Şenol’a Türkiye şen ola! Gün geçmiyor ki hem ulusal hem de global ölçekte futbolda yeni olaylar, yeni skandallar yaşanmasın.
Artık futbol – siyaset ortaklığının tüm Dünya’da ayyuka çıkmasıyla birlikte insanlar gitgide futboldan soğur hale geldi…
Geçtiğimiz hafta liglere milli maçlar için ara verildi. Türkiye de önce Karadağ, ardından Cebelitarık ile maçlar oynadı. Sonuncusunu da bugün bir futbol ekolü olan Hollanda’ya karşı oynayacağız…
Öncelikle şunu belirtmek isterim ki milli takımda ki en büyük sıkıntı teknik direktör Şenol Güneş’in kendini inkar etmesidir…
Bu takım Fransa’yı içeride yenip dışarıda puan aldığında da bu oyuncular ve bu teknik direktör vardı. Ama 1-2 nüans farkıyla…
Bir kere her zaman dediğim gibi kalede Mert Günok’un olması gerektiği taraftarıyım ben. Çünkü Mert kendisini özellikle Abdullah Avcı döneminde, pas oyunu ve oyun kurma konusunda o kadar geliştirdi ki sanki orta sahada bir maestroymuş gibi top ayağına geldiğinde, hem rakibin presini kırma konusunda hem de takımı rahatlatma konusunda çok doğru işler yapıyor. En azından geri pasta baskı karşısında panik yapmıyor…
Uğurcan Çakır ve Altay Bayındır çok iyi birer çizgi kalecisidir. Ama dediğim ayakla oyun kurma olmadığı için, bugün bile Avrupa’dan istenen ve beklenen teklifleri alamıyorlar… Yani aut atışında 3 metre yanında ki stopere pas etmek değil marifet, rakip 3-4 kişiyle bastığında doğru adrese doğru pası atıp o 3-4 adamın pres inancını ve direncini kırıyor musun ona bakıyor artık Avrupalı…
Mesela Karadağ maçının sonlarına doğru kaleci Altay’ın kendisine atılan her geri pasta ve yapılan pres sonrasında, yangın anında ki panik butonuna basılmış gibi alelacele topu rastgele uzaklaştırması ve kendisine atılan her topun direk rakibe hediye edilmesi, presin ve baskının artmasına ve nitekim son dakikalarda acemice bir faulün olmasına ve golün yenilmesine olanak sağlamıştır.
Bir de baraj durumu var ki daha da içler acısı… Daha baraj yapılırken Altay’ın eliyle 4 kişi isteyip barajın 3 kişide kalması, Altay’ın bir de kapattığı köşeden golü yemesi, sadece bizi değil kendisini takip eden gözlemcileri de şaşırtmıştır…
Yine milli takımda olması gereken stoper tandeminin Kaan Ayhan + Çağlar / Merih ikilisi olması gerektiğini düşünüyorum. Kalın ve sağlam bir Çağlar/Merih yanına ayağı düzgün pas opsiyonu kalitesi yüksek bir Kaan Ayhan ile en iyi maçlarımızı oynadık biz.
Orta sahada da geçen seneye kadar Mahmut Tekdemir’in, Ozan Tufan ve İrfan Can ile kurduğu uyum ve pas akışkanlığı, şu anda denenen çeşitli deneme varyasyonları neticesinde ortadan kalkmış vaziyette.
Şenol hocanın merkezde bir gün Yusuf ve Hakan çift 10 numara denemesi, bir başka gün Taylan-Orkun ile çift merkez denemesi, bir başka gün Yusuf sağda Hakan solda denemesi ve kadroyu sürekli deneme tahtasına çevirmesi bütün bu kötü senaryoların başımıza gelmesine neden oluyor. Çünkü oyuncular hangi maçta nerede oynayacağını maç saatine kadar bilmiyor.
Oysa ki büyük takımlardaki her oyuncu rakip kim olursa olsun, maça nerde başlayacağını ve nerde bitireceğini bilir vaziyette hazırlanırlar…
Ve son olarak Cebelitarık maçını ve ilk yarıda ki golsüz beraberliği eleştirmek istiyorum. Grubumuzdaki direkt rakiplerimiz olan Norveç ve Hollanda da Cebelitarık ile müsabaka oynadılar…
Norveç hücum hattında Elyounoissi – Odegaard – Sörloth – Haaland gibi orjinal takımıyla çıktı. Keza Hollanda da Wijnaldum – Frenkie De Jong – Depay – Luuk De Jong gibi orjinal hücum hattı ve yine takımın geri kalanında da orjinal kadrosuyla çıktı.
