8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günündeyiz. Adından anlaşılacağı üzere kadın, kendi emeğinin gücüyle dokunduğu her şeyi güzelleştirmeyi başarıyor. Bu alanların en başında da hiç kuşku yok ki Kültür-Sanat geliyor.
Haberton.com olarak bizler de değerli kadın sanatçılarımıza bu özel günde haber sitemizin kapılarını açmak istedik. Onların bugüne özel güzel yazılarına geçmeden önce Cumhuriyetin ilanıyla beraber Devrim Kanunlarıyla Avrupa’nın hatta Dünya’nın bir çok ülkesinden önce kadınlara ait oldukları hakları teslim eden, “Dünya üstünde gördüğümüz her şey kadının eseridir.” diyen Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk ‘ü saygı ve rahmetle anıyor, tüm kadınlarımızın Dünya Emekçi Kadınlar Gününü kutluyoruz.
Cemile Canyurt (oyuncu):
Dünya emekçi kadınlar günü bir gün değil, her gün.. Ama bir gün de olsa bu empatinin, bu farkındalığın sağlanması ümit verici.. 8 Mart çok vahim sonuçlanan bir kadın direnişi sonucu simgeleşmiş bir gün biliyorsunuz. Benim için de özellikle kadın olduğu için bütün ön yargılara, sindirilmelere, psikolojik ve fiziksel şiddete direnen kadınları ifade ediyor. Ve bununla birlikte güç, mücadele ve gelecek!
Çocukluğumdan beri hayatıma giren her kadında mücadele gördüm. Başta annem, anneannem, teyzelerim, komşularım, arkadaşlarım ve daha bir sürü.. Her kadında gördüğüm ortak nokta güçlü olmak ve geleceği güzelleştirmek istemeleriydi.
Attıkları her adımda, aldıkları her kararda bir fedakarlık vardı. Ve hala hayatımda olan kadınlarda bunu görüyorum. Benim mücadelem ise oyuncu olmak istiyorum dememle başladı. Büyüklerimden ilk duyduğum ‘Kız başına ne işin var sahnelerde’ oldu. Emek verme konusunda kadın erkek ayrımı yapmıyorum tabi ki, ama başta bir ailenin kızına değil, oğluna daha çok inandığını/inanmak istediğini gördüm. Bu durum beni üzse de daha güçlü olmamı sağladı.. Her yapamazsın dediklerinde, ‘yapacağım göreceksiniz’ dedim. Daha çok çalıştım. Çok şükür ki mesleğimi yaparken empati kuran, destek olan ve birlikte zorlukları aştığımız güzel insanlarla kesişti yolum (en başta da hayat arkadaşım). Genel olarak hayatın her alanında kadın olmanın getirdiği zorluklar var maalesef, ama bu herkesin aynı davrandığı anlamına gelmiyor. Yolunuzdan sapmadan hedefe doğru ilerlemenizde yardımcı olan en güzel şey çevrenizin size ‘inanması, saygı duyması’ oluyor.
Bugün özgürce istediğimizi yapabiliyorsak tek bir insan sayesinde.. Her kadın gibi ben de Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk sayesinde sahip olduğum haklar için müteşekkirim. ‘Kadın olduğu için’ ile başlayan tüm olumsuzlukların kalkması dileğimle.. Dünya Kadınlar Günümüz Kutlu Olsun..
Esra Öztürk (sanat tarihçisi):
Ben, 8 mart kadınlar gününü kendine sunulanla yetinmeyen öncü kadınları anarak kutlamak istiyorum. Mirabal kız kardeşlerin, Dominik’te bir diktatöre karşı verdikleri mücadele, 25 Kasım 1960’da arabalarıyla uçurumdan atılmalarıyla sonuçlandı. 25 Kasım Kadına Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nde, her yıl bu tarihte kutlanıyor.
M.Ö IV. yy’da Atina’da doğan Agnodice, kadınların kendi aralarında kürtaj yaptıklarından şüphelenip, bu sebepten dolayı yasaklanan kadınların, hekimlik yapma hakkı için gizlice Mısır’da tıp eğitimi aldı. Erkek kılığına girerek, Atina ‘ya döndü ve canı pahasına doktorluk yaptı. Fakat yakalandı. Yakalandıktan sonra hakkında idam kararı çıktı. Bu kararın iptali ise Agnodice için ayaklanan kadınlar sağladı. Kadınlara hekimlik hakkını, Agnodice o tarihler de büyük mücadeleyle kazandı. Ayrıca bir Sanat Tarihçisi olarak Peggy Guggenheim’ı anmamak olmaz diye düşünüyorum.
