Vefasızlığın, hainliğin zorladığı yolculuk! Bugün günlerden Pazar. Nostalji yapıp hür ve arkadaşlığın birbirini satmadığı, dostluğun dorukta olduğu dönemlerin şarkılarıyla bugün bir karar verdim.
Otomobilime atlayarak ya da trenle veyahut otobüsle arkama, ihanetlere, vefasızlığa aldırmadan sinsilerin her an ne yapacağını düşünmeden uzun dönüşü olmayan bir seyahate çıkmak. Seyahat esnasında özgürce söverek haykırarak.
Köyleri özledim nedense. Horoz ve inek seslerini, tandır ekmeğini.
Doğal insanlarla köy kahvesinde oturup sohbet etmek ama onlara yazar, oyuncu, yönetmen olduğumu söylemeden sıradan insan olarak tanıtacağım kendimi.
İlk vardığım köyün kahvesinde mola verip indim. Kahvede iki, üç yaşlıdan başka kimsecikler yoktu Kuruot Köyü’nde.
Konuştuklarımdan biri köye sonradan yerleşmiş emekli öğretmen, diğer ikisi ise köylüydü. Gençleri sordum kimse yoktu hepsi İzmir’e kaçmış, yerleşmişti. Kadının biri bakkaldan çıkarken poşetin içindeki ekmek ve yumurtalar gözüme çarptı.
“Bu ne ya?” dedim ister istemez.
“Ee, bundan böyle köylerin hali bu. Kimse artık üretmez oldu, gençler köyü terk etti.”
Yani anlayacağınız hayallerim boşa çıktı. Çayımı içip direksiyonu kırıp tekrar evime, İzmir’e ihanetlerin, vefasızlığın, sinsiliğin bol olduğu İzmir’e geri döndüm.
En azından Konak vapuruna biner, ordan Karşıyaka’ya geçer sonra Latife Hanım Köşkü’nde çay içerek mola veririm dedim.
Yolda menajerim aradı.
“Metin Bey, yarın Çeşmealtı’nda çekilecek dizimiz var müsait misiniz?”
Mecburen, çeresizlikten “evet” dedim. Hala o güzelim köyü terk eden gençleri ve o terk etmeye zorlayan şartları düşünüyordum.
Sonra yerel TV’nin genel müdürü aradı.
“Metin bey bir ara uğrayın çayımızı için şu bahsettiğiniz güldürü programını içeren skeç işini konuşalım.”
Ben aslında insanları güldürürken düşündüren programları tercih edeceğimi söyledim ve hayatın insanlara dayattığı boğucu şehir yaşantısından bir türlü çıkamadığını TV programcısına hüzünle, ağlayarak anlatıp durdum. Safiyâne bir şekilde dinledi.
“Metin Bey belli bugün duygusal bir gününüz iyisi mi bırakalım çay içmeyi şöyle Kordon’a uzanıp sizinle şöyle bir balık rakı keyfi yapalım. Bol bol içinizi dökersiniz hem.”
“Peki ya sonra?”
“Sonrası bir uçurum, sonsuz bir boşluk” diye ekledi.
Otomobili sürerken önüme çıkan kamyonu fark etmemişim. Korkunç bir gürültü ve karanlık sonrası beyaz bir melek elini uzattı alnımdaki teri sildi yanağıma bir öpücük kondurdu. Gözlerimi açtığımda bir hastanede olduğumu sonradan öğrendim. beyaz melek sandığım Eskişehir’de okuyan, kaza haberini duyup hastaneye gelen küçük kızım olduğunu sonradan fark ettim, ağladım, ağladım, ağladım.