da Atina‘da yapılmasına karar verdi. 2024 Olimpiyat oyunları bu sene 100. Yıl dönümünü kutluyor. 26 Temmuz Cuma günü yakılan Olimpiyat ateşi bazı coğrafya ve kültürlere adeta bir kor gibi düştü. Fransa’nın ev sahipliği yaptığı organizasyonun açılış töreni konservatif topluluklar tarafından “Ooo Mon Dieu” (Aman Tanrım) kıvamında izlenmişe benziyor. Öyle detay ve alt metinler bulunduran bir gösteri ki sadece Olimpiyat tarihin de bir devrim yaratmıyor bu anlamda ayrıca bir sonra ki Olimpiyat açılışları için de benzeşme rekabeti yaratacak benzersiz bir konsept cümbüşü ortaya koyuyor.
Peki, Fransızların 1879 ihtilalinden sonra uluslararası en büyük organizasyonlardan birinde yaptıkları bu devrimin şifrelerini çözmeye ve bunu yaparken de bizi bekleyen yeni dünyaya karışmaya ne dersiniz? Hadi başlayalım.
Öncelikle Fransa bu yıl açılış seremonisini de kapsayan gösterilerin nitelediklerinin yanı sıra olimpiyat oyunlarının organizasyonu ile ilintili olan birtakım yenilikler getirdi. Açılış töreninin şehri bir platoya çevirip yapılmasının yanında bayrak geçişinin ülkelere özel bot ve yatlar sağlanarak nehrin üzerinde gerçekleştirilmesi.
Bir diğeri ise fosil yakıt kullanımı ilk defa bir Olimpiyatta bulunmuyor. Bunun yerine elektrik akımı ve su buharı içeriğine sahip meşaleler kullanıldı. Ayrıca Olimpiyat Meşalesinin ilk defa bir balon temsili ile yapılmış olması, bu tasarım sayesinde Olimpiyat ruhu şehri tüm turnuva boyunca gezecek diğer örneklerinin aksine. Başka dikkat çeken detay ise madalya ve ödül töreninde takdim için kullanılacak gereçlerin tasarımı Louis Vuitton’a emanet edilmiş tabii 167 milyon Dolar karşılığında.
Bunların dışında bazı oyunların oynanımına stad ya da spor kompleksi değil, şehrin tam da kendisi sahiplik ediyor. Şehrin seçilmiş bazı noktalarında düzenlenecek oyunlar şimdiden Olimpiyat ruhunu ve sporun benzersiz enerjisini sokaklara taşıyor. Bir sabah Sen Nehri kıyısında elinde kahvesi ile yürüyen birinin nehirde yarışan olimpik yüzücüleri görme ihtimali çokta düşük değil. Bu da belli nedenlerle ulaşılmaz yapılan organizasyon oyunlarının tekrar ait olduğu yere yani halka geri dönüşünü temsil ediyor. Ulus devlet kavramını dünyaya kazandıran ve cumhuriyet deyince ilk akla gelen insanların ülkesinden de beklenmeyecek bir tavır olduğu söylenemez.
Peki Fransa şimdi ne yapmak istiyor?
Bu Olimpiyat açılışını sadece bir olimpiyat açılışı olarak görenler varsa öyle görmeye devam etsinler çünkü hiçbir devrim yapıldığı anda herkes tarafından fark edilmez. İmparatorluk düşüncesini ortadan kaldırıp dünyayı milliyetçilik seline boğan ve bunu cumhuriyet özelinde ulus devlet anlayışı ile taçlandıran Fransızlar şimdi de gözü Supra-Globalizasyon’a dikmiş görünüyor. Sınırsızlığın en üst seviyesi olan bu yapı küreselleşmenin son noktası olarak kabul ediliyor. Günümüze dair geçmişten getirdiğimiz hiçbir değer, moral, manevi bağ, kimlik ve bunun gibi çoğaltılabilecek somut ve soyut başlığın kendine yer bulamayacağı adeta dünyanın sıfırlanacağı nokta.