Peggy, dönemin tüm sanatçılarıyla tanıştı. Bunlar; Picasso ,Duchamp gibi Dünya Sanat Tarihine damga vuran ünlü isimlerdi.
Peggy, Londra’da bir sanat galerisi açtı.
Duchamp, ona sürrealizm ve soyut sanatı anlattı.
Daha sonrasında, Fransa’dan getirdiği modern eserlerle ilk sergisini açmayı başardı. Fakat gümrüğe takıldı. Bu eserleri, sanat eseri olarak ülkeye sokmasına izin verilmedi.
Daha sonrasında, Calder, Kandinsky gibi isimler de bu sergilere dahil oldu ve 20.yy’ın en büyük sanat koleksiyonu başladı. Newyork’ta ki amca Guggenheim’in, bu isimleri sergilemeye değer bulmaması da Peggy’nin öngörüsünün ispatıdır.
Hatta Paris’te açtığı sanatçı merkezi sonrası nazilerin Paris’i işgal etmesi, Kandinsky, Dali ve Miro gibi isimlerin eserlerini korumak için Louvre Müzesine başvuran Peggy’nin başvurusuna aldığı cevap, bu eserlerin kurtarılmaya değer eserler olmadığına dair bir cevap olmuştur. Amerika’da Pollack ile başlayan serüveni, Venedik Bienali’nde ki başarısıyla taçlanır.
Ardından Tate Modern ve sonunda amcasının müzesi…
Bu erkek ortamında sezgilerini takip eden ve pes etmeyen Peggy benim için bir ilham kaynağıdır.
Ülkemizde de yaptığı cumhuriyet devrimleriyle biz kadınlara, tüm haklarımızı veren, Mustafa Kemal Atatürk’e minnet ve özlemle teşekkür ederek, tüm kadınların 8 Mart Kadınlar günü kutlu olsun diyorum.
Ceylan Yılmaz (oyuncu):
Ahlaki bir sağlık sorunu olan şiddet; bir insanın dünyaya geldiği andan itibaren, başta ailesi, sosyal çevresi, eğitim hayatında gördükleri ve öğrendikleriyle biçimlenmiş davranışsal bozuklukların, kendinden daha güçsüz bir varlığa uyguladığı tehdit şeklinde açığa çıkar. Geçmişten günümüze gelene kadar, ülkemizin ve dünyanın sosyal problemi olan bireysel şiddete, fiziksel, cinsel ve psikolojik boyutlarda, en çok da kadınlar maruz kalıyor. Ne yazık ki çocukluğumuzdan beri hep bir baskı altındayız. Geç saatlerde sokakta yürürken bile, tıpkı eski atari oyunlarındaki gibi tehlikeli varlıklara karşı temkinli ve korkak adımlar atıyoruz.
Burada tamamen cinsel bir şiddetin, sözlü ya da fiziksel tehdidi altındayız. Kadın olarak fiziksel gücümüzün zayıflığını kullanarak, bizi cinsel bir obje gibi görenler ve bize bu korkuyu yaşatanlar ne yazık ki her yerdeler ve asla durmuyorlar. En acı olan da, aile içinde maruz kalınan şiddettir. Bir kadın yıllarca bu korkuyla aynı evi paylaştığı adam tarafından, günün birinde acımasızca öldürülüyor. Bir hayatı paylaşmak için seçtiği o eş, hayatını cehenneme çeviriyor ve katili oluyor. Kadın cinayetleri artık çığrığından çıktı. Daha geçen hafta,1 günde 7 ölümün gerçekleştiği haberi gördüğümde, tüylerim ürperdi. Bu vahşetin son bulması için toplum olarak daha fazlasını yapmamız gerekiyor. Fakat yaşanılan bu trajediler, ertesi gün unutulmakla kalmadığı gibi, bu ahlak yoksunları ellerini, kollarını sallayarak rahatlıkla sokaklarda dolaşıp, yeni bir kurban seçiyor.
