‘Puma Sendromu’ ya da ‘Aptal Puma Sendromu’ dediğimiz kavram birçoğumuz için yeni duyduğumuz, yabancı bir kavramı ifade etmektedir.
Yaşamlarında, hayatta kalma içgüdüsü ile tüm aktivitelerini düzenleyen hayvanlar aleminin bu özel üyesi ne yapıyor olabilir ki, ‘aptal’ ya da ‘aptalca’ yakıştırmasını hak ediyor olsun? Çoğumuzun tahmin edebileceği üzere, sendromun adı puma’ların yaptıkları değil, yapmadıkları bir ‘aptal’lık üzerine ortaya konmuştur.
Pumalar, hepimizin bildiği gibi kedi ailesine mensup, ve avcılığı ile ün kazanmış yabani hayvan türlerinden bir tanesidir. Pumaların en önemli özellikleri; avlarını kovalarken çok hızlı, atak, esnek ve sonuç odaklı fiziki özellikleri ve aksiyonlarıdır. Avını kovalarken göstermiş olduğu atletik özellikleri, hızı ve kararlılığı büyük oranda olumlu sonuçlanmakla beraber, kimi zaman da başarısızlıkla sonuçlanmaktadır.
Bu noktada şu soru akıllara gelebilmektedir; puma her avı için yakalayana kadar aynı süreyi harcamakta veya aynı mesafeyi mi koşmaktadır? Yoksa avlarının peşinde koşarken birbirinden farklı tutumlar mı geliştirmektedir? Cevap, ikinci soruda yer almaktadır. Pumalar, avlarının peşinden koşarken, koşunun süresini ve harcayacakları eforu hesaplayan bir karar mekanizmasına sahiptirler. Buna göre, pumalar; avlarının peşinde koşacakları süreyi ve harcayacakları eforu, avlarının cüssesine göre ayarlarlar.
Bu akıllı hayvanlar, avlarını yakalayabilmek için harcayacakları enerji miktarı ile, avlarını yakaladıkları takdirde elde edecekleri enerji miktarını mukayese ederler ve avlarının peşinden ne kadar koşmaları gerektiğini bu kıyaslamaya göre yaparlar. Örneğin, bir puma bir geyik ya da bir tavşanı ya da fareyi avlamak için farklı avlanma süresi belirler ve farklı enerji miktarı kullanır. Pumaların, avını yakalamak için harcayacağı enerji, alacağı enerjiden fazlaysa avını kovalamayı bırakırlar. Yazının başında da belirttiğim gibi pumaların bu mekanizmaları çok akıllıca bulunurken, bunu yapmayan diğer canlılar ki bunun içinde bazı insanlar da vardır, aptalca davranmakla suçlanırlar.
Birçok insan, pumaların bu mekanizmasındaki akil tutumu gösteremezler ve hayatlarının büyük bir bölümünde elde ettiklerinde, elde edeceği kazancın, bu amaca ulaşmak için harcadığı enerjiye değmeyeceği hedefler peşinde koşarlar ve hedeflerini elde ettiklerinde de pişmanlık duyarlar. Ancak bu yazıda insanın amaçlarını gerçekleştirirken ya da en azından buna gayret ederken sahip olduğu güdülenme sebeplerini kendine özgü bazı psikolojik, sosyolojik, genetik veya çevresel kısaca beşeri birçok koşulun etkin olabileceğini düşünüp, işin insanlarla ilgili kısmını başka bir yazıya bırakalım. Onun yerine bu mekanizmayı, firmalar üzerinden değerlendirmeye çalışalım.
Bilindiği üzere firmaların en büyük amaçları ya da sürdürülebilir olmalarının en büyük koşullarından iki tanesi ‘etkinlik’ yani akılcı ve stratejik hedefler koyup, hedeflerine ulaşmak ve ‘verimlilik’dir yani optimum kaynaklarla azami sonuçlar elde edebilmektir. Yani firmalardan beklenen tam da pumalar gibi davranmalarıdır. Peki tüm firmalar için gerçekten operasyonlar bu çerçeve içinde mi gerçekleştiriliyor? Tahmin edebileceğiniz gibi, cevap ‘hayır’. Bu noktada, sorulacak onlarca sorunun içinden, firmaların, puma olabilmeleri için özetle kendilerine sorması gereken bazı sorular şu şekildedir;
- Kurumsal olarak akılcı, ölçülebilir, ulaşılabilir, gerçekçi ve zaman ölçülü hedefler belirleyebildik mi?
- Bu hedefleri, firmaların alt birimlerine, kapasite ve kabiliyetlerine göre doğru bir şekilde dağıtabildik mi? Aynı zamanda diğer taraftan koyulan bu alt hedefler, ana kurumsal hedefimizi doğru bir şekilde besleyebildi mi?
- Operasyonlarımızı, sahip olduğumuz kaynaklara uygun bir şekilde mi planladık?
Kurumsal olarak elde edeceğimiz sonuçlar, firmamızı ciro ve karlılık olarak büyütecek mi yoksa küçültecek mi? vb. birçok sorunun soruluyor olması çok değerli olacaktır.