Siber savaşlar çağı! Zero Hours adlı bir belgesel var. 2016 yılında Berlin Film Festivalinde altın ayı alan yapımı Alex Gibney yönetmiş.
Belgesel 2010 yılında İran nükleer programına ABD ve İsrail tarafından düzenlenen siber saldırıyı konu alıyor. Belgeselde konuşan yetkililer halen saldırıyı ülkelerinin yaptığını kabul etmiyorlar ancak gün yüzüne çıkan bu siber saldırı hakkında ancak anlatabilecekleri kadarını anlatıyorlar. Ne var ki programda sesleri ve görüntüleri değiştirilen vicdanlı bir kaç NSA çalışanı olayı tüm çıplaklığıyla anlatıyor.
Her şey şöyle başlıyor. İran’ın uranyum zenginleştirme faaliyetlerinden rahatsız olan ABD ve İsrail İran’ın nükleer faaliyetlerini yok etmeye karar veriyorlar. Ancak Irak işgalinden sonra Bush’a başka bir Müslüman ülkeye savaş açmanın olanaksız olduğu söyleniyor. Başkan Bush da o halde bu işi mermi atmadan halledelim diyor. Burada devreye NSA ve MOSSAD giriyor. NSA laboratuvarlarında Stuxnet adlı bilgisayar virüsü geliştiriliyor. Bu virüs MOSSAD’ın siber saldırılardan sorumlu kanadı Birim 8200’e veriliyor. Ve virüs 2010 senesinde İran’daki Natanz Nükleer Tesisine bulaştırılıyor. Tesislerdeki uranyum zenginleştirme santrifüjleri patlıyor ve İran’ın nükleer programı sekteye uğruyor. Ancak sadece nükleer santrale etki etmesi için tasarlanan Stuxnet virüsü amacının dışına çıkıyor ve dünyadaki diğer bilgisayarlara da bulaşıyor ve kamuoyu tarafından fark ediliyor.
Belgeselde konuşan NSA yetkilisi Birim 8200’ün saldırıyı yapmak için sabırsız davrandığını ve Stuxnet virüsünü değiştirdiklerini ve böylece virüsün dünyaya yayıldığını söyleyerek birlikte operasyon yaptıkları İsrailli yetkilileri suçluyor.
Bu belgeseli seyredince artık dünyadaki herhangi bir ordunun tek bir mermi dahi atmadan ülkenizdeki güç santrallerini, kimya fabrikalarınızı, su arıtma tesislerini uzaktan düğmeye basacağı bir siber saldırıyla çökertebileceği gerçeğiyle yüzleştim. Teknolojik gelişmelerin insanoğlunu refaha kavuşturacağı ütopyasını yok edecek bir distopya çağına çoktan giriş yapmış bulunuyoruz sevgili okurlar. Bu siber saldırı ABD ve İsrail’in beklediği sonuçları doğurmuyor ne var ki.. İran nükleer programı sınırlı bir şekilde zarar görüyor ve bir kaç yıl içinde İran santrifüj sayısını Stuxnet öncesinin bir kaç katına çıkartıyor. Bununla da kalmıyor ülke genelinde büyük bir siber ordu toplayıp 2013 yılında Stuxnet’in intikamı olarak uzaktan yaptığı saldırılarla Amerikan bankacılık sistemini online olarak çökertiyor.
Korkunç bir kabus gibi
İran’ın nükleer gelişimini birazcık yavaşlatmak üzere ödenen bedel çok büyük oluyor. ABD-İsrail operasyonu deşifre olurken Stuxnet virüsü İsrailli hackerlerin sabırsız ve dikkatsiz davranışı sonucunda dünyaya yayılıyor. Belgeselin sonunda kimliği gizlenen NSA yetkilisi şu an İran’ın tüm enerji santrallerine, endüstriyel tesislerine sızdıklarını ve olası bir savaş halinde İran ordusunun tüm hava savunma sistemlerini kapatabileceklerini, ülkenin elektriğini kesebileceklerini ve su arıtma tesislerini devre dışı bırakarak halkı ölüme terk edebileceklerini söylüyor. Anlatılanlar korkunç bir kabus gibi. Peki biz ülke olarak böyle bir kabus senaryosuna karşı ne kadar hazırlıklıyız. Devletimiz siber ordu ve siber güvenlik için gerekli yatırımı yapıyor mu?