Geçtiğimiz günlerde 27 Şubat Dünya Ressamlar Günü hediyesi olarak konuğum, Müzeyyen Gökmen’i davet etmek istedim….
Sizi tanımak isteriz. Kimdir Müzeyyen Gökmen?
1966 Ankara da doğdum. 1985 yılı Selçuk Üniversitesi MYO Muhasebe Bölümünü bitirdim. Aynı yıl burs aldığım kamu kuruluşunda çalışmaya başladım. 2000 yılında ise Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesini bitirdim. İ.Ü. AUZEF KMT bölümünden 2022 yılında mezun oldum. Anadolu Üniversitesinde Sanat Tarihi uzmanlık eğitimini tamamladım. Halen İÜ Felsefe bölümünde eğitim görmekteyim. Şiirle de yakından ilgilenmekteyim. Bu güne kadar çeşitli sanat kitaplarında birer şiirle, 2015 yılından bu yana çeşitli karma sergilerde, 2022 yılında ise Maske Sanatta ilk solo sergi çalışmalarım yer almıştır. 2022 Yılında Üye olduğum Uluslararası İZARTİST Derneğinde Yönetim Kurulunda Genel Sekreter olarak görevime devam etmekteyim.
Resim yolculuğunuz nasıl başladı? Nasıl keşfedildiğinizi bize anlatır mısınız?
Resim sanatına dair ilk eğitimi 2015-2016 yıllarında İzmir Karabağlar Halk Eğitim Merkezinde almaya başladım. Eğitim ve çalışmalarıma 2017 yılından itibaren Muzaffer BEKTAŞ (Mona Muzo) Atölyesinde aralıklarla devam ettim. 2021 yılında İzmir Suluboya Ressamları Derneğine üye oldum. (Mona Muzo) ile tanışmamız hayatımın belki de bir dönüm noktası oldu. Bu Resimle başlayan yol haritamı birlikte çıkardık. Resimle yol alırken o resimler dile geldi. “ Tamamla yarım bırakma iki satırda olsa yaz , yazdıklarını tuvale yansıt “ dedi. Cesaret , şimdi buradayım.
Resim sanatında hangi türü tercih ediyorsunuz?
Genel de soyut resmi tercih ediyorum. Soyut sanat, sanatın en özgür ve yaratıcı alanlarından biri olarak beni en çok etkileyen tarz oldu. Amacım,soyut sanatın tarifi gibi , gerçekte var olan nesne yada varlıkları olduğu gibi taklit etmek yerine, renkler , çizgi ,biçim ve desen gibi görsel unsurları kullanarak , içimde biriktirdiklerimi resimlerimde, soyut bir etki yaratarak ortaya çıkarmak.
Renklerin içinde kendinizi nasıl hissediyorsunuz?
Resimi içinde yaşadığımız cehennemden kurtulmayı sağlayabilecek bir duygu dışavurum biçimi olarak algılıyorum.. Yani Wang Wei’nin “ basit bir fırça yardımıyla, boşluğun sonsuza açılan yapısını yaratmaktır.” Ya da Caravaggio’nun deyimiyle; “her tablo bir medusa başıdır. İnsan içindeki dehşeti, dehşetin imgesi ile yenebilir. Her ressam bir Perseus’tur.”
Dolayısıyla ben de resim yaparken tutku, dil, aşk, boya, koku heyecan ile daha bir çok şeye bürünen biçim, renk, ritim ve müziğin armonisini ruhumda hissediyorum. Yeni bir şeyler ortaya çıkarmanın hazını yaşıyorum. Tuvalin üzerinde renkler ve çizgilerle doğayı ve insanı anlatırken o büyülü atmosferde adeta kayboluyorum. Zaman duruyor, hayat hayallerimdeki gibi akmaya başlıyor..
Resim yaparken nelerden besleniyorsunuz, ilham kaynağınız nelerdir?
