Rıza Sümer, “Televizyonda şiddeti izlemek ve duymak tam bir işkence. Yüreğimize yönelik bir işkence.” dedi.
Şiddetsiz Toplum Derneği Başkanı Rıza Sümer ile “Şiddet ve çözüm önerileri“ üzerine bir röportaj gerçekleştirdik.
Son günlerde Türkiye’de artan şiddet olayları hepimizi korkutmaya başladı. Geleceğe dair umutlarımızı baltalayan bu olumsuz örnekler, pandemi dönemindeki belirsizliklerin yarattığı kaygı, anksiyete bozukluğu ve depresyon gibi sonuçlarla birleşince, psikolojik anlamda oldukça yorulduk.
Başta ekonomik nedenler olmak üzere; işsiz kalma korkusu, işsizlik ve geleceğe dair korkular su yüzüne çıktı. Bu etkenlerin yarattığı umutsuzluk, mutsuzluk, endişe ve kaygılı düşünceler, ‘nazımızın geçtiği kişilere‘ öfke patlamaları ve şiddet yumağı olarak yansıdı.
“ŞİDDET YÜREĞİMİZE YÖNELİK BİR İŞKENCE”
Sayın Sümer, son günlerde önü alınamayan şiddet olayları hakkında ne düşünüyorsunuz?
Şiddetin, insan soyunun Dünya’ya gelişinden itibaren var olduğu kanısındayım. İnsana, hayvana ve doğaya yönelik insan şiddeti, güzel yürek taşıyan insanları çok üzüyor ve bence çok da utandırıyor. Dünya üzerinde şiddet yapmadım ve şiddet görmedim diyebilecek insan sayısının çok az olduğu kanısındayım. İnsanlar, özellikle erkekler, kadına yönelik şiddetle ilgili her türlü ateşli, kesici silahı ve aletleri de kullanıyorlar. Elleriyle boğuyorlar düşünebiliyor musunuz?
“Öldürmek için değil, yaşamak ve yaşatmak için yaratılmış ellerle BOĞUYORLAR”
Şiddeti izlemek ve duymak tam bir işkence
Karşısında çığlık atan bir kadına, öldürene kadar baskı kuran bir erkeği yorumlayacak kelime bulmak kolay değil. Vahşet, kıyım, canilik desek de kendimizi ve acımızı, hatta utancımızı ifade edemeyiz. Bir insan, kendisini ifade edemiyorsa, acısını anlatamıyorsa, bu da bir şiddettir. Televizyonda şiddeti izlemek ve duymak, tam bir işkence. Yüreğimize yönelik bir işkence.
Önleyemediğimiz bir işkence.
Sorunuz, ne düşünüyorsunuz diye bitiyor. Düşünmenin ötesindeyiz, hissetmenin tam içinde.
Üzüntü, kaygı ve utancın da tam ortasında, diplerde.
“BAŞTA SİYASİLER OLMAK ÜZERE ŞİDDET DİLİ BIRAKILMALI”
Peki, çözüm için nasıl bir tedavi ve bilgilendirme önerirsiniz?
Şiddetsiz Toplum Derneği, 8 Mart 2015 tarihindeki kuruluşundan beri çok güzel önerilerde bulunmaktadır. Ne yazık ki, bu öneri ve örnek çalışmaları topluma taşıyamadık. Kendimizi anlatamadık. Bize inanmasını ve güvenmesini beklediğimiz medyadan, kamu ve gönüllü kuruluşlardan destek alamadık. Örneğin, silahı ve şiddeti bırakmaları için, şiddet örgütlerine yaptığımız çağrılarda, toplumsal birlikteliği de sağlayamadık.
- Silahlı şiddet örgütlerinin durdurulması için dernek ve üst kuruluş şeklindeki gönüllü kuruluşlar, yerel yönetimler, meslek örgütleri, üniversiteler ve siyasi partiler arasında iletişim ve işbirliği kurulması zorunlu. Bunun için Cumhurbaşkanlığına ve ilgili bakanlıklara önce Ankara’da, sonra illerde ve tekrar Ankara’da Şiddete karşı kurultay (şura) önerdik. Yaşadığımız olaylar, bu önerimize engel oluyor.
- Bir de siyasetçilerin yaklaşımları kanımca olumlu değil. Sanıyorum, yaptıklarının yeterli olduğuna inanıyorlar ve toplumun görüş ve katkılarına gerek duymadıklarını sanıyorlar. Biz, yapılanların yeterli olmadığına ve hatta büyük yanlışların olduğuna inanıyoruz.
- Türkiye, insana, hayvana ve çevreye yönelik konulardaki uluslararası sözleşmelere eksiksiz uyarsa şiddet hafifler. Yetmez. Kadın erkek demeden tüm insanlar dernek, federasyon ve konfederasyon şeklinde bir araya gelmeli. İlgili kamu kuruluşları, üniversiteler, siyasal partiler, yerel yönetimler, medya, sivil toplum kuruluşları denilen gönüllü örgütler bir aile anlayışı ile güç birliği yapmalıdır.
- Kadınlar ve çocuklar, çözümü veya korumayı sadece güvenlik güçlerinden beklememeliler. Şiddetten vazgeçirmek, caydırmak için sadece yargı yetmez. Kadınlar, nasıl korunacaklarını, nasıl tuzağa düşmeyeceklerini, kimlere nasıl güvenip güvenmeyeceklerini öğrenmeliler.
