Ukrayna-Rusya savaşında 182. güne gelindi. Can kayıpları giderek artarken, savaşın arkasındaki olası nükleer tehlikeler de baş gösteriyor.
Rusya’nın nükleer santral yakınlarına gerçekleştirdiği saldırılar, kayıpları daha kitlesel boyuta taşıyabilecek nitelikte. Ukrayna’da hali hazırda dört aktif nükleer santral bulunuyor.v1986 yılında, başta Türkiye olmak üzere tüm dünyayı etkileyen nükleer facia sonrasında inaktif hale getirilen Çernobil, olası bir saldırıda yaşanabilecek nükleer sızıntı ihtimaline karşın hala Ukrayna’daki en riskli nükleer bölgelerden biri. Rusya’nın üç gün önce Zaporijya nükleer santrali çevresindeki yerleşim alanlarını bombalaması geçmişte yaşanan ve yaşanabilecek nükleer facia senaryolarını yeniden zihinlerimizde canlandırdı.
Zaporijya nükleer santrali, Avrupa’nın en büyüğü olmakla birlikte, dünyanın en büyük 10 nükleer santrali arasında. Rusya’nın Mart ayı başında bu bölgeyi ele geçirmesiyle, sıcak çatışmalar başladı. Olası en belirgin risk, reaktörlerden birinin füze ve ya bomba ile vurulması. Fakat olası tek risk bu degil. Çatışmalar esnasında santralin koruma kalkanlarının yanı sıra reaktör soğutma sisteminin zarar görmesi durumunda sızıntı riski oldukça yüksek. Nükleer sızıntı ve reaktör patlamalarının ortaya çıkarabileceği olumsuz sonuçları öngörmek hiç de zor değil.
Çernobil faciasının sonuçlarını incelediğimizde yaklaşık 200.000 kişinin doğrudan ya da dolaylı olarak hayatını kaybettiğini açıkça söyleyebiliriz. Patlamanın üzerinden 36 yıl geçmesine rağmen, bölgedeki radyasyon seviyesi normalin çok üzerinde. Yanarak ölen nükleer santral çalışanları, sakat gerçekleşen doğumlar, kanser…Nesiller boyunca süren ve sürmesi beklenen onlarca olumsuz etki. Tarihin tekerrür etmemesi ve olası bir nükleer facianın önüne geçilebilmesi adına uluslararası toplum ve örgütlerin vakit kaybetmeden harekete geçmesi gerektiği konusunda sanırım hepimiz hemfikiriz.