Yaşanılanlar, yaşadığımız çevre yegane esin kaynağım. Tüm yaşam, doğa, dağlar, denizler, tüm canlılar, düşlerimiz, gerçeklikler en çok da yaşadığımız zamandaki kaostan besleniyorum sanırım. Hayat bizleri daha doğruya, daha iyiye daha güzele götüren bir mücadeledir. Her şey yaratılmayla başlamadı mı? Dolayısıyla ben yaratıcılığın oluşun bir devamı olduğunu düşünüyorum. Resimlerimiz, satırlarımız ya da yapmaya çalıştığımız emek verdiklerimiz varlığımızı ifade eder. Kaosun, kargaşanın, acıların olduğu, maalesef insanların giderek birbirinden uzaklaştığı bir zamanda yaşıyoruz.
Bir seçimle yüz yüzeyiz. Ya bu hayata tutunup mücadele etmeyi seçmek ya da sessiz sedasız bir köşede sonu beklemek zorundayız. Ben doğanın sesine kulaklarımı tıkamıyorum. Aksine cesaretle yeni bir şeyler yapma çağrısını duyuyorum. Geleceğe doğru yaşamak bilinmeyene yol almaksa, cesaret denen kavramı yaşantımın odak noktasına koyuyorum o zaman. Cesaret ise her türlü olumsuzluğa, mutsuzluğa rağmen ilerleyebilmeyi sunuyor bana. Geleceğimizi yaratanın şimdiki anlar olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla yıllar sonra olmayı hayal ettiğimiz her neyse bu gün yaptıklarımız veya yapamadıklarımızın bir sonucu olacaktır.
Resim yapmak ile fotoğraf çekmek arasındaki fark nedir?
Fotoğraf içinde bulunulan anı kaydetmek, resim ise kalem, fırça, boya gibi malzemeler yardımıyla hayal gücünü birleştirerek ortaya çıkardığımız üründür. Birincisi içinde bulunulan anı kullanırken diğeri için zaman o an olmayabilir. Fotoğrafta asıl olan anı yakalamaktır. Resim ise o an içinden belki tamamını, belki de alınmış bir kesitini istenilen bir materyal üzerine aktarmaktır.
En sevdiğiniz ressamlar kimlerdir?
Türkiye’nin ilk ressamı olan Mihri Müşfik’ten başlayarak İbrahim Çallı, Nuri İyem, Fahrünissa Zeit, Zeki Faik İzer, Adnan Turani, Sabri Berkel, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Devrim Erbil gibi klasikleşmiş ressamlarımızdan en yeni ressamlara kadar ayırt etmeden ve zevkle eserlerini izlediğim çok geniş bir yelpazem var.
-Resim sanatının toplumdaki değeri nedir?
Bir bireyin gelişmesi demek o toplumun içinde yaşadığı sistemin de gelişmesi anlamına gelir. Sanatın olmadığı bir yerde çok renklilik, hoş görü, saygı ve adalet gibi temel değerlerin gelişmesi mümkün olmaz. Bireysel gelişimini tamamlayamayan ülkelerin toplumsal gelişimi yakalayabilmeleri zordur. Sanatın en önemli özelliği bireyin içsel gelişimini sağlamasıdır.
Görsel sanatlar dediğinizde aklımıza ne gelmeli? Resim dışında başka sanatsal uğraşılarınız var mı? Şiir yazmak ya da edebi sanatla ilgili
Resim, heykel ,mimarlık, fotoğraf gibi görme duyumuzla algılanan sanatlar akla gelmeli. Evet resim dışında şiire karşı ilgim var.
Şiir yazıyorsunuz. Neden şiir?
‘’Bazıları şiir sevmez çünkü onların yaraları yoktur… Yaraladıkları vardır’’ der Atilla İlhan. Yaşanmadan yazılamayacağına inananlardanım. Yaşadıklarım elbette beni iten güç. Lakin tüm yazdıklarım da yaşanmışlıklarım değil. Her şeyi yaşamış olmamız mümkün olamadığı için zaman zaman empati kurarım. Gözlerimi, kulaklarımı kapatıp odalar arasında gezerken görmeyi, sessizliğin duyarsızlaştırışını, yerimden kalkmadan yürüyememeği, her şeyden önemlisi nefessiz kaldığım anlarda o derinliği duymadığımda yazdıklarım yada yaptıklarım ne kadar gerçeği yansıtır? En çok da şiirin diliyle olan anlatımları seviyorum. Bu yüzden resmi ve şiiri kendime daha yakın buluyorum. Yazarken ya da resim yaparken bir melodi dinler gibi zamanı hissetmek lazım.
