“Savaş ve Barış”, “Diriliş”, “Anna Karenina” gibi eserleriyle dünya edebiyatına damga vurmuş ünlü yazar Tolstoy’un Türklere karşı özel bir ilgisinin olduğu iddia ediliyor. Peki bu iddialar ne kadar doğru?
Rusya imparatorluğunun ilk Osmanlı büyükelçisi Pyotr Tolstoy’un torunu olan Lev Tolstoy, 9 Eylül 1828 yılında, Rusya’nın Tula şehrine bağlı Yasnaya Polyana çiftliğinde soylu bir ailede doğdu. Erken yaşta anne ve babasını kaybeden Tolstoy, Kazan şehrinde yaşayan halasının evine taşındı. Alman ve Fransız öğretmenlerden özel eğitim aldı. Kazan lisesini bitirdikten sonra, Rusya’da doğu dilleri hakkında çalışmalarıyla bilinen Azerbaycan Türkü Mirza Kazım Bey’den eğitim alarak sınavlara hazırlandı. Kazan Üniversitesinin giriş sınavlarında Türkçe dersinde çok başarılı oldu.
Tolstoy hakkında araştırmalar yapan Rus akademisyen, yazar Aleksandr Şifman, ‘’Lev Tolstoy ve Doğu’’ adlı eserinin ‘’Tolstoy ve Türkler’’ bölümünde; Tolstoy’un, dönemin önde gelen Kazan Üniversitesini kazanmak için ünlü hocalardan Arapça ve Türkçe ders aldığını ve giriş sınavlarında başarılı olarak Doğu Dilleri Fakültesine kayıt olduğundan bahsediyor. Ancak çeşitli sebeplerden dolayı üniversiteyi yarıda bırakan ünlü yazarın okuduğu dönemde, Kazan Üniversitesinin kütüphanesinde Türk kültürü ve edebiyatı ile ilgili ayrıntılı çalışmalar yaptığını, Türkçeye ve Osmanlı toplumuna ilgisinin bulunduğunu dile getiriyor. Ünlü yazarın, Rus doğu bilimci, tercüman Olga Lebedeva ile olan mektuplaşmalarında, Türk toplumunun kültürel ve ahlaki yönüyle oldukça ilgili olduğunu belirtiyor.
Kazan Üniversitesinin Doğu Dilleri Fakültesinden Hukuk Fakültesine yatay geçiş yapan Tolstoy, üniversite eğitiminin kendisine uygun olmadığını düşünerek okuldan ayrıldı. Sakin bir yaşam sürdürme arzusuyla, doğduğu yer olan Yasnaya Polyana çiftliğine döndü.
1851 yılında Osmanlılara karşı savaşmak üzere Rusya’nın Kafkasya cephesindeki orduya katıldı. Bu dönemde Kafkasyalı Müslümanlar, İmam Şamil ve Hacı Murat gibi insanları tanıdı. Kafkas halklarının yaşamını ele aldığı ‘’Hacı Murat’’, ‘’Kazaklar’’ ünlü romanlarını bu dönemde edindiği izlenim ve tecrübeler sonucunda yazdı. 1854 yılında bu kez Kırım cephesinde subay olarak görev yaptı. Savaşta karşılaştığı Türk askerlerini yakından tanımaya çalıştı. Daha sonra ordudan ayrıldı. Avrupa’ya seyahatler düzenledi. Ünlü eserlerini bu dönemde oluşturmaya başlayan Tolstoy, çiftliğine geri döndü. Sakin bir yaşam sürmeye başladı. Eğitim sistemini kendisinin oluşturduğu bir köy okulu kurdu. 1862 yılında evlendi.
Rus yazar Pavel Biryukov, “Tolstoy” adında hazırladığı eserinde, 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşında esir düşen askerlerin, ünlü yazarın yaşadığı Tula şehrine getirildiğini duyunca onları ziyaret ettiğini söylüyor. Türk askerleriyle yakından ilgilenen Tolstoy, onlara karşı çok nazik davranıyor, herhangi bir şeye ihtiyaç olup olmadığını soruyor. Aynı zamanda esirlerin arasında bir imamın varlığını merak ediyor, tüm askerlerin çantasında Kur’an-ı Kerim bulunmasından çok etkilendiğini belirtiyor. Tolstoy’un Türk askerleri hakkında ihtişamlı, yiğit, hoş insanlar olduğunu söylediğini eserinde aktarıyor.
Ortodoks kilisesinin resmi, kurumsal Hristiyanlık anlayışını eleştiren, İsevi öğretisine inanan, sevgi ve barışı savunan Tolstoy’un Türklere karşı olumlu düşünceler ve duygular beslediğini, Türk toplumunun karakterini, kültürünü ve inançlarını merak edip detaylı bir şekilde araştırdığını ifade edebiliriz.