Merakla dolan okurlarıma daha anlaşılır bir şekilde anlatmam gerekirse Yeni Dünya Düzeni. Bu düzenin biçimlendirmesi bahsettiğimiz “Sınırsızlık Üstü” anlayışa dayalı olarak şekillenecek. Cinsiyetlerin, Irkların, İnançların, Yönetimlerin, Aile kavramı gibi toplum olmaya iten nice olgu adaya veda edip sadece insan olma düzleminde bireyselliğin ön plana çıktığı bir dünya. İnsanlık tarihinde bir devri açan ve bir devri kapayan Tatar Ramazan ruhlu Fransız kardeşlerimizin yine bir devrim aşkı ile dolmasına sebep ne? Globalci tayfa versus Ulusalcıların ebedi ve ezeli savaşının son dönemlerde giderek hız kazanmasıyla çok daha görünür hale gelmesi tabii.
Peki bu görünürlük yüzünden açılış törenlerinden bize ne kaldı bir bakalım?
Tam tamına 4 saat süren seremoni 13 başlık altında düzenlenmiş. Tüm bu kutsallık tartışmaları altında bakacak olursak bu sayının seçilmesi pek de tesadüf sayılmaz gibi duruyor. “13” sayısı Katolik inancı için lanetli ve uğursuz varsayılır. Hatta bazı yerlerde kullanılmaz. Bu detay bile Katolik ve Evanjelist savaşına ev sahipliği yapan Anarşist ruhlu Fransa 2024 olimpiyatlarının farkını anlamak için yeterli.
“Liberte”(Özgürlük) başlığına sahip bölümde Marie Antoinette görünüyor, yapılan ihtilal sonucunda başı kesik şekilde önümüze çıkan kraliçenin ağzından bir devrim marşının sözleri dökülüyor;
“Soyluları sokak lambalarının direklerine geçireceğiz”
Bir soylunun bunu demesi saçma görünebilir. Ancak burada soylu olarak nitelenen günümüzün siyasetçi ve bürokratları. Burada bu ihtilalin gerçekleşmesi sonucu hayatını kaybetmiş bir kraliçenin ağzından bu sözlerin dökülmesi tarihin tekerrür edeceğine garanti gözüyle bakıldığını gösteriyor. Bu sahneden çıkarılacak sonuç ise bizi yeni dünya da siyasetçilerin değil, çok uluslu şirketlerin yöneteceği farklı bir tüketim kültür-yönetiminin beklediğini anlıyoruz. Aristokratların yerine geçen siyasetçiler koltuklarını yeni dönem kural koyucu rolünü üstlenecek kapital devlerine devrederken neler olacak merak konusu ama biz hızımızı kesmeden devam edelim.
Tartışmaların bir odak noktası olan diğer başlıksa “ Festivite”(Şenlik). Burada sosyal medya da çokça tepki çeken görüntüler sarmalı Leonardo Da Vinci’nin en ünlü eserlerinden biri olan ve Katolikler için ayrı bir öneme sahip “Son Akşam Yemeği” tablosu özelinde gerçekleşti. Bu tabloda Hz. İsa yerine konumlandırılan “Obez Kadın” figürü ve Drag Queen genellemesi içinde değerlendirilen havari karakterleri, kutsala saldırı anlamında çokça eleştiri almış olsa da Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron “This is France” diye destekleyici ve tarafını belli eden bir tweet atarak eleştirilere beklenmeyen bir yanıt vermiş oldu.
Kutsalın içinde asla bulunamayacak olan imgelerin 2 milyar insanın izlediği gösteri de bu kadar göze sokarak ve cesur şekilde kullanmak kime karşı bir savaş olsa gerek? Anlamı tam da en karşıt olduğu ile doldurmak ve bunu biz yapmaktan kaçınmadık ile desteklemek sadece cesaret değil arkanızda çok koyu bir koruyucu olduğunu gösterir hem de ciddi bir Katolik nüfusa sahipken. Geçmişi silmeye yakınlardan başlamak bunu yaparken anlamın küçük detaylarına yönelmek pek şaşırtıcı değil. Görünür olmayanların ve görülmek istenmeyenlerin dünyasına hazır olun, gelecek bu tabloyu böyle hatırlayacak demenin daha Fransız bir yolu bulunamazdı.