Sonra sıradaki şiddet gören kadını, tüm ülke olarak aynı ürpertiyle seyrediyoruz. Toplum olarak asıl sorunumuz, bu karanlık döngüde hiç bir şey yapamamaktır. Bu toplumsal bilincin daha da geliştiği bugünlerde, anne ve babaların, çocuklarını, yine aynı bu temiz bilinçle, şiddetten ve şiddete teşvik eden her şeyden uzak yetiştirmelerini umuyorum.
“Ey kahraman Türk kadını,sen yerde sürüklenmeye değil,omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın.” Mustafa Kemal Atatürk
Sevgi Koç (oyuncu):
Ne acıdır ki tarihler 2000’li yılları gösterdiği bir dönemde kadın hala can siperane varoluş mücadelesi vermektedir… Dünyanın çatlağından akan bu kanlı gözyaşı bir an önce durmalı kadına hakkı olan verilmelidir. Mustafa Kemal Atatürk ‘ün sözleriyle: Bir kadın bütün dünyayı değiştirebilir.. Kadınlarını geri bırakan toplum, geri kalmaya mahkûmdur. Kadınlarımız her zaman güçlüdür dünya bunu artık algılamalı. Kadınların korunmaya değil, değer görmeye ihtiyacı vardır . Biz kadınlar çok güzeliz ve çok değerliyiz bir gün herkes bunu algılayacak . Kadınlarımız özgürlüğünü korkusuzca yaşamaya başladığı zaman her şey eşit olacak. Dünya Kadınlar Günümüz kutlu olsun .
Makbule Meyzinoğlu (oyuncu):
Şefkatine, sevgisine sığındığınız kadınların bedenlerine, yüzlerine, göğüslerine, gözlerine, ellerine, kalplerine, sütlerine, yaşama sevinçlerine attığınız her tokat, her bıçak darbesi, koca ellerinizin kelepçesi olmalıdır.
“Aynada morlukların peyda olduğu kusursuz cildini dikkatle inceledi. Bir kusur yoktu. Kusursuz ve solgundu. Yatağın çarşafını erbane misali germişçesine hislerine tercüman olmayan, makbul, kırışıksız bir nizam.
Solmuş beyaz avuçlarıyla, morun maviye çalan, zayıf bir erkek elinden çıkmış izlere aldırış etmeden yanaklarına dairesel hareketler çizerek erbaneyi ısıttı…
Pembe allığın kapağını açtı. Yolunu kaybedip avcının ağına düşen zavallının, sincap mı , porsuk mu, gelincik midir bilmediği, nizami tüy yumağını bir mekanizmayla sıkı sıkıya mengene gibi sıkıştırarak kontrol eden yoğuntulmamış odun saplı allık fırçasını, incitmeden pembe ışıltılı gölete bandı . Aynaya yansıyan nizamın dayattığı solgun, çaresizlik portresine dik dik baktı. Çaresiz miydi ki ölesiye?! Memesinden bir damla süt şefkat ile göğsünden süzüldü, çiçekli geceliğine beyaz bir gül kondurdu. Pembe toza bulanmış odun saplı fırçayı sessizce kaderine uyum sağlayan keskin elmacık kemiklerinde gezdirdi. Bir hezar öttü ta uzaktan, nizamı bozan. Sen de ninni, ben diyeyim çığlık. Çarşaf kırıştı, düzen bozuldu. Yanakları al al oldu.”
Mina Yelda Özkurşun (oyuncu):
Kadın… Ne çok şey sığdı yüzyıllardır bu kavrama. Ama hala yerini bulamadı toplumda. Üzerine yüklenen anlamları geçtim, yaşadıkları acıları geçtim hala karşılığını bulamamış olması acı. Hala toplumdaki yeri, özgürlüğü, yapılan şiddet tartışılıyor. Buradan da şu sonuç çıkıyor; “kadın” olma kavramı toplum bilincine göre şekilleniyor. Mesela, kadına karşı şiddete hayır diyoruz. Tam olarak neye hayır diyoruz? Nesne yine kadın oluyor ama kadına durduğu yerde bir şiddet yok ya da kadının kadına bir şiddeti yok. Erkeğin kadına şiddeti var. O zaman kadına karşı şiddete hayır demektense, erkeğin şiddetine hayır desek? Çünkü yine yüzyıllardır olduğu gibi kadına işaret edilen bir durum var.
