İnsan yaşamında derin etkiler bırakan salgın, yalnız yaşama itiyor. Sosyal bir varlık olan insan, sosyal medyaya hapsolmuş durumda.
Koronavirüs salgını sağlığımızla birlikte sosyal hayatımızı da altüst etmeye devam ediyor. İnsan yaşamında derin etkiler bırakan salgın, yalnız yaşama itiyor. Sosyal bir varlık olan insan, artık sosyal medyaya hapsolmuş durumda.
Yaşadığımız çağı sarsan Covid-19 salgını, yaşantımızı tamamen değiştirdi. Tüm alışkanlıklarımız başka boyutlara ulaştırdı. Yaşantımızda belirsizlik yumağı oluşturuldu. Giyim kuşamda, beslenmede ve ihtiyaçlarda yaşanan değişimlerle birlikte kaynaklar yetmemeye başladı. Tek kişilik hayat modelleri benimseniyor artık. Önceki yüzyıla oranla bu oran iyice artış gösterdi. İnsan ilişkilerinde büyük jenerasyonlar oluşmaktadır. Kuşaklar arası iletişim ve etkileşim farkı iyice açıldı.
İletişim çağında iletişimsizlik aldı başını gidiyor. Bu durumla birlikte sosyal medyayla sınırlı bir sosyal çevre oluşmaya başladı. Son yayınlanan We Are Social ve Hootsuite raporuna göre yaklaşık 84.7 milyonluk nüfusumuzun yüzde 77.7’si (65.8 milyon) internet erişimine sahipken yüzde 70.8’i (60 milyon) aktif bir şekilde sosyal medya kullanmaktadır. Son bir yılda ülkemizde sosyal medya kullanmaya başlayan kişi sayısı 6 milyon artmıştır. Bir önceki yılda, yani 2019-2020 arasında sosyal medya kullanıcısındaki artış 2.2 milyondu.2020-2021 arasında bu sayının 6 milyon olması gerçekten çarpıcı bir istatistik. Yani günümüzün ortalama 8 saatini, yani üçte birini internette geçiriyoruz. Böylece karşılıklı ilişkilerde yaşanan değişim , farklı boyutlara ulaştı. Sosyal medyada başlayan ilişkiler gerçek hayatta sekteye uğramaktadır. İki insan karşılıklı bir araya gelince ilişkilerinde tedirgin tavırlar sergiliyor.
En önemli değişim ise aile yapısında meydana geldi. Çağımızda çekirdek aile modeli yaygındı. Ama artık çekirdek aile de yerini bireysel yaşamaya bıraktı. Evlilikler ertelenmeye başlandı. Bunun sonucu nereye varacak bilinmiyor. Yalnız yaşamak artık insanlar için cazip hale geldi.
Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre, yalnız yaşayan fertlerden oluşan “tek kişilik hane halkı oranı”, 2006’da yüzde 6, 2014’te yüzde 13,9 ve 2019’da yüzde 16,9’du. Bu, 2020’de yüzde 17,9’a yükseldi. Yani toplamda 4 milyon 404 bin 997 kişi yalnız yaşıyor. Bu sayı, 2019’da 4 milyon 62 bin 576’ydı. İnsanların evliliğe karşı olan bakış açıları ve tutumları da değişim gösteriyor. TÜİK’in verilerine göre, Evlenen çiftlerin sayısı 2019 yılında 542 bin 314 iken 2020 yılında %10,1 azalarak 487 bin 270 oldu. Bin nüfus başına düşen evlenme sayısını ifade eden kaba evlenme hızı 2020 yılında binde 5,84 olarak gerçekleşti.
Öte yandan, Avrupa’da da durum farklı değil. 2016’da Avrupa Birliği, vatandaşlarının yüzde 12’si kendini yalnız, stresli ya da mutsuz hissederken, kovid-19 salgınının ilk aylarında bu oran yüzde 25’e çıktı. Yalnızlığın bu kadar artış göstermesi ruhsal bozuklukları da beraberinde getirdi. İntihar girişimleri, kadına şiddet ve geçimsizlik gibi negatif olaylar toplumlara en önemlisi de bireylere zarar veriyor. Pandeminin devam etmesiyle bu oranların artması kaçınılmaz olacaktır. Bu konuda daha özverili politikalar ve çalışmalar yürütülmelidir. Yoksa toplumlar geri dönüşü olmayan bir çıkmaza sürüklenecektir. Umarım filmlerde kurgulanan senaryolar yaşanmaz.
Son olarak Özdemir Asaf’ın yıllar önce yalnızlık üzerine yazdığı şiiri alıntılayacak olursak;
- Yalnızlık, yaşamda bir an,
- Hep yeniden başlayan..
- Dışından anlaşılmaz.
- Ya da kocaman bir yalan,
- Kovdukça kovalayan..
- Paylaşılmaz.
- Bir düşün’de beni sana ayıran
- Yalnızlık paylaşılmaz
- Paylaşılsa yalnızlık olmaz.