Bu bölümden sonra ne olduğu anlaşılamayan ve sosyal medya da “Şirin Baba” diye nitelendirilen, Şarap Tanrısı olan Dionisos , “Obscurite” (Karanlık) başlığı altında ki sahnede çıkıyor karşımıza. “Nue” (Çıplak) adlı seslendirilen parçada insan olmanın karanlık tarafına dikkat çekerken, daha sonra Gazze ve Ukrayna savaşları için barış adına söylendiği açıklanan, şarkı sözleri ise şöyle;
“Çıplak kalsaydık savaşlar olur muydu? Cevap belki de HAYIR! Çünkü çıplakken silahı ya da hançeri saklayamazsın.”
Tam da bu çağrıdan sonra “Solidarite” (Dayanışma) bölümünde ortaya çıkan atlı karakter Olimpiyat gösterilerinin sonunda düğümü çözüyor ve asıl verilmek istenen mesajı tam da on ikiden vuruyor hem de tüm dünyanın gözü önünde. Bu atlı karakteri mahşerin dört atlısından biri midir bilinmez ama atıyla meraklı gözlerin şahitliğiyle ilerlerken tüm ulusların bayraklarını arkasında toplayıp adeta tüm savaşlara son verip kendi barışını başlattıktan sonra Olimpiyat bayrağını göndere çekip bizi son başlığa taşıyor “Eternite” (Sonsuzluk). Sonsuzluğun başlangıcına bakıyor olmak heyecan verici olsa da kimlerin sonsuzluğunda sonlu bir hayat yaşayacağımız cevaplanmaya muhtaç sorular barındırıyor. Şehri tüm yayın boyunca maskeli olarak elinde meşale ile dolaşan karakterin bile veremeyeceği cevapları, simgelediği “Zaman”ın bize göstereceği aşikar.
Tüm bunların ışığında Olimpiyat ruhunu “Citius Altius Fortius”dan, “Liberté, Égalité, Fraternité” noktasına getiren Fransa sadece Katolik camiaya küçük bir panik atak yaşatmakla kalmadı ülkesinin reklamını gerek şehir gerek kültürel zenginlik anlamında yapmış oldu. Öyle ki 16 gün içinde 12 milyon misafire ev sahipliği yapan şehrin, Olimpiyatlar sayesinde dört yılda 20 Milyar Dolar kazanması bekleniyor.
Toplumsal eşitliği, kimliksizliği ve sınırsızlığı kendine şiar edinmiş olan bu Olimpiyat açılış seremonisi “Görünür olan normalleşir” mottosu ile tırnak içinde bugünün dünyasının anormallerini yarının normali yaparak devrimini gerçekleştirdi gibi görünüyor. Bu akış içerisinde geçmiş devrimini başlangıç noktası kabul edip “Fransa nedir?” sorusunun cevaplarını kültürel emperyalizm özelinde Paganistik bir Queer temasına bezenmiş bombardıman ile gözler önüne serip yeni dünyaya adım atarken neleri done olarak kullanacağını da çarpıcı ve aşk ile donatılmış şekilde göstermekten kendini geri koymadı. Tam da Fransızlardan beklenecek şekilde yayının sonunda her şey aşktan misali bir yazı ile açılış seremonisinin kapanışının yapılması da sürpriz olmadı;
“Reunir Celles Oeux Oui S’aiment”
Birbirini sevenleri buluşturmak.
Böyle bir buluşma oldu mu bilinmez ama Fransa’nın devrimler tarihine geçerken insan olmanın tarihini de es geçmediği bu açılış gecesinde Yeni Dünya’nın perdelerini hiç kapanmamak üzere aralamakla kalmadı tüm insanlığa yetecek parlaklıkta bir işaret fişeği Eiffel’den ateşlenerek insanlığın bir sonra ki yüzyılı gösterildi.