Yalnızlığı mavisi ile geçmişimizi, çocukluğumuzu ve gençliğimizi özledik, Y kuşağı olarak. O zamanlar her şey bambaşkaydı.
Geleceğimiz için gelecek kaygısı ile yaşamıyorduk, hedeflerimiz, hayallerimiz vardı ve yarınlar için umutla, heyecanla ve coşkuyla umut vaad ederdik. Arkadaşlıklar, komşuluklar ve akraba ilişkileri bambaşkaydı. Sokaklar, caddeler ve mahalleler daha güvenliydi.
90’lı yıllar çocukluğumuzun mutluluğuydu. Komşu çocuklarıyla, kuzenlerle ve mahalle arkadaşlarıyla aşağı bahçeye iner, top oynardık, bisiklet sürerdik dut ağacına çıkmak için kuyruklar oluşturduk, ip atlardık ve saklambaç oynardık sabahtan akşama kadar. O zamanlar kaybolma kaygısı çok azdı, kaybolsak da ailelerimizin etleri tutuşurken ve telaşlara kapılırken; mahalle bakkal amcalarımız, komşularımız, tanıdıklarımız bizi görür hemen haberdar ederlerdi, tanımadıklarımız da sorar bir şekilde haber vermeye çalışırlardı. Bahçede oynarken saati sorardık çünkü çizgi film izlemek için hemen eve çıkıp heyecanla onları izlerdik. Kardeşlerimizle kumda kavgaları, bilgisayar sırası kavgaları kıyafet kavgaları vs. ederdik, kavgalarımız bile eğlenceliydi.
O Pazar günleri için pikniğe gitmek için sepetler hazırlanırdı, gelmek isteyenleri arardık (akıllı telefonlar ve cep telefonları yokken) kalabalık gruplarla giderdik. Sonra eve gelir hemen televizyonu açar Bizimkiler dizisini izlerdik. Komşularımızla sözleşir birbirimizin evinde film izlerdik çekirdeklerimizle.
Ruhumuzu okşayan müzikler bambaşkaydı. Dinlediğimiz müzikler, şarkılar ruhumuza kazınırdı. Okuma bayramlarımda, kreş gösterinde ve ilkokul mezuniyetlerinde olmak istediğimiz şarkıcıyı seçer kostümlerimiz hazırlanır provalar yapılır ve sahneye çıkardık.
1990-2010 arası müzikler daha duyguluydu, ritimden daha çok duygulu sesler ağır basardı. 2010’dan sonra müzik diye bir şey kalmadı sadece ve sadece ritimlerden sözleri anlaşılmayan müzikler ortaya çıktı. Bana sorarsanız yeni müzikleri, sevdiğin yeni şarkıcı kim diye? Bilmiyorum derim. Hem de sözleri aklımızda kalmıyor.
En sevimli sorularımız vardı. ‘’Büyünce ne olmak istiyorsun?’’ sorusuydu. Hedeflerimiz ve hayallerimizin doğrultusunda cevaplar verirdik. Y kuşağı olarak çok şanslıymışız.
Ve gelelim Z kuşağındaki yetişen çocuklarımıza. Her şey değiştiği gibi ailedeki değişimler çocukların gelişmelerini en büyük başrol oyuncuları gibi etkiliyor. Çünkü tahammülleri, sabırları yok pek fazla emek vermeyip kendi hayatlarını bireysel olarak yaşamak istiyorlar. Çocuk doğar doğmaz hemen tabletleri, telefonları gözlerine ve ellerine yapıştırıyorlar.
Sosyal medya çocukları yemek yerken, yatarken ve otururken Youtube izliyorlar, oyun oynuyorlar, telefonun, tabletin içinde düşüyorlar. Arkadaşları ya da kuzenleri gelse bile sohbet etmeyip, canlı oyunlar oynamayıp tabletle oynuyorlar. Çevreyle iletişim kurmayıp telefona dalıyorlar. Yer yön ve sağ-sol kavramını bilmiyorlar gözlerinin önündeki bakkaldan haberleri yok. Büyünce ne olmak istiyorsun sorulduğunda; hedefleri ve hayalleri olmadığını öğreniyoruz. Bahçelerde, sokaklarda mahallerde oynayan çocuklarımızı göremez olduk…
Şimdi size eserimden bir yaprak armağan ediyorum.
YALNIZLIĞIN MAVİSİ
İçimde yalnızlığın mavisi var,
Açmışım Kıraç’tan bir şarkı,
Bir sabah güneşinde,
Yalnızlığın mavisi içime sinen…
Deryaya baktım penceremden,
Bir an çocukluğuma gittim,
En özlediğim anılara,
Çocukken oynadığımız oyunlara
Fatoş bebeğimle büyüdüğüm,
Arkadaşlıklar, dostluklar ve çocukluk arkadaşlıkları birlik beraberlik içinde bambaşkaydı
Komşularımız vardı çat kapı gideceğimiz…
Yaz akşamlarında yaşadığımız yaz aşklarımız,
Sevda imzalı mektuplarımız vardı
Yaptığımız piknikler
Pikniğe giderken heyecanla hazırladığımız piknik sepetleri
Coşkuyla şarkılar, türküler söylerdik
Geçmişimi özletti
Yalnızlığın mavisi…
Şimdi ne arayan ne soran var
Ne pikniğe giden
Ne de Fatoş bebeğiyle büyüyen
Ve çat kapı gideceğimiz bir komşu…
Geçmişimi özlüyorum
Yalnızlığımın mavisiyle…