Kıymetli okurlarım, bu hafta sizlerle tarihte yaşanmış önemli bir meseleyi konuşacağız. Her ne kadar konu çok önemli olsa da sonuç itibariyle yüreklerimizde derin acılara yol açan sonucuyla Türk Tarihi boyunca yaşanan az sayıda ki başarısız askeri harekâtlardan birisi; “Sarıkamış Harekâtını” konuşacağız.
Sarıkamış Harekâtı başarısız da olsa bizimdir ve gerçekten yaşanmış en kederli olaylardan biridir. Evvela, bu harekâtta görev alan, ister şehit ister gazi olsun tüm asker ve komutanların ruhları şad olsun. Ecdadımız olan her bir kalp, hep aynı gaye için çarpıyordu. Bu nedenle konuşmamız esnasında duygusallığa da yer olacağı gibi bazen objektif olarak olaya doğru pencereden de bakmak gerekliliğine inanıyorum. O halde, öncelikle o döneme bir göz atarak başlayalım.
1914 yılından yani I. Cihan Harbi’nden çok önce, Sultan II. Abdülhamit Han’ın öngördüğü, keşke o dönemde tahtta olabilseydim dediği, Enver ve Talat Paşaların, “Hünkârım affedin sizleri anlayamadık!” dedikleri bir dönem vardı. Osmanlı İmparatorluğu 18. Ve 19. Yüzyıllarda ziyadesiyle gerilme yaşamış ve ekonomik olmak üzere birçok alanda gelişen toplumların gerisinde kalmıştı. Sultan II. Abdülhamit Han’ın tahta çıktığı yıllarda malumunuz Mithat Paşa’nın en büyük olma arzusu ve darbe yapmış ama henüz ordu üzerinde tam hâkimiyet sağlayamamış komuta kademesinin giriştiği tarihe 93 Harbi olarak geçen savaş yaşanmıştı.
Rusların Yeşilköy’e kadar gelmeleriyle hatta Edirne Selimiye Camii’nin, yani Mimar Sinan’ın Ustalık eseri olan ve Japonların; “Bu kul yapısı değil!” diyerek övdükleri o kutsal mabedin çinilerinin bazılarını götürdükleri savaş, “Ayastefanos Anlaşması’yla bitmişti. Lakin Osmanlı İmparatorluğu bu savaşın ekonomik ve askeri bedelini yıllarca ödedi.
İşte tam bu dönemlerde tahta çıkan II. Abdülhamit Han, devletin bekasını denge politikasıyla korumuş ve büyük devletlerin birbirine düşmesini bekleyerek geçirmiştir. Nitekim o buhran yani cihan harbi başladığında Osmanlı İmparatorluğu bu fırsatı kullanamamıştır. Çünkü yine işin içine ihtiraslar ve “Ben,” kavramı girmiştir. Oysa tarihte kahraman olmak için yola çıkmak başkadır, görevini hakkıyla yaparak kahraman olmak ise bambaşkadır.
Osmanlı İmparatorluğu herkesçe kabul edildiği üzere İttihat ve Terakki pervanesine girdikten sonra 10 yıl gibi kısa sürede dağılmıştır. Zaten son iki üç asırda kendini yenileyememiş olan devlet, modern çağa ayak uyduramadığı için başkalarınca “Hasta Adam” aslında yem olarak görülmekteydi. Bu girdaptan çıkmanın yolu, cihan harbinde doğru tarafta yer almak idi. O gün ki idarecilerin tercihlerini sorgulamak bana düşmez, buna ne haddim ne yetkim yoktur. Olaylara o günün penceresinden bakamadığımız sürece kişileri tenkit etmek doğru değildir. Lakin sonuçlar üzerinden yola çıkıldığında elbette fikir beyanı haktır. Kaldı ki, devlet adamlarının yanlış yapma hakları yoktur.
Örneğin bir bakkal, kasap veya aklınıza gelebilecek herhangi bir kişi hata yaparsa bunun bedelini kendisi, ailesi ve yakın çevresi öder. Ancak bir devlet adamı hata yaparsa bedelini millet öder. Bu nedenle, yanlış kararların sonuçları hepimizin ortak bedelidir. Ve eğer bedel ödenmişse fikir beyanı da haktır.
