Donald Trump dünyanın en zengin adamlarından biriydi.
Yaptırdığı lüks oteller, gökdelenler, kuleler ve AVM’ler sayesinde kısa sürede büyük bir servete ulaşmıştı.
Bunlarla yetinmemiş bir de özel üniversite açmıştı.
Gittiği her yerde sevgi ve saygı görüyordu.
Boş zamanlarında arkadaşlarıyla golf oynuyor, bol kahkahalı sohbetler yapıyordu.
Çok izlenen bir televizyon programının sunucusu olması da çevresindeki sevgi ve saygı halesini büyütmüştü.
Sadece ABD’de değil dünyanın çeşitli ülkelerinde de yatırımları vardı ve bunlar sayesinde tanınıyordu. İstanbul’da bile adını taşıyan dev iki kuleden oluşan AVM ve konutlar inşa ettirmişti.
Kendinden epey genç bir eşe ve 5 çocuğa sahipti.
Özetlemek gerekirse gıpta ile bakılacak mutlu bir hayat sürüyordu.
Cumhuriyetçi Parti’den başkan adayı olduğu andan itibaren bu parlak tablo değişti.
ABD’nin yarısı ona karşıydı artık.
Seçimi kazanması da işe yaramadı.
Ve daha vahimi başkan olması muktedir olmasını sağlayamadı.
Ülkedeki yasalar buna engeldi.
Temsilciler Meclisi, Senato, Genelkurmay, yargı, valiler, CIA…
Hepsi ayrı telden çalıyordu.
Bırakın sokakları, Beyaz Saray’ın içinde bile güvende değildi.
Bir protesto gösterisi sırasında sığınağa inecek, “Protestocular sarayı basıp bana bir şey yaparlar mı” diye endişe içinde saatlerce bekleyecekti.
Dünyanın dört bir yanında da bir nefret öğesi olup çıkmıştı.
Çin suçluyor, Rusya güvenmiyor, Asya’dan Afrika’ya her olumsuz olayın ardında onun parmak izleri aranıyordu.
Oliver Stone’un yönettiği yarı belgesel Nixon filminde çok çarpıcı bir sahne var.
1968-1974 yılları arasında ABD Başkanlığı yapmış Richard Nixon, Watergate skandalının patlak vermesinin ardından istifa edip Beyaz Saray’dan ayrılırken şöyle konuşuyor:
“Vietnam savaşına son verdim, Çin ve Sovyetler’le iyi ilişkiler kurdum.
Bunlar başıma neden geldi anlamıyorum.
Bu koltuğa oturacak adamlara acıyorum.”
Trump’ın başkanlık döneminde yaşadıkları, karşılaştığı sorunlar Nixon’un haklı olduğunu gösteriyor.
Kasım ayında yapılacak seçimde ister Trump yeniden başkan seçilsin, ister rakibi Joe Biden ipi göğüslesin fazla bir şey değişmeyecek, seçilen sıkıntılı bir 4 yıl geçirecek.
Çare bence ABD’nin çok başlı yönetim sistemini ve dünyaya egemen olmakta ısrarlı emperyalist politikasını değiştirmesidir.
SADECE ONLAR MI SİLAHLANIYOR?
Cübbeli Ahmet Hoca bir televizyon programında dinsel kökenli bazı derneklerin silahlandığını iddia edince ortalık karıştı.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu açıklama yapma gereği duydu, Hoca emniyete çağrılıp bilgisine başvuruldu.
Anlamakta zorluk çekiyorum.
Türkiye’de bırakınız dinsel kökenli bazı dernekleri neredeyse tüm toplumun silahlandığını görmek için Cübbeli Ahmet Hoca’nın tanıklığına mı ihtiyaç var Allah aşkına?
Televizyonlarda ana haber bültenlerini izleyenler bireysel silahlanmanın boyutunu tüm dehşetiyle görmüyorlar mı?
Daha üç gün önce Esenyurt’ta taksi şoförlerinin aralarındaki silahlı çatışmada üç kişi hayatını kaybetmedi mi?
Bireysel silahsızlanma konusunda çalışmalar yapan Umut Vakfı’nın yaptığı araştırma, Türkiye’de halkın elinde çoğu ruhsatsız olmak üzere 25 milyon adet silah olduğunu ortaya koyuyor.
Bunun anlamı her evde en az bir silah olduğudur.
Her akşam televizyonlarda son 24 saat içinde Korona salgınından ölenler ile hastanelik olanların sayıları yayınlanıyor.
Böyle giderse silahlı çatışmada ölenler ve hastanelik olanların raporlarının yayınlanması da çok uzak olmasa gerek.