İlkbaharda yeşeren, çiçek veren ağaçlar sonbahar çöktüğü vakit yaprakları sararıp dökülmeye başlar.
Yaprağın dökülme sürecinde ilk olarak yaprak sapının gövdeye bağlandığı bölgedeki bir grup hücre farklılaşmaya başlar. Bu bölge, kopma bölgesi olarak isimlendirilir, biyoloji de. Bu süreçte kopma bölgesindeki hücrelerin çeperleri zayıflar ve hücreler küçülür. Sonuçta yaprak, zayıflayan bu bölgeden kopar. Böylelikle yaprak dökümü gerçekleşmiş olur.
Ben insanı ağaçlara benzetirim. İnsanlarda tıpkı ağaçlar gibi vakti geldiğinde yapraklarını döker bir bir. Önce doğarız. Sonra büyürüz, gelişiriz, öğreniriz, yaşarız ve ölürüz. Bizim yaprak dökümümüz, öldüğümüz vakittir.
Küçücük bir bebekken ailelerimiz tutar ellerimizden yürütür bizleri. Konuşmayı öğreniriz, genelde ilk anne veya baba deriz. Ailelerimiz buna sevinçle alkış tutar. Çocukluk, ilkokul çağı derken okuma-yazma öğreniriz. Eğer biraz şanslıysak, ailelerimiz bu serüvende üzerimize titrer. Eğer biraz olsun şanslı değilsek, tek başımıza mücadele ederiz harfleri çarpmaya. İşte tam bu noktada atılan tohumlar yani bizler, yeşermeye başlarız. Kimi yemyeşil olur, kimi de sarı-yeşil karışık bir renk alır. Genelde hayatın kendisini çarpmasıyla mücadele edenlerin renkleri böyledir. Daha sonra ergenlik, lise çağları, vücut değişmesi sarar her yanımızı. En çok güldüğümüz, en çok ağladığımız, en cesaretli olduğumuz dönemdir. İşin içine duygular da karışınca garip bir ruh haline gireriz.
Bu sancılı süreçten sonra yetişkinlik, üniversite çağları gelir kapımızı çalar. Kimimiz istediği üniversitede istediği bölümü okur, kimimiz çalışmak zorundadır hunharca iş arar, kimimiz aile şirketinde çalışır, kimimiz dil öğrenir, kimimiz evlenir, vs. Böylece sıralanır gideriz. Hayat ağacımızın gövdesinde; sınıflar, statüler köklenir böylece. Sırasıyla orta yetişkinlik, emeklilik dönemi ve kaçınılmaz yaşlılık da varınca pencereye hayat ağacımızın kök hücreleri zayıflamaya başlar. Yaprak dökümümüz başlar. Bu dökme eylemi bizleri yaralar ve üzer esasen. Yeşermeyle başlayan sararıp dökülmeyle son bulan bu ince çizgi de türlü şeylerle sınanırız.
Ağlamak, gülmek, yara almak, yara sarmak, düşmek, kalkmak, batmak, zirvede olmak, fakir olmak, zengin olmak, gibi şeylerle hayat ağacımızı sularız. Bir gün ağacımızın üstüne karabulutlar çökünce anlarız yaprak dökümü vaktidir. Önce sevdiklerimizin dökülüşüne şahit oluruz sonra kendimizinkine. Hepimiz farklıyken tek aynı olduğumuz şey de budur. Ne yaşarsak yaşayalım, kim olursak olalım hepimizin bir gün yapraklarımızı dökeriz. Yaprakları dökmeden önce iyilikle, sevgiyle ve güzellikle sulayalım ağacımızı. Çünkü arkadan iz bırakmak mühimdir. Ardımızdan kalan her izlerin sevgi getirmesi dileğiyle. Esen kalın.