Sonsuz bireycilik ve kılıflanmış soyutlanma! Bir kuş misalidir her doğan. İnsan, kedi, köpek… nicesi böyledir, nefes alanların ve yürüyenlerin.
Uçar istedikleri gibi, engel yok, tabu yok. Zamanla artar baskılar, zulümler. Kaçış kurtuluş değildir, kutsal olan mücadeledir ama o da tam yetmez, asıl gereken o mücadelenin ruhudur. İçimiz de boğuluruz diğerleri yüzünden.
Yanlış anlaşılmasın dediklerim sakın ha! Kurtulmayın insanlardan, aksine, yapışın, bırakmayın onları; değişim vazgeçilmezdir her toplumda. Ancak her değişim bir dönem içindir, kalıcıda değildir. Denetlemek lazımdır sürekli, uymamak bir çoklarına, devam ettirmemek kurulu düzeni. Her şeye karşı çıkma, uymadan nasıl düzeltebilirsin ki aziz dostum bu kuralları. Saçma evet, kabul tüm bunlara. Ama gücün nedir ki senin, yalnız taş duvar olmaz, o sebeptendir ki soyutlama kendini toplumdan. Ne der Şaman kültür; Bir ağaç kendisi için oksijen üretmez, güneş kendi için ısıtmaz (…) Muhtaçsın hem kendi egona ve bencilliğine hem de çevredekilerin bencilliğine ve egosuna.
Büyük görmek her zaman kötü değildir kendini, eğer doğruysan bunda, ancak o zaman haklılık payın vardır bu konuda. Vasıfsız insanlar övünmez kendilerinden ve bunu marifet sayarlar; vasıflı insanlar ise övündükleri zaman, maruz kalırlar bunların oklarına.
Bir Kızılderili ordusudur bunlar, gökten geçen uçağı, inançlarında ki şeytan sanar ve tutarlar mızrak yağmuruna. Düşmez vasıflı insanlara bunları küçümsemek, kalmışlardır zaten onlar çukurlarında, değmez boşa güç kaybetmeye. Yalnızsın bil ve unutma bunu! Çarpıcıdır, bir tokattır hayat, varoluşunun acı gerçeğiyle hemen tanışmalısın. Ama öyle de yaşamamalısın, amacın olmalı ve amacın yüklemeli manayı hayata.
Bir siyasetçi isen dürüstlük ve iyilik olmalı amaç, manası ise yaşadığın hayatın iyileştirilmesi gereken ve dürüstlüğe muhtaç bir olgu olduğudur. Bak, görüyor musun her şey bu kadar basit sadece. Her şey birer yapboz parçası, sana düşen birleştirmek ve resmin bütününü algılamak. Toplum çok düşük, kapatmış zihnini uyarılara, gömmüş kendini karanlıklar içinde bir kabre, meraklı meraklı, iştahlı iştahlı sonunu beklemekte, Tanrısı gelecek ve canını alacak ya, yapmadı o onun yüzünden, gerçekleştiremedi ve yaşayamadı özgürlüğünü doyasıya, şimdi bir kabirde yana yana sonunu beklemekte.
Ve geldi o an; bir karanlık geldi gözlerin önüne, perde indi açılmadı da bir daha. Buydu işte ondan sonrası için korkulan ölüm; sonsuz ve ebedi karanlığa verilen bir isimdi aslında, büyütüldü nice vasıfsızlar tarafından. Onların da suçu değil bu, vasıflıdır her insan, eşittir birbiriyle, çevre bir etkendir bunda, ham hamuru yoğurur biçim verir istediği şekle. Ne dersen de doğru değildir, onun kafasında olmayan her şey. Egosu sarmıştır onu kuşatmış, kör etmiştir gözlerini kör. Çöken toplumların üstüne bir kanun mu konulmuştur ki, bir daha düzelemeyeceklerini sanırsın?! Bozulanların tamiri tabiidir. Görevidir her kesimden orada yaşayanların.
Bozukluk temelden ise, kaos kaçınılmazdır. Hele bu bozukluk bölünmüşlükse vay ki vay, elveda denmeli öylelerine pek uzun zaman için, değiştirmedikçe ahmak kafalarının içinde kurdukları boş dünyaların ve hülyaların meydana getirdiği pembe diyarları. Bir birey kıyaslar mı kendini bir köpekle, ya da gökte uçan bir kuşla? Vasıflı ve vasıfsız insanda budur esasında. Birbirinden öylesine farklıdırlar ki, biri üst insan olma yolunda koşar adım yürürken; öte ki fiziki evrimini dahi akıl yolunda tamamlayamamış olup, kalır oturduğu yerde. Olduğu yerde durmak akan zamana meydan okumaktır, ve bir koşu bandı gibidir de hayat, aynı yerde durdukça gerisingeriye gidersin çoğu zaman farkında olmasan da.
İçinde yaşadıkların bizim ki gibiyse eğer, orada ne kadar kıpırdamadan durabildiğine bakarlar, asla ama asla değil direnme gücüne, düşünme gücüne dahi bakmazlar. Ki eğer bu güçlerin var ve yüksek kuvvette ise, senin onları düşüneceğin bile meçhuldür ve doğru yoldasın demektir.
Doğru değişik biçimlerdedir, çoğunluğa göre değişir doğru da ve onu doğuran normalde. Her yerde farklıdır bu özümsediğin ve uğruna hayatını adamış gibi göründüğün “şey”. Bir toplum düşün ki pek ilkel, üstünde yaprak, elinde mızrak, aklında kabilesine ve reise duyulan sonsuz bir itimat… Normalleri ise; günahkar insanları yemek. Bura da çıkıp da diyebilir misin doğru senin ki değil, benim anlatacaklarım? Dinlerinde ve liderlerinin kutlu sözlerinde geçen o kötü günün “deccali” gelmiş derler ve saldırırlar sana. Bunlar sadece gerçekçi düzlemde düşünülemez, pratik düzleme de aktarılmalıdır ki anlaşılabilsin.
