İlk tur seçimlerinin ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeniden kazanma ihtimalinin artması ile birlikte TL’deki değer kaybının hızlandığı, borsanın düştüğü ve risk priminin yükseldiği görülüyor. Üstelik tüm bunlar iktidarın kur ve borsa üzerindeki baskılama gücüne rağmen yaşanıyor. Finans Uzmanı Emre Şirin, 28 Mayıs’ta ikinci turu yapılacak seçim sonrası ekonomiyi bekleyen riskleri değerlendirdi.
Seçimlerin ikinci tura kalması ekonominin tüm aktörlerinde gergin bekleyişe yol açtı. Belirsizliğin sürmesi piyasaları baskılarken, ekonomi politikalarında değişim olup olmayacağı merak konusu. İlk turda genel görüşün Kemal Kılıçdaroğlu’nun kazanması yönünde olduğunu söyleyen Finans Uzmanı Emre Şirin, “Seçimin ikinci tura kalması hayal kırıklığı yarattı. Dolayısıyla piyasada da oluşan belirsizlik negatif tepkilere yol açtı. Özellikle borsada aşağı yönlü bir trend başladı. Aslında uluslararası yatırımcıların değişime daha olumlu baktığını görüyoruz. Bunun sağlamasını da şöyle yapabiliriz; Memleket Partisi Genel Başkanı Muharrem İnce’nin adaylıktan çekildiğini açıkladığında borsa, yüzde 8 yukarıda kapattı o günü, çok ciddi alımlar geldiğini gördük.
Seçim sonuçlarının Cumhur İttifakı lehinde, ikinci tura kalması piyasa tarafından negatif algılandı. Bunun sebebi ise mevcut ekonomi politikalarının Türkiye’nin risk primini artırması. Türkiye’nin sadece doları baskılamak adına uyguladığı politika, rezervleri tüketmeye devam ediyor. Ekonomik görünümümüz çok iyi değil, dış borç çok yüksek, CDS primleri yükseliyor ve bu da borçlanma maliyetlerini artırarak Türkiye’nin cebinden daha fazla faiz çıkmasına sebep oluyor. Dolayısıyla da mevcut yönetimin devamı halinde, mevcut ekonomi politikasının da süreceği görüşü piyasaları olumsuz etkiledi” dedi.
Çark borçlarla dönüyor
Türkiye’de kredi kartı kullanımının arttığını belirten Şirin, “Vatandaşlarımız, ekonomide kriz olduğu gerçeğini sadece dolarda sert yükselişler olduğunda algılayabiliyor. Marketlerdeki fiyat artışlarına ve enflasyona maalesef ki çok dikkat edilmiyor. Hükümet tarafından da bir kriz algısı oluşması istenilmiyor. O nedenle de doları baskılamak adına bir strateji uygulanıyor. Ekonomi politikası değişmez ise bu baskıları devam edecektir. Aynı zamanda bu politika değişmediği sürece sistem enflasyon yaratmaya da devam edecektir. Sistem enflasyon yarattığı sürece de dolar/TL üzerindeki baskı yukarı yönlü oluşacaktır. Bunu da sabit tutmak için başka önlemler alınacaktır.
Ancak elimizde kaynak yok, Merkez Bankası rezevlerinin -60 milyar dolarlara geçtiği bir süreci yaşıyoruz. Dışardan yabancı finansmana ihtiyacımız var, dış kaynak ihtiyacımız var çünkü ithalatımızı finanse etmemiz lazım. Fakat dış kaynak gelmediği gibi mevcut da çıkmaya devam ediyor. Bu nedenle polisiyle tedbirler ile bu süreç sürdürülecektir. Çünkü önümüzde yerel seçimler var. İktidar buraya da mevcut politikayı değiştirmeden gidebilir. Türkiye bu durumda çok ciddi bir ekonomik krizin pençesine de düşebilir.
Merkez Bankası bu dönemi öngöremediğinden olsa gerek, piyasalarda belirsizlikle görülen oynaklığın önüne geçmek amacıyla ya da kaynak israfını önlemek için iki düzenlemeye ihtiyaç duydu. Biri kredi kartı nakit avans ve kuyum (altın) harcamalarına yönelik olurken, diğeri de bankalara gerçek kişi müşterilerinde TL mevduat dönüşüm oranı ‘ek hedefi’ geldi.
Merkez Bankası’nın aldığı bu kararlar ülkemizde hem kredi piyasasını negatif etkiledi, hem de beklentileri çok bozdu. Şuan Türkiye’de birçok insan kredili mevduat hesaplarından çektiği paralar ile ya da kredi kartından çektiği nakit avanslar ile geçinebiliyor. Ticari tarafa geldiğimizde ise işletmeler de aynı şekilde çek ödemelerini kredili mevduat hesaplarından veya nakit avanslar ile yapıyor. Bu düzenleme piyasada ayın sonunu zor getiren vatandaşın, sorunu fark etmesine neden olunca banka tarafından geri adım atıldı” diye konuştu.
Erdoğan ve Kılıçdaroğlu ekonomi politikalarında neler vaat ediyor?
Emre Şirin, seçim sonrası ekonomi seneryoları şöyle değerlendirdi;
“İkinci tur seçimlerinde Cumhurbaşkanlığını Recep Tayyip Erdoğan kazanırsa, bunun yatırımcılar açısından çok da hoş karşılanmayacağını söyleyebiliriz. Burada Erdoğan’ın atacağı adımlar izlenecektir. Birinci ihtimal, mevcut politikalara devam edilmesi yönünde. Bu ekonomiyi daha da işin içinden çıkılmaz bir hale götürür, mevcut yatırımcıyı da kaçırmaya sevk eder. Bu durumda da bankacılık sistemi üzerinde daha fazla düzenleme ve kısıtlama görebiliriz.
İkinci ihtimal ise; bu politikaların ekonomiyi daha da kötüye götürebileceğini görerek Merkez Bankası’nda bir politika değişikliğine gidilebilir. Bu ihtimal en azından bugüne kadar oluşan kaygıları bir noktada bertaraf eder. Ne kadar süreceği belirsizliği korur ama en azından bir süreliğine rahatlama getirebilir.
Kılıçdaroğlu iktidarında ise; açıkladıkları politika metnindeki Merkez Bankası bağımsızlığı, bağımsız yargı, ekonomi politikalarının dünyada kabul görmüş politikalar haline dönüştürülmesi gibi hususlar hem yerli yatırımcıyı hem de yurt dışında Türkiye’nin ucuz varlıklarını görüp bugün ki koşullar nedeniyle gelemeyen yatırımcıyı olumlu etkiler ve içeriye girişini sağlar. Bu da döviz üzerindeki baskıyı azaltır, borsa daha pozitif bir hale gelebilir ve ekonomik koşullar daha olumlu bir noktaya evrilebilir.”