Radyoloji Kliniği İdari Sorumlusu Yrd. Doç. Dr. Türkan İkizceli meme kanseri uyarısında artışlara dikkat çekere kontrollerin aksatıldığına dikkat çekti
EKİM ayı Meme Kanseri Bilinçlendirme ve Farkındalık Ayı dolayısıyla vatandaşlara uyarıda bulunan Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi Radyoloji Kliniği İdari Sorumlusu Yrd. Doç. Dr. Türkan İkizceli, özellikle genç yaşta ileri evre meme kanseri vakalarındaki artışa dikkat çekti ve “Kadınlar, Kovid’in ilk dalgasından bu yana hastalık kaparım korkusuyla meme kontrollerini ihmal ediyor. İlerlemiş, koltuk altı lenflere sıçramış, hatta tümör büyüyüp meme cildinde yaraya dahi neden olup enfeksiyon kapmış.
Ona rağmen ancak ailesinin zoruyla getirilen hastalarımız oluyor. İleri yaş hastaları genellikle çocukları getiriyor zaten, onları zamanında yakalayabiliyoruz. Ama özellikle 40-50 yaş grubu genç hastalar Kovid endişesiyle meme kontrollerini çok aksattı. Bu da ileri evre kanserlerde artışa yol açtı” dedi.
Dünya Sağlık Örgütü tarafından 2004 yılından bu yana meme kanserinde erken teşhisinin önemi ve meme kanseri farkındalığının vurgulanması amacıyla Ekim ayı tüm dünyada “Meme Kanseri Bilinçlendirme ve Farkındalık Ayı” olarak belirlendi. Dünyada kadınlarda en sık görülen kanserlerin başında gelen meme kanseri riskinin her 8 kadından birini tüm hayatı boyunca karşı karşıya bıraktığını belirten Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi Radyoloji Kliniği İdari Sorumlusu Yrd. Doç. Dr. Türkan İkizceli, ülkemizde KETEM’lerin (Kanser Erken Teşhis, Tarama ve Eğitim Merkezi) kurulmasıyla beraber meme kanseri taramasında erken tanı ve tedavide gerçekten iyi bir yol kat edildiğini, ancak Kovid pandemisinin tüm bu süreci tersine çevirdiğini söyledi.
Kovid salgınında ilk dalgadan itibaren başlayan ‘Hastaneye gitme korkusu’nun üçüncü dalgadan sonra bile devam ettiğini anlatan Dr. İkizceli, “Özellikle ilk dalgada meme kanseri taraması için gelen hasta popülasyonu çok azaldı. Bu, bizim açımızdan endişe verici bir azalmaydı. Çünkü özellikle meme kanserinin en sık görüldüğü yaş grubu, pandemiden korkarak hastanelere gelmedi. Şimdi o hastalar ilerlemiş evre kanserlerle karşımıza çıkıyor” dedi.
Pandemi boyunca çoğunlukla meme ağrısıyla panik yapan ancak kanser açısından riski bulunmayan hastaların kendilerine başvurduğuna da işaret eden Dr. İkizceli, “Bu hastalarda da klinik çok şiddetli olsa da ciddi bir kanser bulgusu görmüyoruz zaten. Biz genellikle koltuk altı yayılımı olmadan erken tanı dediğimiz evredeki hastaları sıklıkla görürken, şimdi birinci ve ikinci dalgalarda taramalarına gitmeyen çok daha geç evredeki kanserlerle geldiğini görüyoruz. Erken meme kanseri vakalarına artık çok az rastlıyoruz” şeklinde konuştu.
Pandemiden önce günlük 40-50 hastanın başvurduğu KETEM’lerde, pandemiyle beraber günlük hasta sayısının birkaç kişiye düştüğünü hatta bazı günler hiç tarama yapılamadığını da anlatan Dr. İkizceli, “Üstelik buralar hastane dışı, sadece tarama amaçlı merkezler. Ona rağmen gitmedi kadınlar. Bizim en çok önem verdiğimiz grup, 40-60 yaş aralığındakiler. Özellikle 40-50 yaş grubuna meme kanseri taramalarında çok önem veriyoruz.
Bu yaş grubunda senede bir kez mamografi taramasını mutlaka ve mutlaka öneriyoruz. Çünkü bu kadınlar ileri evrede geldiğinde, yaşam kalitesinde ciddi bir fark fark oluyor. Yaşlı hastalar daha erken dönemde getirildi. Çünkü çocukları, ailesi erken dönemde fark ettiyse kontrole getirdi. Ama 40-50 yaş grubunda, daha geç kalınmış vakaları çok görmeye başladık. İlk dalgada memesinde kitleyi fark etmiş fakat Kovid’den dolayı korkusundan hastanelere gelemeyen çok hastamız oldu. Tümör çapı büyümüş, lenf nodu koltuk altı yayılımı artmış halde geliyorlar” dedi.
Kanserde yaşam süresini hesaplarken, onkolojik tedaviyi, cerrahi tedaviyi planlarken hepsinde en önemli kriterin tümörün çapı ve yayılım durumu olduğuna dikkat çeken Dr. İkizceli, sözlerini şöyle sürdürdü: “Hastanın evresi ne kadar yüksek olursa, cerrahisi o kadar agresif oluyor. Daha geniş bir cerrahi yapılıyor, daha ağır bir kemoterapi alıyor, üstüne ışın tedavisi görmesi gerekiyor, koltuk altı diseksiyonu hastanın yaşam kalitesini belirgin derecede değiştiriyor. Bunların hepsi tamamen evre ile bağlantılı. Kovid’in üzerinden üç dalga geçmiş, tümör boyutu çok yüksek derecelere çıkmış, hatta meme cildine ülsere olup kanayıp enfeksiyonla gelen hastalarımız var. Ailesi, yakınları tarafından zorla getirilen hastalarımız var. Böyle bir psikoloji içerisine girdik maalesef.”
Bu durumun önümüzdeki aylarda cerrahi ve onkoloji tedavilerinin çok daha agresif seyretmesine neden olacağını da belirten Dr. İkizceli, sözlerini şöyle noktaladı: “Kovid’in artık nasıl bir seyir izleyeceğini öğrendik. Bu salgının ne kadar süreceğini de bilmiyoruz. Bu nedenle Kovid’le yaşamayı öğrenmek zorundayız. Ama meme kanseri çok daha ciddi bir durum. Tarama programından kesinlikle ve kesinlikle taviz vermeden, KETEM‘lerde olabilir, hastanelerde olabilir, çok çok dikkat etmemiz lazım. Her kadının 20 yaşından itibaren kendi kendine meme muayenesini aksatmadan her ay yapması lazım. Eğer ailede meme kanseri riski varsa, meme, yumurtalık kanseri hikayesi varsa, bu olan kadınların daha çok dikkat etmesi risk hesaplaması yaptırması gerekiyor. Eğer yüksek risk grubunda ise, taramaya aynı zamanda MR’ı da ekletmesi gerekiyor.”