Küçücük bir kadındı, duyguları olan sevmeyi kendince öğrenmişti okuduğu kitaplar öğretmişti ona karşılıksız sevmeyi, duyguları, bildiği öğrendiği her şeyi sevmekten hep korkmuştu sonbaharı seven kadın.
Çünkü incinirdi kırılırdı duygularını hep yazarak dile getirmişti. Bir mesleği olana kadar hep yazarlık yapmıştı hayatının her anında yazmak ona en iyi gelen şeydi belki satırlar anlatıyordu duygularını belki mısralarda can buluyordu..
Anlam veremiyordu bazen dış dünyaya diğer insanlara, ne çok karşılık vardı hayatı matematikle yaşıyorlardı adeta. Kıranı kırıyor üzeni üzüyor ağlatanı ağlatıyorlardı oysa onun dünyasında sevgi baskındı, insan sevdiğine kıyar mıydı? küçücük bir şeyde tüm mutlu oldukları anları tüm yaptıklarını hiçe sayıp sadece yaptığı şey için kötü davranır mıydı? o zaman sevenin sevdiğine diğer insanlardan farkı neydi? anlamak, dinlemek hep yanında olmak, doğrusunu sevmek yanlışını birlikte düzeltmek değil midir sevgi?
Yıllarca hepimiz Selvi Boylum Al Yazmalımı izledik, peki her şeyi yapan ama sahip olduğunu bırakıp giden miydi seven? yoksa sahip olmadığına sahip olmak için emek veren çabalayan mıydı? gerçek seven. Sevgi neydi sorusunun cevabı emek değil miydi? derdini derdin, çabasını çaban, azıcık ilgisini dünya nimetin görmek değil midir sevmek.
Koskocaman güçlü bir dağ olur ya bir sürü iş yaparsın, çaba harcarsın, üzülürsün, düşersin, bazen kırılır yıpranırsın, hatta pes edecek hale gelirsin ama elini tutar yaparsın, yaparız der sımsıkı sarılır sen de yeniden bir güç bulursun, çiçekler açarsın yeniden tüm gücünle çok daha fazlasını yapmak başarmak için çabalarsın sevgi buydu ona göre.
Pes etmekle vazgeçmek arasında ince bir çizgi vardı ona göre bazen pes ederdi, kırılır kabuğuna çekilirdi, susardı, düşünürdü ama asla vazgeçmezdi çabalamaktan emek vermekten. Aslında güçlü bir kadındı yapacağım dediği şeyi asla yapmadan dönmezdi.
Sınıfa girdiğinde ona bakan yüzlerce göze anlatırken bir şeyleri kendini güçlü hissederdi tıpkı sonbahar gibi, sonbahar da öyledir ya yapraklarını dökerken güçlü hisseder çünkü o yapraklar vakti geldiğinde yeniden açacaktır o da öyleydi işte o gözlere öyle bakıyor öyle anlatıyordu ki o zamanlar güçlü hissediyordu kendini, ama söz konusu kendisi olunca hissediyordu içinde küçük kız çocuğunun henüz büyümediğini işte tam böyle düşüncelerinde bir adam tanıdı sert, ciddi, kendisinden başka herkesin onu soğuk ve uzak bulduğu ama o anlamıştı hani derler ya yaradan bizi yarattığında diğer yarımızı başka bir yere atmış ve ancak onunla tamamlanırmışız.
O an tamamlandığını anladı onun da içinde büyümemiş bir çocuk vardı. O ciddi, sert, bazen sinirli sarı adam ona tamamen çaresizdi çocuk olurdu onunla masumlaşırdı aklı bir türlü almazdı bu deli kızın kendisine neden bu denli aşık olduğunu neden yere göğe sığdırmayıp herkesler gibi olmadığını kendini görmeden nasıl biri olduğunu bilmeden sadece aşkın büyüklüğüne şaşırır sorgulardı kendince.
Anlamazdı neyin neden nasıl olduğunu kendi duygularını aslında durup sorgulamazdı kalbini sadece şaşırırdı kıza kendini kendi gözünde gördüğünden çok daha fazlasını gören duygusal sırılsıklam aşık bu deli kıza oysa cevap basitti ruhu ruhunu bulmuştu aslında…