Tükenmek ne demekti? Duygular mı tükenirdi? Acılar mı tükenirdi? Güçlerimiz mi tükenirdi? Kendimiz mi kendimizi tüketirdik?
Hepimiz biraz tükenmişleriz aslında. Bazen tükenmek insanı daha da kuvvetlendirir. Yüzüne su serpilmiş gibi olur, kendine gelirsin. Aynaya bakarsın sonra, bu ben miyim? Bu çelimsiz, dokunsan ağlayacak, duygularını biraz biraz körüklemiş insan… Dersin ki, “Sahiden bu ben miyim?” Evet bu sensin. Çelimsiz, gözleri ağlamaktan kızarmış, gözünün altındaki morluklar, evet bu sensin. Neden şaşırır ki insan bu kadar? Tabi canım alışmıştın değil mi fondötenli pürüzsüz doğal yüzüne, alışmıştın değil mi aynaya bakınca yüzündeki gülümsemeye sebep olan insanlara, alışmıştın patronunun tebriklerine, anneciğinin her gün sevdiğin yemekleri yapmasına, arkadaşlarının tatlı jestlerine…
Hepsi biraz biraz yok olmuştu değil mi? İlk yüzündeki gülüş yavaşça soldu, diğer gün yüzündeki siyah noktaları sallamamıştın bile, kahvaltısız sabaha başlayamayan sen ağzındaki açlık kokusunu bile umursamaz olmuştun. Ne olmuştu sana? Ben söyleyeyim kalbini acıtmışlardı, hayal kırıklığına uğramıştın, canın yanmıştı, kendini değersiz hissetmiştin, çıkar ilişkilerinin hiç olmayacağını düşünmüştün. Yanılmıştın.
Sonra hepsi suratına tokat gibi çarpmıştı. Ne tokattı ama? Okkalı güzel bir tokat. O zaman anlamıştın tükendiğini. Her şey yolunda gitmeyince, yanıldığında, yalnız kaldığında anladın. Etrafında sarılacak bir insan bile bulamayınca, teselli eden bir göğüs olmayınca, yemeğini yalnız başına yiyince anladın. Bir şeyler dank edince anladın. Bazen hayatımızda bir şeylerin dank etmesi gerek ki daha dinç olabilelim. Bu olaylar şimdiki zamanda ne kadar çok yüreğinizi yaksa da, gelecek zamanda daha gerçekçi biri olmanızı sağlar. Yaşadığınız acılar sizi yıpratabilir, yıpratan acılar sizi güçlendirir. Unutmayınız ki, bazen tükenmeniz bile, yücelmeniz içindir.