Tüm pencerelerden bakmaya çalıştıktan sonra konumuza gelecek olur isek, Sarıkamış Harekâtı” yanlış bir askeri operasyon değildir. Mutlak suretle yapılması gereken bir harekâttır. Az evvel ifade ettiğimiz gibi, yanlış tarafta yer alarak yapılan hatayı bir nebze olsun düzeltebilecek ve başarılı olunsaydı sonuçları bugünü dahi olumlu yönde etkileyecek önemli bir operasyondur. Yanlış olan nedir? Asıl soru bana göre budur.
Kıymetli okurlarım, yeterli askerinizin olması bir savaşı kazanmaya yetmez. Savaş demek doğru taktik, yeterli imkân, büyük bir askeri disiplin ve inançla başarılabilecek bir olaydır. Enver Paşa taktik hata yapmamıştır, hiçbirinin inancından da şüphem yoktur. Sorun yeterli imkânların olmayışı ve komuta kademesinde disiplin konusunda esnemedir. Bölgedeki 10. Kolordu Komutanının ana harekât planından sapması kendi hatıratında da kabul ettiği üzere büyük bir felaketle sonuçlandı. Tabi ki, Sarıkamış Harekâtı yalnızca 10. Kolorduya bağlı tümenlerin Allahuekber Dağlarında felaket yaşamasıyla başarısızlığa uğramadı. Yani oradaki harekâta 9. Ve 11. Kolordular da dâhildi, planda 10. Kolordu’nun yaşadığı felaket gecikmelere neden oldu.
Bir diğer yandan, imkânlar konusunda yetersizlikler en büyük problemimizdi. Mevsimin en soğuk zamanında Erzurum – Kars bölgesinde kışlık kıyafet yetersizliği büyük bir sorundur. Kahraman Mehmetçiğimiz elbette emirden geri durmamıştır lakin onların donması vatanın salahiyeti için büyük tehlikeye neden oluştur. Güney bölgelerindeki askerlerimizin doğuya kaydırılması askeri bir iştir lakin onların ihtiyaçlarının temin edilmemesi devletin yani başkomutanın sorumluluğudur. Zaten bu harekâtta Enver Paşa’ya atfedilen sorumluluğun bana göre en büyük sebebi budur. Binlerce kahramanımızın donarak şehit düşmesi Kolordu komutasının sorumluluğu sayılabilir. Kim bilir, Mehmetçiğin yeterli imkânı olsaydı belki de, o kadar şehit verilmeyecekti. Ancak harekât başarılı olur muydu? Bunu bilmemize maalesef imkân yoktur.
Kıymetli okurlarım, bundan 107 yıl önce, 1914’te Doğu ve Kafkasya sathında kaybedilen toprakların geri alınması, Turan ülküsüne ulaşılması ve Rus ordularını mağlup ederek hem cihan harbinin gidişatını etkilemek hem de Osmanlı İmparatorluğunu savunma ve çekilme durumundan kurtarmak maksadıyla planlanan “Sarıkamış Harekâtı” askeri olarak başarıya ulaşamamıştır.
Yazımın başında da bahsettiğim üzere, darbe yapmış ordunun komuta kademesi genel kanı olarak savaş kazanamaz derler. Bunun birçok sebebi olabilir. Lakin bu harekâttan sonra orduda da bazı değişiklikler yapılmış ve bildiğiniz üzere o gönlerde Yarbay olan Mustafa Kemal, aktif saha da görev almıştır. O görevi sırasında Çanakkale Savaşları’nda gösterdiği üstün askeri başarısı milletin geleceğine katkısı zaten malumunuzdur.
Kıymetli okurlarım, elbette yüreğimizde boy veren acıdan dağlar bu harekâtın 107. Yıl dönümünde şehit olan binlerce vatan evladı içindir. Rabbim, her birinin şahadetini kabul eylesin ve onları, bizlere de şefaatçi kılsın. Her birine rahmet diliyorum, ruhları şad olsun. Yazıma son verirken Memleketim olan Erzurum’a kucak dolusu selamlar iletiyor ve hepinize esenlikler diliyorum.