Biz ise orta sahada Efecan – Taylan – Orkun – Kerem Aktürkoğlu dizilişi ve hücumda Enes Ünal ile birlikte çıktık… Sahada bir arada ilk kez oynayan bir takım ile rakip kim olursa olsun başarı elde edemezsiniz…
Ve yeni oyuncuları deneyeyim göreyim deyip hazırlık maçı edasında çıkıp rakibi küçümserseniz; rakip de sizi küçümsenecek hale getirir…
Şenol Güneş’in bir anca önce toparlanmasını ve fabrika ayarlarına geri dönmesini bekliyorum…
Yoksa Şenol Güneş’i kovsak ne olacak ki? Yerine ya Fatih Terim, ya Lucescu ya da Hiddink tarzı birisi gelecek… Değişen bir şey olmayacak yani…
BİR ADAM VARMIŞ CANI SIKILAN…
Turkcell reklamında ki bu şarkıyı hatırlarsınız… Geçen gün Dünya Kupası Güney Amerika Elemerinde ki Brezilya – Arjantin maçını herkes izlemiştir.
Aslında İngiltere’nin Kırmızı kodlu ülkelere milli oyuncu gönderimini yasaklaması ve bu doğrultuda İngiltere’de ki Brezilyalı oyuncuların milli takıma gidemediği yerde, Arjantinli oyuncuların gitmesi fitili ateşleyen durum oldu… (Bizde de Karadağ maçında oynayamayan Çağlar’ın direk Cebelitarık maçı için İspanya’da milli takıma katılması bununla aynı durum)
Brezilya yetkililerine göre 4 Arjantin oyuncusu PCR test ve aşı belgelerinde sahtecilik yapmış ve vermesi gereken evrakları yanlış vermişler. Bu durum üzerine 4 oyuncunun karantinaya alınması gerekiyormuş…
Bu oyuncular Havalimanından geçip Brezilya’ya girmiş, 3 gün boyunca otelde kalmış belki de ülkede gezip dolaşmış, antrenman sahası otel arasında gidip gelmiş, tüm Arjantinli oyuncular ile birlikte vakit geçirmiş, maçın öncesi Güney Amerika Konfederasyonu ”CONCACAF” oyuncular için ”oynayabilir” raporu vermiş ve nihayetinde maçın oynanacağı stada gelmişler… Maçın başlamasıyla birlikte 5. dakikada; üstünde t-shirt altında kot pantolon olan, kot pantolonunu arkasında ki cepte de bir takım kağıtlar bulunan bir ”müptezel” önce saha kenarına sonra saha ortasına girerek belirlenen 4 oyuncuyu karantinaya almak ve sınır dışı etmek üzere maça müdahil oldu…
Müptezel diyorum çünkü müsabaka uluslararası bir müsabaka, orada FIFA yetkilisi var, Brezilya Federasyonu yetkilisi var, müsabakanın FIFA tarafında görevlendirilen hakemleri var, temsilciler var… Ama sen elinde bir kağıt, ağzında bir kaç kelime sözcük ile müsabakayı katlediyorsun… Madem sağlık konusunda bu kadar hassassınız, o sırada müsabakada bulunan herkesi temaslı varsayarak karantinaya almanız gerekiyor…
Sahada 22 kişinin koştuğu, koca bir Arjantin takımının içerisinde herkesin dip dibe olduğu oyunculardan sadece 4 tanesine almak istemek, abesle iştigal bir durumdur…
Bakalım FIFA ne kadar verecek? Merakla bekliyoruz…
NEDİR BU ”SİYAHİ” OYUNCU SEVDASI
Türkiye’de her transfer döneminde sayısız oyuncular takımlara gelir ama istenen performansı vermeden de bir çoğu ertesi sezon geri gönderilir… Sonra yenileri gelir ve yeniler gider…
Ama özellikle merak ettiğim bir husus da özellikle Afrika kökenli olan bir çok siyahi oyuncunun transfer edilmesi ve bir şey veremeden geri gönderilmesinin altında ki temel gerekçe…
Bilimsel olarak kanıtlanan bir şey varsa o da siyahi insanların beyaz ırklı insanlara göre kas sistemlerinin 2 kat daha güçlü olduğudur. Zaten benim burada ki amacım asla ”ırkçılık” yapmak değil, tam aksine değişen futbol dünyasının gerisinde kaldığımızın resmedilmesidir…
