Dışişleri Bakan Yardımcısı ve Avrupa Birliği (AB) Başkanı Büyükelçi Faruk Kaymakcı, “Eğer Türkiye AB üyesi olmuş olsaydı belki de savaş engellenebilecekti” dedi.
Dışişleri Bakan Yardımcısı ve Avrupa Birliği (AB) Başkanı Büyükelçi Faruk Kaymakcı, Rusya-Ukrayna savaşının, Türkiyesiz Avrupa güvenliğinin olamayacağını ortaya koyduğunu belirterek, “Eğer Türkiye, AB üyesi olmuş olsaydı veya Türkiye AB’nin güvenlik ve savunma mekanizmalarına layıkıyla dahil edilmiş olsaydı; bu, NATO ve AB’nin ortak hareketi anlamına gelecekti ve belki de savaş engellenebilecekti” dedi.
Dışişleri Bakan Yardımcısı ve AB Başkanı Büyükelçi Faruk Kaymakcı, Türkiye-AB ilişkileri ve AB sürecindeki güncel gelişmelere ilişkin medya temsilcileriyle bir araya gelerek, açıklama yaptı. Kaymakcı, pandemi, iklim değişikliği ve Rusya-Ukrayna savaşının 2022’yi şekillendiren gelişmeler olduğunu; hem diplomasiyi, hem ülkeler arasındaki ilişkiyi ve ekonomiyi doğrudan etkilediğini kaydetti.
AB’nin 1,5- 2 yıldır Avrupa’nın geleceği konferansını tartıştığını vurgulayan Kaymakcı, “Avrupa’nın geleceği konferansından çıkan mesaj özetle; AB kurumları, AB karar alma mekanizması, Avrupa halklarıyla daha yakından ilgili olmalı ve aynı zamanda AB iddia ettiği gibi jeopolitik bir aktör olacaksa karar alma mekanizmasını daha etkin hale getirmeli. Bunun sonucu olarak AB’de oy birliği siteminin artık çok katı bir şekilde uygulanmaması gerektiği, mümkünse nitelikli oy çokluğu sisteminin AB’nin farklı alanlarında geniş bir şekilde uygulanması gerektiğini ortaya koydu” dedi.
‘SAVAŞ AB GENİŞLEMESİNİ ÖN PLANA ÇIKARDI’
Rusya’nın Ukrayna’ya karşı başlattığı savaşın AB’nin genişleme konusunu tekrar ön plana çıkardığını belirten Kaymakcı, “Bu süreçte Ukrayna’nın resmen aday ilan edilesi, Moldova’nın aday ilan edilmesi, Gürcistan’ın AB üyeliğine ehil olduğunun duyurulması, Bosna Hersek’in uzun süredir bekleyen resmi adaylık statüsünün onaylanması, uzun süredir ‘oy birliği’ne kurban olan Arnavutluk ve Kuzey Makedonya ile katılım müzakerelerinin başlatılması kararları verildi.
Bunun yanı sıra Kosova’ya vize serbestisi tanınması kararı gündeme geldi. Birdenbire AB genişlemesi ön plana çıktı. Rusya’nın başlattığı savaşın özellikle ‘Batı Balkanlar’ diye tanımlanan bölgeye ilgiyi artırdığını görüyoruz. Çünkü Rusya’nın bu bölgede istikrarsızlaştırıcı adımları olduğu söylendi. Özellikle bu bölgeye yönelik olarak AB’nin genişleme bağlamında adım attığını görüyoruz” diye konuştu.
‘TÜRKİYESİZ AB GÜVENLİĞİNİN OLAMAYACAĞI ORTAYA ÇIKTI’
Savaşın özellikle 4 alanda Türkiye-AB ilişkilerinin önemini ortaya koyduğunu vurgulayan Kaymakcı, “Birincisi güvenlik ve savunma; Türkiyesiz Avrupa güvenliğinin olamayacağı, AB güvenliğinin olamayacağı bir kez daha ortaya çıktı.
