Sevgili yol arkadaşlarım herkese merhaba, bugün Şems Tebrizi ve Mevlana’nın 2. bölümünde Şems’in Mevlana’yı bırakışını anlatacağım.
Mevlana‘yla Şems’in yaşadığı halvet süreci, Şems’in onu bırakışı, maruz kaldıkları o dönemdeki sıkıntıları ve Şems’in ayrılığı daha sonra ise Şebi Arus dediğimiz Mevlana’nın bu dünyadan terki diyarını anlatacağız.
Şems ile Mevlana hazretleri 40 gün halvet süreci yaşamışlardır. Rivayet göre o sürede Mevlana’nın hiçbir şeyle ilgilenmediği, her şeyi terk ettiği ailesine ve talebelerine vakit ayırmadığı söylenir. Her gün bir odaya kapanıp zikir ve dua ile ibadetle geçiren Şems Tebrizi ve Mevlana günlerini uzun sohbetlerle geçirirdi. Genelde Şems anlatır Mevlana ise hamuş olup yani sessizleşir dinlerdi… Bu hergün devam etmekte olduğu için Konya halkının ve Mevlana’nın ailesinin dikkatini çekmekteydi. Şems’ in Mevlana’yı kopardığını, ve kafasına girdiğini düşünen ahali zamanla Şems Tebriz’i’ye düşman kesilmiş.. Her defasında Şems’e bir oyunla gelmişlerdi. Ama dili bıçaktan keskin olan Şems onlara haddini bildirmişti…
Hatta Mevlana’nın bu durumundan ailesi bile şikayetlenmiş. Ama Sultan Veled ve ikinci eşi Kerra hatun durumu sonradan idrak etmişti…
Bununla ilgili bir hikaye anlatayım size…
Vaktiyle Şems ile Mevlana halvette sohbet ediyorken iyice meraklanan karısı ve oğlu durumu anlamak için kafalarını duvara dayayıp kulaklarına gelen sesleri işitmeye çalışırlar.. Tam o sırada inanılmaz bir şey olur. Ellerinde mor güzel açan bir çiçekle beyaz giyinmiş 3 derviş önlerinden geçerek duvarın öbür tarafına bir silüet halinde geçerler. Gördüklerine inanamayan Sultan Veled ve annesi bu duruma inanmazlar Kapının önüne gelirler. O sırada kapı birden açılır. Şems Tebriz’i’yi karşılarında bulurlar. Elinde o çiçekle….Şems Tebriz’i Mevlana’nın eşi ve oğluna şöyle buyurur:
“Bu çiçeği sana Mevlana’m verdi. Güle güle güle kullan.. Çok kıymetli ve nadide bir çiçektir. Hint çiçeğidir..” der..
Bunun üzerine Mevlana’nın oğlu ve karısı biat edip Şems’in büyüklüğünü anlarlar. O çiçek beyazlar içinde dervişlerin getirdiği çiçektir. Şems Tebriz’i mana aleminden haber almış ve o Hindistan’dan gelen çiçeği karısına ve oğluna vermiştir. Bunun üzerine Mevlana’nın eşi Kerra hatun ve Sultan Veled Şems Tebriz’i’ye saygı duymuş ve asla hasetlik yapmamıştır…
Bir gün Şems Mevlana’yı gene bir sınavdan geçirir. Şems Mevlana ‘dan ona en sevdiği 5 kitabı getirmesini istedi… Ardından Mevlana kitaplığına gitti.. Ve en sevdiği içinde babasının da eseri olan 5 kitabı getirdi. Mevlana Şems’ in ne yapacağını merak ediyordu. Şems kitapları aldı. Ve dergahın ortasındaki o ufak havuzun içine bütün kitapları attı..
Mevlana’nın nutku tutulmuştur şöyle söyledi . “Kitaplarım, değerlilerim, canlarım, babamın kitabı naptın sen….. ” panik olmuştu ve kendini kaybetmişti resmen… Hemen havuza suya atladı. Üstü başı sırılsıklam bütün suda yüzen kitapları bir bir aldı…. Sonra havuz dan çıktı. Ve Şems’in yanına geldi.. Bir baktı ki, kitaplar kupkuru üstü başı su içinde ıslanmış…. Şems muzip şekilde gülümsemiş. Mevlana başına gelen kerameti Şems’in manadaki hakikatini fark etmiş….
Şems şöyle söylemiş: “Kır kalemin ucunu bundan sonra ki yolculuğumuz aşk yolculuğudur aşkı kalem yazmaz ki kitaplar da bulasın” der. Ve böylece Mevlana ‘ya hayatının dersini verir. Aşksız ilimin hiç bişey olmadığını, aşkla ilmin irfana dönüştüğünü anlatır. Bununla ilgili şu güzel söz aklıma geldi, Ahmet Kuddusi’nin :”aşkı ede gör başına taç deme mecazi aşık olanın gönlüne irfan gelir elbet”
Evet bu bir aşk yolculuğudur. Ama Mevlana Şems’e o kadar bağlanmıştır ki ve onu ilim alabileceği tek kişi sanıyordu. Öyle ki, Konya ahalisi arasında dedikodu aldı yürüdü…. Kıskançlık, hasetlik içinde türlü senaryolar yazılıyordu…. Herkes o kadar süre ne yaptıklarını merak ediyordu. Bunun üzerine çok üzülen Şems Tebriz’i Mevlana’nın terbiye olması ve gerçek hakikati görmesi için onu terk etmeye karar verir. Ve bir gece Mevlana’ ya durumu açar. Şems hem yapılan dedikodulardan bıkmış, hem de Mevlana’yı terbiye etmek istemiştir.
Ve Şems Şam’a gitmeye karar verir…Bir gece ansızın dergahın arka kapısından çıkar gider ve karanlığa gömülür…..
Haberi alan Mevlana yataklara düşer.. Hastalanır. Günlerce ağzına bir lokma koymaz… Sadece ibadet eder ve dua eder. Her gün ağlar, inler… Şems’in hasretinden yataklara düşmüştür. Mevlana’nın bu hali dergahtaki talebelerini, ailesini hatta zamanında Şems’ e düşman olan diğer Konya ahalisini bile üzmüş, bu hali yüzünden hepsi yeter ki Şems gelsin Mevlana’mızın yüzü gülsün demişlerdir.
Onların dostluğu Allah dostluğuydu. Aralarındaki ilahi aşktı. Bu anlatılamayacak kadar yüce bir duyguydu. Kim öğrenci, kim hoca asla belli olmazdı. Hiç bir zamanda kim kimin hocası, kim kimin öğrencisi belli olmadı… Bazen Şems sustu.. Mevlana anlattı. Bazen Şems konuştu Mevlana sustu. Bazen ikisi de sustu. Gözleri konuştu. Şems’in bununla ilgili bir sözü var. :”Sana dilsiz, dudaksız sözler söyleyeceğim bütün kulaklardan gizli sırlardan bahsedeceğim bu sözleri sana, herkesin içinde söyleyeceğim ama senden başka kimse duymayacak kimse anlamayacak.”
Şems’in Şam’a yolculuğu ve Sultan Veled’in onu bulması ve Mevlana’nın yazdığı mektuplar, Şems’in vefatı ve Mesnevi’nin yazılışı, Mevlana’nın ölümü, diğer bölümlerde inşallah canlar…. Umarım zevkle okursunuz. Su gibi olun inşallah eyvallah dostlar…… Devamı gelecek