Halbuki burada erkeğin eğitimi, bilinçlenmesi, nefsine hakimiyeti, öfke kontrolü ve psikolojik durumu söz konusu. “Erkeğin şiddetine hayır.” Bırakın kadınlar kadınlıklarını yaşasın. Dişilin doğasını yaşasın. Alışagelmiş düzenin bozulmasından korkuyorsunuz? Ataerkil düzenden anaerkil düzene geçilmesinden mi yoksa? Var olan düzen çok mu hoşunuza gidiyor? Egosundan kadının gücünü ve doğasını bastıran bir düzen size doğru mu geliyor? Ben önce kadının kadına sahip çıkması gerektiğini düşünüyorum. Kadın kadına saygı duymalı, alan açmalı, yargılamadan, doğasını hatırlatmalı. Sonra biz buyuz, buradayız sesi daha yüksek çıkabilir.
Herkes kendisini bir kadının dünyaya getirdiğini unutuyor. Kadın doğurandır, yaratıcılık vasfı olandır. Saygı duyulmalı, kim olduğu hatırlanmalı. Kadınlar günü için de diyeceğim; varlığı için mücadele veren, ben buradayım diyen, gücünden vazgeçmeyen, toplum dayatmalarına kapılmayıp kendine sahip çıkmayı seçen, zekasını kullanmayı bilen, kendini yetiştiren ve kalbiyle hareket etmeyi güç sayabilen tüm kadınların kadınlar günü kutlu olsun. Umarım kadınlar kendi doğasını, varoluştaki yerini hatırlayıp, kendi gücüne yakışır bir yaşama evet der.
Nisan Turgul (Menajer/Cast Direktörü):
Gözlerimin önünde kurtlarla koşan bir kadının, çok sevdiğim birinin kaybının acısı çok taze.
Giden kadınların arkasından “çok güçlü kadındı” denir de bir erkeğin arkasından “ne kadar kuvvetliydi” diye pek bahsedilmez. Bugün hala bir kadının güçlü olması bir tür övgü niteliği taşıyor, ne tuhaf.
Oysa kadınlar zaten güçlü. Hep güçlüydüler. Güç gösterisi denen şeyi sevmediler, o kadar. Güçlerini faydalı şeylerde sergilemelerine bir türlü izin verilmedi, verilmiyor, o da ayrı. Bıraksalar, dünyayı değiştirebilecek kadınlar ya yakılıyor, öldürülüyor, susturuluyor ya evde hapsediliyor ya da korkmadan konuştukları için hapse giriyor.
Ve bize ardından, sadece “ne yazık” demek kalıyor.
Daha dün “kirpiklerine yaş değmesin” diye bizi incitmeye kıyamayanların, bugün kirpiklerimizi acımasızca yaktığı bir dünyada yaşamaya ve ne olursa olsun hayatı güzelleştirmeye çalışıyoruz. Biz hep birlikte dünyayı var olan gücümüzle değiştireceğiz, bunu görmemeyi seçecek olanlar için ise, Ne yazık!
Tüm emekçi kadınların gününü, tüm kurtlarla koşanların gücünü kutluyorum.
Ceren Yüksekkaya (oyuncu):
“Kadın” Deyince aklınıza gelen ilk kelime nedir?
Oldurabilme kudreti, şefkat, emek, sevgi ve daha nice karşılıksız vasıflar geçidi.. Sonsuzlukla kuşatılmış, sıcacık serinliğinde bir kucak. Esip gürleyişleri, gözyaşları, kendini anlatabilmek için verdiği tarifsiz çaba… Ve en değerlisi bütün bunları yaparken sevgi çatısı koruyabilme becerisi. Sadece kendine saklamayan üstelik, bunu öğreten, geliştiren, dönüştüren ve doğurandır. Kendinden kendini doğurabilmeyi başarandır kadın… Kadın henüz yazılmamış tüm cümlelerini erkeğin körlüğüne gizledi. Görülmedikçe içe kapandı, anlaşılmadıkça sustu ve sustukça yuttu. Kadın kilitli kapı oldu. Anahtarı erkeğin şiddetinde kayboldu.
