Başarılı yönetmen ve senarist Gülistan Acet ile beraberiz bir senenin ardından bir kez daha beraberiz.
Geçtiğimiz sene yaşadığı başarılar ve yeni projeleri hakkında keyifli bir röportaj gerçekleştirdik. Bakalım Gülistan Acet’ten nasıl cevaplar almışız?
Geçtiğimiz röportajda Okul Tıraşı filminizin heyecanı vardı. Genel olarak geçen seneye bir projeksiyon tutarsak nasıl bir sene geçti sizin için? Filmin başarısından dolayı mutlu bir dönem geçirdiğinizi düşünüyorum.
Sık sık yurt dışı ve yurt içi festivallere gidip doyasıya gezdiğimiz, bol bol film izlediğimiz, sinema sohbetleri yaptığımız sinemayla dolu bir yıldı. Film, tahmin ettiğimizin üzerinde bir ilgi ve sevgiyle karşılandı. Sinema tarihinde okul filmleri dendiğinde ilk akla gelecek filmlerin arasına şimdiden yerleşmiş gibi görünüyor. Bu, gurur verici.
Filminiz şu anda bir platformda gösteriliyor. Platformlar artık sinemadan bir sonraki durak oldu diyebiliriz. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Dijital platformların artması, sinema sektöründeki tüm mesleklerin gelişimi için bir avantaj diye düşünüyorum. Duyguları köreltecek kadar aceleye getirilmediği ve gerekli zaman tanındığı taktirde sık ve çok yapılan şey, pratikliği ve ustalaşmayı sağlar. Hele kaliteli yapımları bünyesinde barındıran, saatlerce film açmaya ya da indirmeye çalıştığımız korsan sitelerden izleyiciyi kurtaran Mubi ve benzeri platformlar iyi ki varlar ve umarım artarlar. Platformların varlığı, sinema ihtiyacını ortadan kaldırmaz tabi. Sinemaya gitmek, film izlemekten çok daha fazla ihtiyaca cevap verir. En önemlisi, sosyalleşme ihtiyacı… Sinema salonuna yürürken yaşadığınız yaşamın içine karışma hissi bile paha biçilemez. AVM’lerdeki sinemaları dışında tutuyorum.
Sinemada vizyona girmeden platform için yapılan filmler var. Bu filmlerin kalitesini nasıl buluyorsunuz? Sinema filmi standardı yakalanabiliyor mu?
Platforma yapıldığı için kalitesiz olduğu yanılgısı yaratan filmlerin sinemaya da yapılsalar kalitesiz olacaklarını düşünüyorum. Bu, kullanılan imkanların yetersizliğinden çok üreticilerin vizyonu ve hayat görüşüyle ilgili. Teknik yetersizlik, anlatımı doyurucu ve ikna edici olduktan sonra herkesin hoş görebileceği ve hatta görünmezleşen bir şey. Alfonso Cuaron’un Roma’sı ya da Bergman’ın “Bir Evlilikten Manzaralar”ı sinema için yapılmadı; ama sinema için yapılmış birçok filmin, bunların yanında esamesi bile okunmaz.
Sinemanın bir gün işlevini yitireceğini düşünüyor musunuz? Yoksa, hayır sinema her zaman misyonunu koruyacak eski bir kültürdür, bir sosyalleşme aracıdır. Seyirci kolayca vazgeçemez noktasında mısınız?
Sinema, form değiştirecektir elbette; ama insanların hikaye dinlemeye duydukları ihtiyaca en iyi cevap veren araçlardan biri olduğu için varlığını hep koruyacağını düşünüyorum. Bu, insanları oyalamak ve terbiye etmek için iktidarların ihtiyacı, sürdürmek zorunda oldukları zor yaşamların yükünü hafifletip devam etmek isteyen küçük insanın ihtiyacı, kendini gerçekleştirmek isteyen entelektüelin ihtiyacı… İnsan oğlunun doyumsuzluğunun film teknolojisini her zaman ileriye taşıyacağını düşünüyorum.
Rastgele çekilmiş birkaç kısa ve siyah beyaz sessiz videoyla başlayan sinema deneyimine ses, renk, yapay ışık, müzik, animasyonlar, üç boyutlu görüntüler dahil oldu. Her gelişme, daha fazla duyumuza hitap eden bir sinema yarattı. İleride belki dokunma, koku ve tat alma duyularımıza hitap edecek filmleri deneyimleyeceğiz. Metaverse gibi ana karakterinin kendimiz olduğu draması ve finali bol seçenekli filmler izleyeceğiz ve yaşayacağız. İnsanın evrimi devam ettiği sürece sinemanın da evrimi devam edecek. Sanat ölümsüzdür, yedinci sanat dahil…
Televizyonla ilgili de düşüncelerinizi almak isterim. Özellikle dizilerle aranız nasıl? Takip ettiğiniz diziler var mı?
Evde çok uzun yıllardır televizyon olmadığı için sadece platformlardan dizi izleyebiliyorum. Bana mı öyle geliyor, çok mu eski kafalıyım bilmiyorum ama eskisi kadar iyi dizi üretilmediğini düşünüyorum artık.
Gülten Akın’ın dediği gibi “Kimsenin vakti yok durup ince şeyleri anlamaya…” Birkaç saniyede okuyabildiğimiz ya da izleyebildiğimiz şeyleri tüketip sıradakine geçiyoruz. Teknolojiye ve sosyal medyaya karşı değilim ama tüm gün parlak ekranlardan çer çöp okumaktan yorgun düşen gözlerimizle iki satır kitap okuyamaz olduk. Derinlikli şeyler üretmekten her gün biraz daha uzaklaşıyoruz. Genelde film izlemeye çalışıyorum ama dizi izleyip kafa dağıtmak istersem yine dönüp Game of Thrones, Prison Break, Black Books, The Office, Simpsonlar, The It Crrowd izliyorum.
Dizi olsun, film olsun, uyarlama hikayeler senelerdir çok revaçta sizin edebiyat dünyasından hayal ettiğiniz bir hikaye var mı?
Çok sevdiğim ve elimdeki iş bittiğinde senaryolaştırmayı çok istediğim bir kitap var: Ses ve Öfke.
En son röportajımızda yazım aşamasındaki senaryolardan bahsetmiştiniz. Ne durumdalar? Bir sonraki projeniz belli oldu mu?
Benim çocukluğumdan otobiyografik öğeler taşıyan “Bütün Annelerim”di bir tanesi, senaryosu bitti. Diğeri de henüz adı netleşmeyen, yazmaya devam ettiğimiz, çalışması keyifli, konusu iç acıtıcı ve rahatsız edici bir kadın hikayesi…
Eski Köye Yeni Âdet – 2 ile ilgili düşünceniz olduğunu söylemiştiniz. Onla ilgili son durum nedir?
Beni halihazırda çalıştığım projeler kadar heyecanlandırmadığından şimdilik öyle bir motivasyonum yok. Talep var; ama ne zaman yapılır, yapılır mı bilemem.
Gülistan Hanım, vaktinizi ayırdığınız için teşekkür ediyorum. Yeni projelerinizde size yeni başarılar dilerim.