Ali Muhiddin Hacı Bekir’in İstiklal Caddesi’ndeki ikonik tasarımlı yeni mağazası ziyaretçilerine kapılarını açtı. Osmanlı’da sarayın ‘şekercibaşı’ ünvanını verdiği ve Türk lokumunu bugünkü haline getiren Ali Muhiddin Hacı Bekir’in geçmişin izlerini taşıyan yeni mağazasında, gün yüzüne çıkmamış aileye ait eski belge, şekerlemeler ve fotoğraflar yer alıyor.
Osmanlı Sarayı’nın ‘şekercibaşı’ ünvanını verdiği ve Türk lokumunu bugünkü haline getiren Ali Muhiddin Hacı Bekir’in İstiklal Caddesi’nde açılan yeni tasarımlı ikonik mağazası Osmanlı Sanatı Uzmanı ve İç mimar Serdar Gülgün’ün imzasını taşıyor. Gülgün’ün 1 buçuk yılda tasarladığı mağaza, geçmişin ve o dönemki geleneğin izlerini bugüne taşıyor.
Ali Muhiddin Hacı Bekir’in ailesi tarafından bugüne dek saklanan eski belgeler ve fotoğrafların da tasarımda yer aldığı mağazayı ziyaret edenler adeta geçmişe yolculuk yapıyor. Tasarım sürecinde şekerlemelerden ve eski belgelerin içindeki renklerden ilham aldığını söyleyen Gülgün, mağazanın alt katına ise Japonların sushi barına benzer döner bir tatlı barı yerleştirmiş. Aşçının yaptığı tatlılar ve şekerler bu döner bar ile misafirlerine eşsiz bir lezzet sunuyor.
Türkiye’nin ve hatta dünyanın en eski markaları arasında yer alan Ali Muhiddin Hacı Bekir’in İstiklal Caddesi’nde açılan mağazasının lansmanı bugün sanat ve medya dünyasından isimlerin katılımıyla yapıldı. Lansmana; Osmanlı Sanatı Uzmanı ve İç Mekan Tasarımcısı Serdar Gülgün, Gastronomi Yazarı Ebru Erke, Tarihçi ve Profesyonel Seyahat Rehberi Saffet Emre Tonguç katılım sağladı.
Lansmanda, yüzyıllar önceki geleneğin bu ikonik tasarım ile bugüne taşındığı vurgulandı.
GÜLGÜN: TÜRKİYE’NİN BUGÜNE KADAR GELMİŞ EN ESKİ MARKASI
Ali Muhiddin Hacı Bekir’i anlatan Osmanlı Sanatı Uzmanı ve İç Mekan Tasarımcısı Serdar Gülgün, “Hacı Bekir, Türkiye’nin bugüne kadar gelmiş en eski markası. 1777’den bugüne kesintisiz devam etmiş. Bir Türk olarak çok gurur duyduğumuz, adı lokumla, akide şekeriyle özdeşleşmiş bir marka. Hacı Bekir 1777’de başlıyor, çok güzel lokum yaptığı için saraya lokum satmaya başlıyor. Saray da kendisine ‘Şekercibaşı’ unvanı veriyor. Sonra Hacı Bekir sarayda yapımını gördüğü akide şekerini kendi mağazasında yapıp halka satmaya başlıyor. Neredeyse bugün ki yediğimiz lokumu ve akide şekerini yediğimiz haline getiriyor. Çok önemli bir marka, bu yeni mağazanın tasarımı için aile bana geldi, çok severek çalıştım” dedi.
“İLHAM ALDIĞIM ŞEY TABİ Kİ ŞEKERLER VE ŞEKERLEMELERİN RENKLERİ”
Mağaza tasarımını yaparken şekerlemelerden ilham aldığını söyleyen Gülgün, “Bu işi yaparken akidenin, lokumun, çeşitli şerbetlerin renklerinden ilham alarak bir tasarım yaptım ve bu markayı bugüne getirmeye çalıştım. En önemli özelliklerinden biri de alt katında bir tatlı barı var, bu tatlıların önünüzden geçtiği ve arzu ettiğiniz tatlıyı alıp yiyebildiğiniz bir sistem. Giriş katında mağaza kısmı var, üst katta ise kafe, restoran var. En büyük ilham aldığım şey tabi ki şekerler ve şekerlemelerin renkleri.
Tarçınlı akideler, naneli lokumlar gibi şekerlemeler bana çok ilham verdi. Aile; çeşitli eski fotoğraflar, eski diplomalar ve eski belgeler gibi çok büyük bir arşiv tutmuş. Bunların içindeki desenler ve renklerden de çok ilham aldım. Tatlı barımızı yaparken de Japonların sushi barlarından ilham aldım. Döner bir bant, bu döner banda içerideki aşçı yaptığı akideyi, lokumu, baklavayı koyuyor. Misafirler oturdukları bar sandalyelerinde istediklerini alıp yiyorlar ve yedikleri kadar ödüyorlar” diye konuştu.
“İKONİK BİR İSİM”
Hacı Bekir’in marka üstü bir algısı olduğunu söyleyen Gülgün, “Çok mutluyum çünkü Hacı Bekir artık Türkiye’ye ve Türk kültürüne mal olmuş bir marka, aslında bir markadan öte bir şey, çok ikonik bir isim. Hacı Bekir’in marka üstü bir algısı var. Bu sebeple de bu güzel markayı bugünün tasarımıyla buluşturmak beni çok mutlu etti. Çünkü bu şekilde genç kuşaklarla da tanışabilecek ve onların ilgisini çekebilecek. Onlar da bunu bir sonraki kuşaklara taşıyacaklar” ifadelerini kullandı.
