Atatürk der ki; “Vatanı korumak çocukları korumakla başlar.” Günümüz Türkiye’sinde ise çocuklarımız her gün tacize tecavüze uğruyor, istismar ediliyor, kayboluyor. “Çocukları koruyamayanlar vatanı nasıl korurlar” diye sormak zorundayız. Hangi birini yazsak ki…
Hangi eylem, hangi yürüyüş, hangi haykırış yüreği yanan anne babaların acısını hafifletir. Hangi özel günler çocukları kurtarır, hangi çocuk hakları onların yaşam haklarını güvence altına alır. Başka ülkenin vatandaşı olma hayalini çocuklara yaşatıyoruz, neden diye sormak yerine, yine siyasi bir dille karşı suçlamalar yapıyoruz. En yakınlarımızdan bile çocuklarımızı koruyamıyoruz.
Narin olayı ilk değildi son da olmayacak. Toplumsal savrulmalar ve bunun bedelini masum çocukların ödemesi karşısında hemen hepimiz suçluyuz. Zira her birimiz bu toplumu oluşturan bireyleriz. Gördüğümüz yanlışlara karşı gelmek ve onu düzletmek amacıyla hangi görevi yerine getirdik? Bugün işin kolayına kaçıp bu vahşeti işleyen cani ruhları lanetliyoruz ama benzer bir olayın yakın çevremizde gerçekleşmeme garantisini kim verebilir?
Narin’i katleden, arama çalışmalarına katıldığı halde bildiklerini saklayan onlarca suç ortağı gibi bizler de toplumda yanlış giden her bir olumsuzluktan sorumluyuz.
Son iki yılda Narin gibi en az 133 çocuğun hayatını kaybettiğini biliyor musunuz?
FISA Çocuk Hakları Merkezi’nin yalnızca medyada yayınlanan haberleri tarayarak elde ettiği bilgilere göre; 2022 yılından bu yana en az 133 çocuk ev içi şiddet sonucu, çocuk cinayetlerinde veya şüpheli ölümler nedeniyle yaşamını yitirdi.
FISA’nın 2024 Ocak-Haziran ayını kapsayan “Çocuğun Yaşam Hakkı” isimli raporu ise yalnızca 6 ay içinde 343 çocuğun “önlenebilir sebeplerden” yaşamını yitirdiğini ortaya koydu. Bu şu anlama geliyor: 343 çocuk, yeterli önlem alınsaydı, korunabilseydi ve doğru politikalar yürütülseydi şu anda hayatta olabilirdi.
TÜİK’in verilerine göre ise durum daha çarpıcı. 2022 yılındaki 4 bin 146 intihar vakasının 81’i 15 yaş altı, 410’u ise 15-19 yaş aralığındaki çocuklar. TÜİK, 2021 yılında 15 yaş altı 71 çocuğun, 15-19 yaş aralığında 377 çocuğun intihar ettiğini bildirmişti.
Narin tek değil demiştik, onun ölümü, tıpkı diğerleri gibi, Türkiye’nin içinden geçtiği toplumsal buhranın da bir çehresi..
Leyla davası gibi olmasın!
4 yaşındaki Leyla, Ağrı’da 15 Haziran 2018’de bayram ziyareti için gittiği köyde kaybolmuştu. Didik didik aranan Leyla kaybolduktan 18 gün sonra köye 3 kilometre uzaklıkta bir dere kenarında ağaçların arasında bulunmuştu. Tıpkı Narin gibi..
Ağrı 1. Ağır Ceza Mahkemesinde 2 Ekim 2020 günü görülen Leyla Aydemir cinayetiyle ile ilgili karar davasında tutuklu sanık amca Yusuf Aydemir hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilirken, tutuksuz 6 sanık beraat etmişti. Minik Leyla’nın karar davasından 3 ay sonra ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla tutuklanan amca Yusuf Aydemir tahliye edilmişti. Leyla’nın kanı yerde kalmış, katil zanlısı iki yıl önce aramıza salınmıştı.
Şimdi soruyorum: Hangimiz hatırlıyor Leyla’yı? Davasını kim takip ediyor? Hiç kimse! Bir vahşetin infial yaratma ömrü en fazla iki yıl işte. Üstelik katiller bunu hepimizden daha iyi biliyor.
Suskun toplum
Hukuk suskun, aileler suskun, dernekler suskun ama sadece siyasi partiler konuşuyor. Millet ekmek kavgası yaparken, onların konuştuğu ise toplumun refahı, güveni, huzuru değil sadece sen-ben ve koltuk kavgasıdır. Ateş kendi ocağımıza düşmeden alevin sıcaklığını hissedemeyiz. Kendi canımızdan bir parça kopmadan, başkasının acısını anlayamayız.
“Kaçırılan, kaybolan, tecavüze uğrayan çocuklar başkalarının çocuklarıdır” diye baktığımız sürece, hiçbir şeyi değiştiremeyiz. Kamuoyu her şeyden çok bu olaylarla ilgilenmeli ve acilen çözüm bulunmalıdır. Bir çocuk bin siyasetçiden daha değerlidir. Bir çocuk bin vekilden daha önemlidir. Bir çocuk her anne baba için dünyaya bedeldir.