Şiddeti, hem ülkemizde ve hem de Dünya’da, anneler, kadınlar birlikte hareket ederek önleyebilirler. Elbette erkeklerin desteğinde. Ancak, anneler, kadınlar önderlik etmezlerse veya edemezlerse şiddeti engellemek olanaksızlaşır diyorum.
En küçük şiddet suçunda af olmamalı, ceza indirimi yapılmamalı. Şiddet suçlarının hukuktaki karşılığı ağır olmalı. Ağır derken idam değil. İdam, cinayettir ve en ağır şiddet suçlarının başındadır.
Şiddet sonucu yaşamlarını yitiren kadınların yakınları veya dostları “Adalet isteriz” diyerek haykırıyorlar. Hiçbir şiddet suçunda, karar ne olursa olsun adalet sağlanamaz. Ceza, adaletin sağlanması anlamına gelemez. Çünkü, ceza, gidenleri geri getirmez. İdam olsa bile asla adalet sağlanamaz. Şiddeti izlemek tam bir işkence.
Şiddet sorununun çözümü çok zordur. Ancak olanaksız değildir.
Siyasetçiler başta olmak üzere, herkes şiddet dilini bırakmalıdır. Şiddet suçu işleyenler, kim olursa olsun, Devlet, Hükümet başkanı veya Cumhurbaşkanı mutlaka yargılanabilmelidir. Şiddet suçlarında makamlar dokunulmazlık kazandırmamalıdır.
“ÇÖZÜM İÇİN ÖRGÜTLÜ BİR TOPLUM OLMALIYIZ”
Sizce şiddetin kökeni neye dayanıyor?
Şiddet öğrenilen, örnek alındığında normal bir davranış sanılan bir eylemdir. Toplumda, aile, okul ve iş alanlarında yalan, hakaret ve iftira, hatta hedef gösterme olağanlaştı. Ülkemizde bunun somut örneklerini görmek olası. İnsanın vahşi yüzü şiddeti önleyemez.
Şiddet, sevgi ve dostluk dolu yürekler bir araya gelirse azalır ve mutlaka bir gün biter. Bunun için örgütlü topluma gerek var. Sorun, örgütlü, iletişim içinde bir dünyanın kurulamaması, demokrasi eksikliği ve adaletsizliklerle çok yakından ilişkili.
Yüreği güzel insanlar bir araya gelirse, iletişim, demokrasi, adalet gibi sorunlarda çözüm üretilebilir.
“SADECE KONUŞMAK, KARŞINDAKİNİ KONUŞTURMAMAK DA ŞİDDETTİR”
Fiziksel şiddetin yanı sıra psikolojik şiddet de çok yaygın durumda. Farkındalık oluşturmak adına psikolojik şiddet cümlelerine örnek verir misiniz?
Kötü bakmak, homurdanmak, el ve kol hareketleri, hakaret, küfür, tehdit, aşağılamak, korkutmak, ürkütmek, dinlememek, konuşturmamak, sadece konuşmak, davranışını kısıtlamak, yasaklar koymak, okul ve iş yerindeki davranışlar, haksızlıklar… Daha birçok kelimeden bir çok cümle üretilebilir.
Kısaca, siz birisini üzüyorsanız veya birisi sizi üzüyorsa, bedensel şiddet uygulanmasa bile o şiddettir.
Dünya, hem psikolojik ve hem de bedensel şiddetin kıskacındadır. Ülkem başta olmak üzere, çoğunluk mutlu değildir, baskı altındadır. Kadınların ve çocukların ezici çoğunluğu mutsuzdur, özgür değildir, baskı altındadır. Açlık, çıplaklık, yoksulluk, işsizlik gibi ekonomik şiddet çeşitleri de çok yaygındır, hatta diğer şiddet çeşitlerinin nedenidir. Ekonomik şiddet ve baskılar, ilk bakışta psikolojik şiddet gibi görünebilir. Ancak, bunlar, hem psikolojik ve hem de fizyolojik şiddettir.
“MUTLAKA BAŞARACAĞIZ”
Son olarak güncel çalışma ve faaliyetlerinizden bahseder misiniz?
Kuruluştan sonra, kendimizi, köylerden mahallere kadar uzanan bir dünyaya ulaştıramadık. Birçok şiddet çeşidi, engeller, Derneğimizi ve bizim gibi hareket edenleri halka ulaştıramadı. Son olarak da Kovid 19 salgını, sadece bizi değil, demokratik kitle örgütlerini durdurdu.
Dünyanın birçok ülkesi, salgını fırsat bilerek iyi niyetli ve gönüllü çalışmaları engelledi. Salgını fırsata çevirmeye kalktılar. Şimdilik başarılı gibi görünüyorlar.
Biz gönüllü ve sevgi dolu insanlar, üstlerine beton veya asfalt dökülmesine karşın, o sert örtüleri delip gün yüzüne çıkan sulara, otlara, bitkilere ve ağaçlara benzeriz.
Şiddeti izlemek ve duymak tam bir işkence diyen Sümer, şiddet, çabalar, binlerce yıl sürse de mutlaka bitecek. Çok yakında internet ortamında ve bazen de salgına karşı önlemler alarak halkımızla, annelerle buluşmayı, başaracağız dedi.
Sümer, Türkiye’yi bütünleştirecek bir kurultay, yasal ve şiddetsiz birlikteliklerin öncesindeyiz. Bunu da en kısa zamanda sevgi ve dostluğu yeşertecek anneler ve gençlerle, gazeteci insanlarla topluma taşımaya çalışacağız.