“GEÇMİŞE BİR YOLCULUK YAPMIŞ OLUYORSUNUZ”
Mağazanın İstiklal Caddesi’yle içli dışlı olduğunu söyleyen Gülgün, “Hacı Bekir’in bu mağazası İstiklal Caddesi’yle çok bağlantılı, her şeyden önce çok şeffaf bir mağaza. İstiklal Caddesi mağaza ile çok içli dışlı, tatlınızı, lokumunuzu yerken çayınızı ve kahvenizi içerken İstiklal Caddesi’ni izlemek mümkün. Bahsettiğim o eski evraklara da baktığınız zaman eski istiklal Caddesi’ndeki çekilmiş fotoğrafları, o dönemlerde mağazada çalışmış emek vermiş insanları görüyorsunuz. Beyoğlu’nun, İstiklal Caddesi’nin, Pera’nın tarihine, geçmişe bir yolculuk yapmış oluyorsunuz” dedi.
“ÇOK LEZZETLİ ŞEYLER GÖRECEKLER”
Mağazayı ziyaret edeceklere önerilerde bulunan Gülgün, şunları ekledi:
“Buraya geleceklere bir kere ‘aç karnına gelsinler’ derim. Çünkü çok lezzetli şeyler görecekler. Hem eski Beyoğlu’nu hissedebilecekleri hem de bugünün hayatını yaşayabilecekleri bir mekana geleceklerini söyleyebilirim.”
ERKE: İNSANI CEZBEDEN O RENK VE TAT ORTAYA ÇIKIYOR
Lokumu şu anda bilinen hale getiren kişinin Hacı Bekir olduğunu söyleyen Gastronomi Yazarı Ebru Erke, “Lokumu şu anda bildiğimiz haline getiren Bekir Efendi, yani Ali Muhiddin Hacı Bekir markasının kurucusu. Önceden lokum, pekmez veya balla tatlandırılıp unla bağlanarak yapılan lokum bildiğimiz cevizli sucuklar gibiymiş. Sonrasında 1800’lü yıllarda rafine şeker kullanılmaya başlandığında Bekir Efendi bunu bal ve pekmez yerine rafine şeker ile tatlandırıyor. Un yerine de nişasta kullanıyor.
O zaman tamamen farklı bir görüntü meydana çıkıyor. İnsanı cezbeden o renk ve tat ortaya çıkıyor. İlk dükkanı 1777’de, Kastamonu’dan Bahçekapı’ya geldiğinde Hacı Bekir’i çok fazla yabancı seyyah ziyaret ediyor. Onların da çok beğenmesi üzerine ‘Turkis delight’ yani Türk lokumu olarak da dünyaya yayılıyor” dedi.
“BU TARZ MARKALARIN GELECEĞE TAŞINMASI BÜTÜN ÜLKEYE DEĞER KATAN BİR ŞEY”
Lokum isminin günümüze gelene kadar değişimlere uğradığını ifade eden Erke, “Lokum isminin o dönemlerde gırtlağı rahatlatan, boğazdan rahatça geçen anlamına gelen ‘rahatü’l hulkum’ tanımlaması zamanla rahat lokum daha sonra ise kısalarak lokum gibi değişikliklere uğramış. Yani özüne baktığımızda rahatça yenen, boğazdan keyifle geçen anlamına geliyor. Her şeyden önce bu tarz markaların geleceğe taşınması yani geleneğin geleceğe taşınması marka değeri olarak sadece İstiklal Caddesi’ne ya da bulunduğu yere değil bütün ülkeye değer katan bir şey. Bu çok tarihi bir konsept, bundan sonrasında bizim geleneksel akide şekerimiz ve lokumumuzun yapımını herkes görecek, onu tadacak. Modern ve çok şık bir konseptte bu gelenek devam edecek” diye konuştu.
TONGUÇ: TURİSTLER ÇOK SIRA DIŞI VE ÖZEL MARKALARI GÖRMEYE GELİYORLAR
Beyoğlu’nun tarihte uzun yıllar şehrin merkezi olarak görüldüğünü fakat son yıllarda kan kaybettiğini bu nedenle köklü ve tarihi mekanların Beyoğlu’nda varlıklarını sürdürmelerinin önemli olduğuna dikkat çeken Tarihçi ve Profesyonel Seyahat Rehberi Saffet Emre Tonguç, “Bu markaların tekrar Beyoğlu’na gelmesi ve mekanlar açması çok önemli. Maalesef bizim ülkemizde 100 yılı geçmiş tarihi mekanların ve markaların sayısı çok az. Bunların daha fazla olması gerekiyor çünkü bir ülkeye turistler kendi ülkelerindeki markaları görmeye değil, o ülkeye ait çok sıra dışı ve özel markaları görmeye geliyorlar. Bu çerçeve de bu markaların sayısının çoğalması çok önemli” dedi.
“BİR MÜZE NİTELİĞİ TAŞIYOR”
Markanın 1777’den kalma Türkiye’nin en eski markalarından biri olduğunu ve Beyoğlu’nda temsil edilmesinin kıymetli olduğunu aktaran Tonguç, tarihi lokumcunun yalnızca geçmişe değil günümüze de uyum sağlayarak güncelliğini koruyan bir değer haline geldiğini, mağazanın içinde adeta zamanda yolculuk yapıyormuş hissi uyandırdığını söyledi. Tonguç “Buraya baktığınızda şirketin daha önceki evraklarının duvarlarda tablolar şeklinde karşınıza çıktığını görüyorsunuz. Buraya gelen, burada gezen biri aslında kendini bir zaman makinasında yolculuktaymış gibi hissediyor. O anlamda da bir müze niteliği taşıyor” ifadelerini kullandı.