Eğer Türkiye AB üyesi olmuş olsaydı veya Türkiye AB’nin güvenlik ve savunma mekanizmalarına layıkıyla dahil edilmiş olsaydı veya Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ve Yunanistan’ın tutumu nedeniyle Türkiye’nin AB güvenlik ve savunma mekanizmalarına katılması engellenmemiş olsaydı, bu NATO ve AB’nin ortak hareketi anlamına gelecekti ve belki de Rusya’nın Ukrayna’ya karşı başlattığı savaş engellenebilecekti. Çünkü batının caydırıcılığı büyük ölçüde NATO ve AB’nin ortak hareket etmesine bağlı. Böyle bir caydırıcılık sağlanamadı. Bu caydırıcılığa en fazla katkısı olacak ülke Türkiye’ydi. Onun için Türkiye’nin AB üyeliği veya Türkiye’nin AB güvenlik ve savunma mekanizmalarına etkin bir şekilde katılması NATO ve AB ortak hareketi ve caydırıcılığı anlamına gelecekti” ifadelerini kullandı.
‘DOĞU AKDENİZ KAYNAKLARI GÜNEY GAZ KORİDORUNA BAĞLANABİLİR’
Kaymakcı, ikinci önemli konunun enerji güvenliği olduğunu kaydederek, “AB’nin 4 temel enerji hattı var. Bir tanesi 16 milyar metreküp gaz taşıma kapasitesine sahip olan güney gaz koridoru. Bunun 6 milyar metreküpünü biz kullanıyoruz, 10 milyar metreküpü AB ülkelerine gidiyor. Biz sadece Orta Asya değil, aynı zamanda Doğu Akdeniz kaynaklarının da güney gaz koridoruna bağlanabileceğine inanıyoruz.
Eğer AB belli ipoteklerden kurtulup, mantıklı kararlar alabilirse; özetle GKRY ve Yunanistan’ın Doğu Akdeniz gerginliği bağlamında enerji iş birliğini engellemesinin hiç kimseye bir faydası yok. Güney gaz koridorunun Doğu Akdeniz hidrokarbon kaynaklarıyla desteklenmesi, kapasitesinin artırılması en verimli yöntemlerden bir tanesi” dedi.
Üçüncü önemli konunu ekonomik toparlanma olduğunu belirten Kaymakcı, Türkiye’nin AB’nin 5’inci, 6’ncı ticaret ortağı olduğunu, AB’nin, Türkiye için en istikrarlı, en büyük, en verimli pazar olduğunu kaydetti. Kaymakcı, “Avrupa’nın ekonomik toparlanması için Türkiye ile AB arasında ekonomik iş birliğinin artırılmasının önemi bir kez daha ortaya çaktı. Bunu Avrupa özel sektörü bizden daha fazla dillendirmeye başladı” dedi.
‘TÜRKİYE’NİN ELİ GÜÇLENDİ’
Kaymakcı, dördüncü konunun göç yönetimi olduğunu, göç krizinin Avrupa açısından da giderek büyüdüğünü gördüklerini kaydetti. Bu 4 konunun Türkiye’nin AB açısından önemini ve vazgeçilmezliğini bir kez daha ortaya koyduğunu ifade eden Kaymakcı, “Bu durum, Türkiye-AB ilişkilerinde bir yakınlaşma fırsatı da sundu.
Özellikle Türkiye’nin Rusya ve Ukrayna arasında yürütmüş olduğu arabuluculuk çalışmaları, barışı sağlama yönünde gayretleri belli bir ölçüde Türkiye’nin elini güçlendirdi; ama bir taraftan da AB, Türkiye’nin AB konusunda reform sürecini hızlandırmasını bekliyor. Eğer bu yönde adımlar atılabilirse önümüzdeki dönemde Türkiye-AB ilişkilerinin önünün açılabileceğini düşünüyoruz” diye konuştu.
TÜRKİYE HAKKINDAKİ OLUMSUZ ALGI AZALDI
Öte yandan, katılım müzakereleri Türkiye açısından durma noktasında olmasına rağmen dün AB Eş Güdümü Toplantısının gerçekleştirildiği ve katılım müzakerelerine devam ediliyormuşçasına çalışmaların sürdüğü kaydedildi. Bu kapsamda 2021-2023 katılım yol haritasında Türkiye’nin 107 yasal düzenleme yaptığı, 37 idari yapılanma önlemi aldığı kaydedildi. Yargı reformu, seçim barajının düşürülmesi, kadına yönelik şiddetle mücadelede atılan adımların Türkiye hakkındaki olumsuz algıyı azalttığı vurgulandı. Ayrıca Alevilerle ilgili açılımların AB tarafında önemli yankı bulduğu da belirtildi.