Bir takım komplo teorileri… 1 temmuz gecesi oldukça hareketli ve kanlı geçti. Halkın, sabır taşının çatlamasıyla birlikte Suriyeli dahil diğer uyruklardan vatandaşlara tepkisini fiziksel olarak göstermesi, son yıllardaki baskılanmış Türkiye için oldukça tatmin edici bir hareketti. Görünen yüzü böyleyken birde madalyonun görünmeyen yüzüne değinelim.
Esad’ın “Türkiye ile işbirliğine açığız” açıklamasının ardından, bundan tam 4 gün önce, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a Türkiye ile Suriye arasında bir normalleşme süreci olup olmayacağına yönelik soru yöneltildi. Erdoğan soruya çok net bir cevap verdi;
“Türkiye ile Suriye arasında yeniden diplomatik ilişkiler kurulmaması için hiçbir sebep yok. Geçmişte nasıl birlikteysek yine aynı şekilde birlikte hareket ederiz. Ve Suriye’nin içişlerine karışmak gibi bir derdimiz olamaz. Suriye halkı bizim kardeş halklar olarak beraber yaşadığımız bir topluluk. Biz Suriye ile ilişkilerimizi geçmişte çok çok canlı tuttuysak, ailece görüşmelere varıncaya kadar biliyorsunuz, Sayın Esed’le biz görüşmeleri yaptık. Yarın olmaz diye bir şey kesinlikle mümkün değil, yine olur.” dedi.
Biliyorsunuz ki en son 2022 yılında normalleşme süreci adı altında görüşmeler yapılmıştı. Esad’ın kendini geri çekmesiyle bu süreç durmuştu. Şimdi bu durum yeniden gündeme gelmişken ve görüşülen konular, Türkiye’nin mülteci sorununa çözüm olabilecek iken hemen ardından böyle olayların hızlıca gelişmesi, sizce de biraz fazla tesadüf değil mi? Konuya devam etmeden önce ufak bir detayı eklemek istiyorum. Medya her zaman yanıltıcı ve taraflı olmuştur. Kitleleri manipüle etmek bu kadar kolayken, “yeni medya” ile birlikte herkes gazeteci, spiker, haber yayıncısı, sunucu oldu.
Anlık haber paylaşımlarıyla birlikte doğruluğu kesin olmayan bir sürü bilgi yıllardır insanlara empoze edildi. Çoğu haberin veya paylaşımın Kaynağının olmadığı gibi okuma kültürü olmayan insanların ise “evet çoğunluk neyi paylaştıysa o doğrudur” algısı bir haberin saatler içinde milyonlara yayılmasına sebep oldu. Kayseri olayının yayılmasının ardından Türkiye’nin dört bir yanında Suriyelilere karşı saldırılar ve eylemler başladı. Bu yıllardır içimize sinsice işlenen öfkenin dışarı yansımasıydı elbette ama aynı zaman diliminde medyaya yeni görüntüler düşmeye başladı. Çoğu gerçeği yansıtmayan videolarla kitleleri oyuna getirmeyi başardılar maalesef. Bu durum ülkemizdeki psikopatlara ve provokatörlere fırsat doğurdu.
Gaziantep’te olayla hiçbir bağlantısı olmayan akşam iş çıkışında evine gitmeye çalışan bir Suriyeliyi bıçaklayarak sözde tepkilerini gösterdiler. Bunun gibi şiddet olaylarıyla gurur duyanlar elbette olacaktır lakin herhangi bir sonuca ulaşmayan eylemin ne anlamı vardır? Masum bir insanın canına kast etmek bizi nasıl bir sonuca ulaştırabilir? Mahalleyi yakmak, insanlarda travma bırakmak, Filistin’de üzüldüğümüz küçük çocuklara, Türkiye’de aynısını yaşatmak ne kadar mantıklı gelebilir? Bunun gibi yaşanan birçok olayla birlikte Türkiye’de ki karmaşıklığa sebep olarak “Suriye’de Türk bayrağı parçalandı” ,”Türk insanlara saldırıda bulunuldu”, “Türk bölgelerinde bayraklar indirildi” gibi haberlerle bizim milli değerlerimize açık bir saldırı gerçekleştirilmiş gibi yansıtıldı.
Toplasan bir avuç etmeyecek insanları sanki bütün Suriye bir araya gelmiş gibi göstererek kitleleri oyuna getirmeyi başardılar maalesef. Bunun gibi yaşanan birçok olayla birlikte kaos harici bir paylaşım yapılmadı. Lakin öte yandan Türk ve Suriyeli muhaliflerin bayraklarının göndere çekildiği görüntüde, “Bayrağımız bir, düşmanımız bir, biz kardeşiz” açıklamalarına ve gönderilerine vurgu yapmayı bırakın, paylaşma gereği bile duymadılar. Özgür Suriye Ordusunun, isyanı desteklemek değil durdurmak için ateş açmasını medyaya çarpıtarak servis ettiler. Bunların sebebini hiç düşündünüz mü? Bir zamanlar için komplo teorisi olarak düşündüğümüz her şey, günümüzün gerçekliği oldu. Neyseki olayların Hemen ardından Suriye Geçici Hükümeti Başbakanı Abdurrahman Mustafa, CNN Türk’te Fulya Öztürk’ün moderatörlüğünü yaptığı Tarafsız Bölge programında yaşanan provokasyonla ilgili şu açıklamalarda bulundu;
“Sonuçta biz Türkiye ile birlikte teröre karşı çıktık. Biz istikrar sağlamaya çalışıyoruz. Bunu provoke etmek için birçok grup var. PKK var, rejim var DEAŞ var… Biz gereken tedbirleri alıyoruz. Biz olayları Suriye halkının, Türkiye devletinin aleyhine yapılanların hesabını soracağız ve bedelini ağır bir şekilde ödeteceğiz. Bazı olaylar oldu evet ama birçoğu yanlış, montaj ve yanlış tercüme ile servis etmeye çalıştılar.”
Bu açıklama aslında bugün anlatmaya çalıştığım konu ile yakından ilgili. Aynı şekilde Ümit Özdağ dahil bilirkişilerin de buna yakın bir açıklama yapması durup düşünme zamanının geldiğinin bir göstergesidir. Tüm bu açıklamaları Twitter ve Instagram gönderilerin de bulamazsınız. Sosyal medya araçları, olayları nasıl görmemizi istiyorlarsa, öyle göstermek için yaratılmış bir ilizyondur. Kısaca yazdıklarımı toparlayacak olursam, hiçbir şey göründüğü gibi değil. Burada Suriye savunuculuğu yapmıyorum. Küçük bir çocuğa yapılan haksızlığın elbetteki bir cezası olacaktır. Ama masum insanların ve ikili ülke ilişkilerinin bununla bir bağlantısı olmadığının farkına varın. Türkiye olarak irademizi ve insanlığımızı bir başkasının insafına bırakmayalım. Sağlıcakla kalın