Şiddet kadına yakıştırılan ve dahi yapıştırılan en ahlaksız, en aciz davranışa hapsoldu. Çünkü erk olan kadının gücünden hep korktu, korktukça bastırmak istedi ve neredeyse yok etmek üzere elinin, zihninin, o kirli aklının yoluna baş koydu. Kadının sevgiyle inşaa ettiğini, dilinin karanlığında boğdu. Ama sonra ne oldu… Kadın tekrar doğdu ve umut oldu bu sefer adı. Ne yaşarsa yaşasın yüzünün nurunu, kalbinin aşkını yeniden buldu. Çünkü sevdi, hep sevdi. Kadın sevgiydi ve hep emek istedi…
Oylum Seçin (Radyo Programcısı):
Bu Yıl 8 Martta Bir Milad Olsun
Kadın..
Ne etkili, ne içi dolu bir kelimedir.
Anadır, doğuran, yoğuran, büyüten, yetiştirendir.
Kadın ne güzel bir varlıktır.
Aynı zamanda dişidir. Beğenilen, arzu edilendir. Bu yazıyı okuyan sen de bir kadın tarafından varoldun. O vardı ki sen oldun.
Kadın hayat, nefes, bir nesil demek .
Her kadın bir emekçi, devrimci, direnişçi ve yüreğinin götürdüğü herşeye aşık bir yoldaştır. Hayata anlam katan, çoğaltan ve paylaşandır.
“Bugün Dünya Kadınlar Günü Dünya Emekçi Kadınlar Günü “
Hepimize kutlu olsun.
Bir gün değil her gün kadının değeri bilinmeli, desteklenmeli ve anlamaya çalışılmalıdır.
8 Mart, “Kadın hakları mücadelesinin“ sembolü haline gelen bir gündür. Ne yazık ki kadın ve mücadele çoğu zaman hep el ele, diz dize, dip dibedir. Önüne serilmesi gerekeni, hakkı olanı genelde hep savaşarak alır. Bu bir trajedidir. Haksızlıktır. Kadının toplumdaki yerini değerini ve önemini kim inkar edebilir ki.
Ama maalesef şiddete, ayrımcılığa, ezilmeye maruz kalır. Eğitim hakkı, çalışma hakkı eşitlik hakkı, sosyal hakları elinden alınır.
Artık değişsin, bir milad, bir aydınlanma bir farkındalık oluşsun. Cesur yürekler el ele tutuşsun ve haykırsın. “Ben, biz, ey kadın iyi ki varsın ve hep var olacaksın. Herkese ve her şeye rağmen ayakta duracaksın”.
Daima Sevgiyle ve Aşkla…
Özlem Sagun (oyuncu):
Daha küçük yaşlarda sürekli içimden “keşke erkek olarak doğsaymışım” diye geçirirdim. Çünkü kadın olarak doğmanın bir nevi kusur olarak algılandığı bir çevrede yetiştim. Erkek çocuğu gönlünce istediğini yapabilirken, kız çocuğu sadece ailesinin dizinin dibinde durmalı ve onların sözünden asla çıkmamalıydı. Çocuk aklımla sorduğum “Haksızlık değil mi bu?” gibi masum sorularım “Bu böyledir, kabullenmen gerek.” gibi acımasız cevaplarla yankı buluyordu.
Yüreğimin derinlerinde bir yerde bu düzeni değiştirmem gerektiğini söyleyen bir ses vardı. Büyük sorumluluklar, büyük kavgaların kapısını açsa da o sesin peşinden gitmeyi seçtim. Hala aynı yolda ilerliyorum. Biliyorum ki o ses birçok kadının yüreğinde yankılanıyor. Sadece birilerinin “Yapabilirsin.” Demesine ihtiyaçları var. Ben söylüyorum; yapabilirsin! Toplumun üzerine yüklediği o acımasız yükleri atabilirsin, yapmak istediğin işi yapabilirsin, istediğin kadar sesli gülüp; istediğin zaman düşüncelerini dile getirebilirsin. Cinsiyetin bir önemi yok, sen de etten kemikten bir insansın.
Yaşadığımız coğrafyada kadın olmak epey zor… Fakat yalnız olmadığımızı, birçok kadının bizimle benzer-farklı sorunlar yaşadığını, birbirimizin elinden tutmamız gerektiğini hatırlarsak; yol biraz daha yürünebilir hala gelecektir eminim. Kadınların eşya olarak görülmediği, eğitim hakkının elinden alınmadığı, örselenip ötekileştirilmediği bir hayat diliyorum. En çok da yaşam hakkının elinden alınmadığı… Aydınlık bir geleceğe…