Rusya-Ukrayna gündemi ve krize bir bakış!… Ukrayna’nın yıllardır Rusya yanlılarıyla çatışmalar yaşadığı Donbas, Rusya lideri Putin’in Donetsk ve Lugansk’ın bağımsızlığını tanımasıyla krizin merkezi oldu.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, parlamentonun alt kanadı olan Duma’nın Donbas ayrılıkçı yönetimlerinin tanınmasıyla alakalı kararını, ulusa sesleniş yaptığı basın toplantısında tüm kameraların karşısında onayladı.
Rus lider, Ukrayna’nın “dış güçler kontrolü altında” olduğunu ileri sürdüğü konuşmasında “ Ukrayna, SSCB’den kalan alt yapı ve Batı teknolojisi desteğiyle nükleer silah geliştirebilir” dedi.
“UKRAYNA VE RUSYA TEK BİR ÜLKE VE HALKTIR”
Rus lider, “Ukrayna’nın Rusya’dan alınmış topraklarla parça parça oluşturulmuştur” söylemini ileri sürmüştür. “ Günümüz Ukrayna’sı Bolşevik Rusya ve Komünistlerce kurulmuştur” dedi.
Luhanks’ın Rusya’nın tarihsel açıdan bir “parçası” olduğunu söyleyen Putin; “Ukrayna’nın NATO’ya kabulü, Rusya’ya güvenlik tehdididir” dedi.
Putin, Ukraynalı yetkililerin “Rusya ve Rusça konuşanlara karşı mücadele” başlattığının altını çizdi.
NATO’nun “sürekli” genişlemesini “tehdit” olarak gördüğünü belirtti. Rusya’nın NATO’ya girmesinin bir “zaman meselesi” olduğunu belirten Putin, ABD’nin silahlarının Ukrayna’ya yerleştirerek Rusya’nın maruz kaldığı “tehdidi büyüttüğünü” ileri sürmüştür. Genişleme konusunda itirazlarının kabul edilmediğini söyleyen Putin, “ tehdit seviyesinin büyümesinden dolayı gerekli olan tedbirler alınmalıdır” dedi.
YAŞANAN OLAYLARA BİR BAKIŞ:
Bunların ışığında konuyu ele aldığımız zaman 1991 sonrası kurulmaya çalışılan Uluslararası Sistemin yine ve yeniden darbe aldığını görmüş olduk.
Devletlerin toprak bütünlüğü ilkesi 2.Dünya Savaşı sonrasındaki uluslararası hukuk, uluslararası ilişkiler ve BM için ana prensip bir mihenk taşı olduğu bilinmektedir. Şu an Rusya, Ukrayna topraklarının bütünlüğüne karşı sergilediği tavırla bu ilkeyi ihlal etmiştir.
Eski topraklarını tekrardan elde etmek amacıyla girişilen bu davranış biçimi zamanında bizim dış politikamızın pek yakından bizzat yaşadığı bir sorun olmuştur. Bir zamanlar Neo – Osmanlıcılık politikasıyla Türkiye Cumhuriyeti tarafından yapılmaya çalışılan şeyin aynısının burada da yapıldığını gözlemlemekteyiz. Yani şöyle diyebiliriz ki; Putin bu politikayı Anti – Emperyalist bir adam olduğundan ya da SSCB ve Bolşevik seviciliğinden dolayı sergilememektedir. Rus liderinin eski topraklara geri dönme isteği otoriter, popülist ve sağcı siyasetin her zaman belirgin bir parçası olmasından kaynaklıdır.
Bulunan durumda gücün öneminin büyük olduğunu görebiliyoruz ama gücün tek başına bir olgu olmadığını bilmemiz gerekmektedir. Güç, denge ve becerili bir dış siyaset ile işe yarardır. Saldırgan Realizm temelinde olası bir savaşın beklentisiyle alakalı yapılan yorumlar, güç olgusunun yanlış bir yerden kavrandığını bize göstermektedir. Gücün doruk noktası olarak görülen şey savaşmak demek değildir. Önemli olan en az zararla en çok faydaya ulaşmaktır. Düşünülecek en son şey savaş açmaktır. Bu noktada bunları kaçırmamak gerekir. Yaşanan krizin çözülmesi ve her şeyin yoluna girmesi için kaygan bir zeminde ilerler gibi doğru hamleler yaparak, caydırıcılığın dengeli biçimde kullanılması gerekmektedir. Krizin herhangi bir çatışmaya dönüşmeden diplomatik yollarla hallolması gerekmektedir.