Evet siyahi oyuncular fizik ve kondisyon olarak iyiler ama bundan 10-15 sene öncesine kadar iyilerdi…
Artık gelişen teknoloji ve maçın içinde anlık olarak dahi ölçülebilen ve analizlenebilen oyuncu performansları doğrultusunda, her futbolcu siyahi oyuncular gibi fiziksel ve kondisyon olarak gelişebiliyorlar…
Yani futbolcuda temel olarak bulunması gereken 4 ana unsur var; Hız, Güç – Fizik Kondisyon (ayakta durabilmek),Teknik ve Oyun Aklı…
10 – 15 yıl öncesine kadar Teknik ve Oyun Aklının bu kadar genele yayılmadığı, bazı belirli yetenekli oyuncunun sivrildiği bir oyunda, hız ve güç olarak siyahi oyuncuların yarattığı farkı herkes gibi ben de görüyordum… Ama şimdilerde ise oyuna katılan zeka ve yetenek, siyahi oyuncuların sahada performans olarak vasat olarak hatta vasat altı olarak kalmasına neden oluyor… Çünkü artık her oyuncu siyahi oyuncular kadar hızlı ve güçlü bir duruma gelmiş durumda.
Mesela Galatasaray’da Onyekuru diye bir oyuncu vardı yakın zamanda… Ve kendisi hakkında en bilinen cümle ”Onyekuru’dan koşu var” şeklindeydi. Ama ben Onyekuru’nun birebir adam geçtiğini, topla içeri kat ettiğini, ters top atabildiğini hiç hatırlamıyorum. Sadece skor olarak önde olunan maçlarda açık savunma arkasına atılan toplara koşu yapmasıyla biliniyordu… Ancak skor gelmedikçe kapalı savunmalara karşı oyun açmakta zorlanıyordu Galatasaray…
Oysa şimdi Kerem Aktürkoğlu öyle mi… Topu alıyor, içeri sürüyor, pas opsiyonu arıyor, sürekli kanat değiştiriyor ve bunları anlık ve saniyeler içerisinde uyguluyor…
Avrupa’da sadece Olimpiakos’un 5 milyon Euro ödediği Onyekuru yerine, herkes şu anda Kerem tarzı oyuncuları izliyor…
Başak bir örnek olarak klasik ön libero tabir edilen 6 numaralar da artık futbolda pek tercih edilmiyor… Yine Galatasaray’ın damağında tat bırakan son iki ön liberonun Melo ve Fernando olduğunu, bu oyuncuların sadece rakip karşılayıp top kapmaktan ziyade, hücuma da çıkıp skor katkısı da verdiğini unutmamak lazım…
Yani artık kalecilerin bile pas yapıp yapamadığına bakılan bir futbol düzeninde, sadece fiziki gücü ve hızı olan, ama yetenek ve oyun aklı konusunda sıfıra yakın bir pozisyonda ki ”siyahi” ve özellikle ”Afrikalı” oyuncuların futbolumuzda yavaş yavaş öğütülmeye başlanması gerekiyor…
Avrupa’nın üst düzey liglerinde ki orta sahalara bakarsanız; artık ”box to box” denilen yani iki ceza sahası arasında gidip gelebilen, aynı zamanda ayağa pas yapıp oyun kurabilen, 2’li ya da 3’lü merkez orta sahaların monte edildiğini görürsünüz…
Tabi bu yazdıklarım tartışılmaya açık bir konu. Ama yazdıklarım anlaşılınca aslında ne kadar da doğru olduğunu herkes görecektir…
Tabi işin en hazin tarafı ise halen bile takımlarımızın ısrarla tüm transfer hamlelerini bu tarz Afrikalı oyuncular üzerine yapmasıdır…
Haritada göster dense yerini bile gösteremeyecek ülkelerden, sözüm ona ”milli” denilen oyuncuların transferlerinin gerçekleştirilmesi ve dolayısıyla bir başarı gelmemesi; özellikle son yıllarda iyice ayyuka çıkan borç bataklığının ne kadar büyük olduğunu gözler önüne sermektedir…
Ne diyelim, benim bu futbol kültürünü değiştirmem için 1-2 seneye daha ihtiyacım var sanırım