Elbette her tünel sonunda ışığa kavuşur ama bu seferki belki de son zamanlarda hiç olmadığı kadar keskin bir karanlık. Fakat asıl önemli olan bu kez de görebilecek miyiz tünelin sonundaki ışığı ya da bu tünelin sonunda var mı bir ışık?
Üç hafta oldu Kahramanmaraş başta olmak üzere on şehrimiz yerle bir olalı. Tam on iki gün oldu on şehrimizdeki yıkım bütün ülkenin yüreğini dağlayalı, masum canlar enkaz altında son nefeslerini vereli, ailelerin ocağına hiç sönmeyecek bir yangın düşeli…
Evet üç hafta önce pazartesi canımız ülkemiz bu saatlerde Kahramanmaraş Pazarcık merkezli 7,7’lik ve 7,6’lık depremlerle dev bir kâbusa uyanmıştı orayla beraber Hatay, Adana, Kilis, Osmaniye, Malatya, Gaziantep, Diyarbakır, Adıyaman ve Şanlıurfa’da kelimenin tam anlamıyla tarumar olmuş, yuva denen evler, binalar, hastaneler, tarihi yapılar yıkılmış, yollar çöküp yarılmış taş üstünde taş kalmamıştı. 1999’daki büyük Marmara Depremi’nden sonra ilk kez böylesi bir felaket yaşanıyordu, ekranlara filmlerde yaşanan felaket sahnelerine rahmet okutacak görüntüler yansıyordu. Gecenin bir yarısı gözlerini kıyamete açan on şehrin masum insanları can havliyle canlarını kurtarmaya çalışmış ama sonrasında enkaz altında mahsur kalan yakınları için kahır ve endişe dolu bir bekleyişe girmişlerdi.
Hepimizin kalbi orada çarpmaya başlamıştı artık. Hepimiz afet bölgelerinde yaşanan gelişmelere odaklanmış o bölgelerden gelecek bir küçücük iyi haberle bir nebze olsun umutlanmayı bekliyorduk nitekim saatler sonra enkazdan sağ olarak kurtarılan canlarımızın haberlerini aldıkça kalbimize su serpildi fakat asıl unuttuğumuz bir şey vardı ki o da asıl umut onların enkazdan çıkarılması değil onların depremlerde yıkılmayacak, sağlam evlerde yaşamalarını sağlamaktı bizse bunu belleğimizde derinlerde bir yere gömüp bu karanlık iklimde sürüklenmeye, enkazdan kurtarılma görüntüleriyle umutlanmaya devam ettik ve böylece şu geçen üç haftayı, kalbimiz acıyarak, içimiz alev alev yanarak geçirdik bu süreçte nefes almaya, yaşamaya utanır olduk televizyonlar radyolar normal yayın akışlarını kesip özel yayınlara geçtiler;
Tv kanalları gün boyu deprem özel yayınlarıyla oradaki gelişmeleri ekrana taşıyıp uzman konuklarla bu konu üzerinde konuşurken radyo kanalları ise şarkıların rengini siyaha boyayıp saat başı haber bültenlerini tamamen depreme ayırdılar. Gece hayatı, kültür sanat etkinlikleri de sekteye uğradı bazıları iptal edildi bazıları ise gelecek aya kaydırıldı gece kulüpleri kapandı müziğin sesi kısıldı ülkecek yasa büründük. Her yerden yardımlar yağdı ülkemize, yurt dışından arama kurtarma ekipleri afet bölgelerinde görevlilerimizle beraber canla başla çalıştılar, ülkemizin iyi yürekli gönüllü insanları koli koli yardım malzemeleri yolladılar hâlâ da bu yönde çalışmalar devam ediyor bir süre daha da devam edecek.
Bugünlerde ise hayat normale dönmeye başladı, yaralar sarılmaya çabalanıyor. Bizler rutinlerimize geri dönmeye başladık- kısmen de olsa- televizyon kanalları ve radyolar normal yayınlarına geçtiler yeniden, sekteye uğrayan tiyatro, konser vs. etkinlikler depremzedeler yararına yapılmaya başlandı, spor karşılaşmalarında bile oradaki insanlar özellikle çocuklar unutulmadı fakat üzerimizdeki kara bulutlar hâlâ tam olarak dağılmış değil. O günden beri gömüldük bir karanlık tünele, iyileşerek çıkmaya çalışıyoruz.
Elbette her tünel sonunda ışığa kavuşur ama bu seferki belki de son zamanlarda hiç olmadığı kadar keskin bir karanlık. Fakat asıl önemli olan bu kez de görebilecek miyiz tünelin sonundaki ışığı ya da bu tünelin sonunda var mı bir ışık?