Ülkemizde ne yazık ki sanatsal değerler farklı boyutlara gitmeye başladı. Sanatla iç içe biri olarak sizin sanata bakış açınız nedir?
Ben hayatı bir tren yolculuğuna benzetiyorum. Ne zaman , nereden , kiminle bineceğimiz belli olan, ancak son durağın bilinmediği bir yolculuk. İlk anne ve babamızla biniyoruz o trene. Sonra yavaş yavaş hareket etmeye başlıyor ve bu arada yeni yolcular ekleniyor kardeşlerimiz, arkadaşlarımız, komşularımız….. Bazen ara istasyonlarda indiriyoruz çok sevdiklerimizden. Derken tek başına geldiğimiz şu dünyayı tek başına terk ediyoruz. Ben bu yolculukta en çok hayatıma anlam katan insanlardan etkilendim. Her biri bir başka nedenle dokundu yaşantıma. Gerçek olanlar kaldılar, olmayanları boşalttım trenimden. Hayal ettiğimiz sürece yaşamda var olabiliriz. İnsanı ayakta tutan bu değil midir?
Bir şeyleri düzeltebilmek adına farkındalık yaratmak için uğraştım bu güne kadar. Hangi alanda olursak olalım, yaşadığımız dünyanın yapısını biçimlendirmeye yardım ediyor olmanın içinde derin bir coşku buluruz. Bu yaratıcı cesarettir bence. Yaptıklarımız, ortaya çıkardıklarımız ne kadar küçük, şaşırtıcı, kazaen veya beklenmedik bir şekilde olsa da o içinde barındırdığı coşku bana daha ileri gitme cesaretini veriyor. Benim yaşadıklarım tam da bundan ibarettir. Başkalarının dediğinden ziyade kendi isteklerimizi gerçekleştirecek cesareti yüreğimizde hissetmeliyiz. Bu da sanatın büyülü atmosferi ile içimizdeki cesareti bütünleştirdiğimizde dünyanın güzellikleri barındıran, içinde özgürce yaşanacak bir yer olacağı inancındayım.
Sosyal medyanın en yoğun olduğu çağdayız, sosyal medyada sanatsal değerlerin ön görülmesi için tavsiyeleriniz nelerdir?
Sanat; bilinmek görülmek için öncelikle görsel, sonra işitsel ve görsel olarak kitle iletişim araçlarıyla mesaj eksenli iletişim ihtiyacı duymuştur. Sosyal medyayı etkin olarak kulanım sanatçı ve sanatının kitlelerce bilinmesine yol açar. Önemli olan sosyal medyayı kullanmaya çalışırken hedef kitlenin doğruluğu, paylaşılan içeriklerin samimi olması, tutarlı ne net bir tavrın oluşturulmasıdır. Abartı ve gerçeği çarpıtmaktan uzak durulmalıdır. Sosyal medyanın bütün alanlarda olduğu gibi sanatın üretimi, tüketimi, sunumu pazarlaması üzerindeki etkisi gelecekte de artarak sürecektir.
Son olarak neler söylemek istersiniz?
Meltem Hanım, hiç beklemediğim bir anda benimle röportaj yapmak isteğinizi belirttiniz. Davetiniz benim için çok değerliydi, teşekkür ediyorum. Sanat adına atılan her adımı çok değerli buluyorum. Bu nedenle sizi kutluyor, Mustafa Kemal Atatürk ün ‘’sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir’’ sözüyle bitiriyorum. Sanatla kalın.
Değerli zamanınızı ayırdığınız için teşekkür ederim…