Birey çevredir; çevre birey… Paradokslardan oluşur hayatta tıpkı insanlar gibi. Çözümsüz sorular vardır önlerinde, kendileri düşünmez pek çok zaman. Düşünenler rehberdir ama ne biçim düşünenler. Sorgulanmaz, bir bilen vardır o da tek, bilen olarak kabul edilenler vardır, baştakinden de iyi bilen, ama ilk gelen oturmuştur tahta ne mümkün kaldırmak. İtimat en iyi ve kötü duygulardandır. Kullanması insanda, ona bağlıdır itimatta, doğrulukta ve eğrilikte. Anlayış ve algılama etkilidir bir toplumun yaşantısında. Önceden birkaç sakallı toplanıp kurallar kondu sanma! Şimdi ile dün bir mi, dön de zihninin derinliklerine bir bak, orasında geçen fikirler bile dünle aynı mı? Aynı ise var bir sıkıntı, ya sende ya sende.
Bir paradoksun içine daha girdiğin vakit; kolayı güzeldir her zaman, zoru kim görmüş ki güzelliğini ve kıymetini bilsin ve insan uymaz mı pek çok zaman bilmeden diğer insanlara, yapmaz mı bir koyun gibi başında kinin emirlerini zerre sorgulamadan, vicdan denilen o hayal ürünü ego tartısından bile geçirmez mi tüm bunları? Ya bunları bilenler ya da bir an olsun düşünenler… böyle mi gidecek sanırsınız bu devran.
Bencil olun, mutlaka olun. Kendinizi sevecek kadar, hakkınızı ve özgürlüğünüzü savunacak ve hayat denilen bir değişken okyanusun üzerinde ki sandalınıza kendinizin de yön verebileceği kadar bencil olun. Ancak o zaman ezilmekten kurtulursunuz. Sanma ki bu hayat iki sınıftan ibaret: ezenler ve ezilenler, sığdıramazsın bin yıllardan beri süregelen ve süregelmeye de devam edecek olan hayatı. Çıkmalıdır her insan ezilenler sınıfından, bekleme sakın üstüne çıkmayı, yoktur çünkü o “üst” denilen şey.
Kendi gerçekliğinden kaçanların safsatalarına kanıp da hem kendine hem de insanlara zehir etme bu dünya yaşantısını; çünkü başlangıçta sonda bu dünyadadır. İnsan çıktığı zaman ezilenler sınıfından eşit olmalıdırlar birbirlerine. Onları ayıran bir çok neden vardır; din, dil, etnisite daha nice nice… Direnmeli ve doğal algılamalı insan, üstün değildir beyaz siyahtan, Müslümanda dinsizden.
Karşı çıkın nerede görürseniz, “başar sen, geç onları, önlerinde ol her daim, en üstte ol,” diyenlere. Onlar ki; laf kalabalığından başka bir şey bilmez ve laf salatasından da başka bir şey ne yerler ne de severler. Onlar için konuştukça kazanılan paranın değeri vardır, konuşurken ağızdan neyin çıktığı değil. Ha, kendin atsan eğer ruhen, o zaman inan onlara, tap hatta gerekirse çünkü senin için idea olan budur.
İdeandan vazgeçemezsin, doğana aykırı davranmayı nasıl akıl edersin ki zaten? At at gibi yarışır durur birbiri ile, hakiki ve vasıflı insan kendi için yaşar ve toplum içinde ancak iyilik yapar, yıllarca üstünde düşünülen iyi ve topluma yararlı insan budur. Sonsuz bireycilik bir safsatadan ibarettir, inanlar, kuşkusuz inandıranların üstünde tepindikleri bir eşekten başkası değildir! Değilsen eğer üstünde tepinilen bir eşek, sahip çık düşlerine ve kendin için iyi ol ve aynı zamanda kopma toplumdan, seni var eden, normalleri ortaya çıkaran da o!
Evet, belki de haklı olabilir, cahillerin, eşeklerin ve atların arasından sıyrılmayı düşünebilecek kadar vasıflı olan insanların inzivaya çekilmesi ve o cahillere hiçbir iyilikte bulunmayıp, onları kendi makus kaderleri ile baş başa bırakıp kendi içine dönmeli diyenler. Kuşkusuz bunu amansız ve kötü bir bencillik olarak nitelendirmek kendimizle çelişmemiz sonucundan başka bir meyve vermez biz toplayıcılara.
Soyutlanmak esasında iyi bir bencillik olsa da belli süreliğine olmalı ki, gerçekten ortaya güzel bir meyve getirsin. Hasat zamanı gelmeden veya hasat zamanı üzerinden pek bir zaman geçtikten sonra toplanılan ürünlerin ne faydası vardır? Süreli olduğu kadar bir kılıf olmadan da sürdürülürse eğer vasıflı insanların soyutlanması, yine de amaca ulaşılmış olmaz.
Çünkü üzerinde düşündüğünüz ve onları iyi bir düzeye –kendiniz eğer vasıflı insan iseniz en iyi örnek sizsinizdir- ulaştırmak istediğiniz eşek, at ve cahil sürüsünün keskin mızraklarınızı üzerinizde hissetmeye hazır olun. Çünkü onlar düşünemez böylesine büyük ideaları, kendi bilmezlikleri olan cahil cehaletini dizginleyecek bir kılıf bulunmadıkça.