The Zone Of Interest, Martin Amis’in aynı adlı romanından uyarlanmış bir film. Yönetmeni Jonathon Glazer. Auschwitz kapının yöneticisi Rudolf Höss ve ailesinin kampın yanındaki ev yaşamına odaklanıyor.
Binlerce insanın ölüme sürüklendiği, bacalarından yakılan cesetlerin dumanları yükselen kampın yanında cennetten bir köşe yaratmış olan Höss ailesinin günlük rutini filmin ortasında yer alıyor. Uzaktan bakınca sıradan bir ailenin yazlık evindeki yaşam izlenimi uyandırabilecekken; minik detaylara dikkat etmeye, konuşulanlara kulak vermeye başlayınca aslında cehennemi andıran bir yerde olan biteni gözlemekte olduğumuzu anlıyoruz.
Höss çiftinin erken evlendikleri, yokluktan geldikleri kolaylıkla anlaşılıyor, kurbanlardan kopartılanlarla kurdukları yaşamdan gurur duyduklarını belli etmekten çekinmiyorlar. Hedwige Höss tutuklu bir kadının kürkünü giyip kendini mağrur gözlerle aynada süzdükten sonra, kürkün eteklerinde gizlenmiş olabilecek mücevherleri arıyor. Ziyarete gelen komşularla diş macununun içinde gizli elmasın nasıl bulunduğu kahkahalarla konuşuluyor.
Büyük oğul Klaus ölülerin ağzından sökülmüş altın, gümüş kaplama dişlerle oynuyor. R. Höss verimi artırmak, yani bir saatte yakılabilecek ceset sayısının arttırılabilmek için diğer görevlilerle beyin fırtınası yapıyor. Muazzam bahçenin öbür yanında ise gece gündüz tüten baca sürekli kül üretiyor, küller bahçenin bir bölümüne bitkilerin köklerine serpiliyor. Frau Höss’ün annesi ziyarete geldiğinde neyin ortasına düştüğünü önce anlamıyor ancak fark edince sabahın olmasını beklemeden kızının evinden kaçarcasına ayrılıyor. Bahçe duvarının öbür yanından gelen eziyet sesleri günün her saatinde devam ediyor. Küçük erkek çocuk Hans bir elma için kavga çıkaran bir yahudi için verilen “boğun şunu nehirde” emri üzerine kendi kendine “bir daha yapma sakın” diye fısıldıyor.
The Zone of Interest de sanki “Biri Bizi Gözetliyor” nevinden bir TV programı havası hakim, bunda klasik film teknikleri ile çekilmemiş olmasının payı büyük. Hareket hiç durmuyor. Onlarca kamera evin içine, bahçeye gizlenmiş ve sürekli kayıt yapıyor, teknik ekip ortalıkta gezinmiyor. Oyuncular rollerini kameraya değil birbirlerine oynuyorlar. Hatta bütün oyuncular aynı anda evin farklı bölmelerinde o evde yaşarmış gibi canlandırırken, diğer odalardan gelen sesleri duyuyoruz. Sürüp giden katliamın sesleri Cennet bahçesinde yaşayanların kulaklarının kanıksadığı ortam seslerine dönüşmüş. Eş zamanlı çekim ve geri planda inilder gibi süren müzik, huzur dolu görüntülerin bedelini başkalarının sürekli ödemekte olduğunu izleyicinin unutmasına fırsat vermiyor.
Gece görüşü sahnelerinde askeri kameralar kullanılmış, ancak elde edilen görüntü kare şeklinde olduğu için kadrajın dışında kalan kısımların yaratılmasında ve görüntüde incecik detaylandırılmasında yapay zekadan uyarlanılmış. İşte bu sanırım sinema için hem iyi hem de kötü bir haber demek.
Görsel olarak çok güçlü ve izleyeni rahatsız eden bir film. 2023 Sandra Hüller yılı demek yerinde olur sanırım, ne de 2023’ün iki önemli filminde baş rolün hakkını tam anlamıyla vermiş. Bu kez kendi köpeği de ona eşlik ediyor. Kaçırmamak lazım.