Bu Yazıda; “Sinmez Bir Sülalenin! Kamil Oğulların Evlatları” gerçek bir hayat hikayesinden uyarlamaya çalıştım. Keyifli okumalar dilerim…
Hacı Nâmlı İdris Efendi!…
Bir zamanlar Tokat Sancağının Ulaş Kâzâsında Hacı nâmlı İdris Efendi adında âlim bir Zât var imiş. Bu Zât, bir dönem kervân ile Hacca gitmiş. Hacdan döndükten sonra köyünde bulunan yaşlı bir amcanın yanına varmış. Hâsbihâllerini eyledikten sonra yaşlı amca; “Ey Hacı İdris Efendi! Hacca gittin, geldin. İbadetlerini eyledin. Yüce Mevlam (celle celaluhü) Soyunu bereketli, huzurlu kılsın! Soyundan Yiğit ve düşmanlara karşı Sinmez kişiler çıkartsın! Oğulların Kâmil Zâtlar olsun! Soyunun Beşli eli ile düşmanlar yere serilsin!” Diye Dua etmiş…
Yiğit Ali!…
Hacı İdris Efendinin bir Evlâdı var imiş ki yaşlı amcanın Duasının kabulü mâhiyetinde imiş. Yiğit mi Yiğit imiş! Hacı İdris Efendi’nin Yiğit evlâdının adı Ali imiş. Yiğit Ali, dağ yamaçlarında gezer iken bir haber gelmiş! Eşkıyalar, kardeşlerini döverek perişan ettiler diye! Yiğit Ali durur mu hiç! Almış eline sopa, harekete geçmiş. Demişler Dur! Onlar kaç kişiler, sen tek kişisin! Demiş ki; “Onlar kaç kişi! Ben ise Yiğit Ali!” Çıkmış dağa, tek başına, eşkıyaları sermiş yere. Demişler ki buradan eşkıyalar geçti, Ulaşlı Yiğit Ali hepsini ezdi, geçti! Yiğit Ali yine yiğitçe savaştığı bir sırada Şehit düşmüş ve Muğla’nın İnsanlarca bilinmez, belki de bir mezar taşına dâhi hasret bir yerine defnedilmiş…
Dünyanın Güneşi! Yiğit Ali’nin Şems’i!…
Yiğit Ali’nin cefâkâr ve fedâkâr bir eşi var imiş, hayatının Şems’i! Bu cefâkâr kadın, nice savaşlar, evlâd acıları, depremler görmüş, bu yaşadıkları öyle derûni hisler bırakmış ki kendisinde, İnsanların yüzüne bakar, satırlarca mâniler yazar imiş. 1 asır yaşamış neredeyse, belki de daha fazla! Ama bir de sormak lazım idi, hangi acılar ilâ!…
Maden Emekçisi Mustafa Efendi!…
Yiğit Ali’nin ve Şems’inin bir evlâdları var imiş, adı Mustafa. Hani derler ya ekmeğini taştan çıkarmak! Diye. İşte! Ekmeğini taştan, madenden çıkarır imiş Yiğit Ali’nin ve Şems’inin evlâdı, Mustafa Efendi! Öyle bir Zât imiş ki Mustafa Efendi! Camide Sohbet esnasında Hâzreti Bilal-i Hâbeş-î’nin (Allah (celle celaluhü) O’ndan Razı Olsun!…) Hayat Hikayesinden etkilenmiş ve doğacak evlâdının adını Bilal koymuştur. Ciğerlerindeki maden soluğu, yaşanmışlıklarının hüznü, genç yaşta vefatına sebep olmuştu Mustafa Efendi’nin, ardında bıraktığı 5 yetim evlâdı ve yâri Ayşe Nene ile…
Mustafa Efendi’nin Ardından…
Vefat etmişti Yiğit Ali’nin ve Şems’inin evlâdı Mustafa Efendi gencecik yaşında. Fakat ardında 5 evlâdını önce Allah’a (celle celaluhü)! Sonra Sana! Diyerek emânet edebileceği bir yâri, yoldaşı, sırdaşı var idi! Ayşe Nene! Çok cefâkârlıklar, fedakârlıklar ve yoksulluklar görmüştü Ayşe Nene! Ama bir gün bile olsun eğdirmemişti başlarını! Beyinin, Mustafa’sının emanetlerinin. Yeri gelir kurban kesemezler, hayırsever bir amcanın verdiği koyun ile deruni, hüzünlü ama sevinçli bir ânı yaşarlar idi ailecek. Ama öyle evlatları olmuş ki Mustafa Efendi ve Ayşe Nenenin, yapılan en ufak iyiliği dâhi unutmaz! Babalarının emanetine, annelerine vefat edene kadar sahip çıkmışlar. Annelerinin yaşadığı cefâkârlıkları ve dâhi fedakârlıkları her daim hayır ile yâd etmişler. Babalarına ise mahzun bir şekilde her daim hasret duymuşlar…