Her şey siyah beyaz olsaydı eminiz ki dünya çekilir bir yer olmaktan çıkardı. Siyah ve beyaz da renklerin içinde de olsa farklı renklerle donanmanın mutluluğu ayrı.
Renklerin anlamları olduğunu biliriz. Bu da renklerin de bir dili olduğunu gösterir. Her rengin bizim duygu durumumuzda bir şeyleri çağrıştırdığını bilimsel olarak da açıklandığını biliyoruz. Günlük kıyafet seçimimiz bile ruhiyeti haliyemizle alakalı olduğu da bir gerçek olsa. İçimizde ne varsa onu yansıtmak için renkler çok iyi bir araç.
Bezen durumum şu diyemez insan da renklerin arkasına saklanır. İçi dışı bir olur o zaman da zaten. Kimin hoşuna gitmez ki renkli bir tablo; yine duyguların dışavurumunu yansıtan ve bizi içine çeken tablolar. Renklerle oynayabilen sanatçıların ayrı bir saygınlığı var vesselam.
Elimize fırçalarımızı alıp bütün dünyayı boyayabilseydik keşke; ne güzel bir dünya olurdu. Bir de çocuklar gibi özgürce ve dilediğimizce olsaydı renkler.
“İşim gücüm budur benim, Gökyüzünü boyarım her sabah. Hepiniz uykudayken. Uyanır bakarsınız ki mavi.” dizelerinde ki gibi olsa; bir sabah bütün dünyayı boyanmış bulsak. Kimin hoşuna gitmez ki gökkuşağı ve renklerinin cümbüşü; içimize bir kıpırtı doldurur.
Her rengin kendine has bir anlamı ve hissettirdikleri var. Hepsi dilsiz olsa anlattıkları o kadar çok şey var ki. Renkleri her yerde başka bir amaçla da kullanabiliyoruz zaten; trafikte araç kullanıcılarını yönlendirmek için ayrı renklere, hastanelerde insanları yönlendirmek başka renkler ve hayatın her alanında farklı tonlar ve işaretlerle insanları çekmek veya yöneltmek mümkün.
Her mevsim ayrı bir renge bürünür doğa; kimin hoşuna gitmez ki bu renk ahengi. Her mevsimin kendine has renkleri bulunmakta bir de; her gördüğümüzde büyülendiğimiz.
Renleri ve anlatmaya çalıştıklarını yabana atmamak gerekli netice de. Bu kadar şey anlatabiliyorsa hiç konuşulmadığı halde; azımsanamaz renklerin dili.